Yaz geldi ya, İstanbul ahalisi olarak kızgın kumlardan serin sulara atlamak konulu reklam filmleri için figüran misali dolanıp duruyoruz ortada. Hani kum yerine, havuz kenarı karoları olsa da durum değişmiyor. Hava sıcak, bir sürü seçeneğe rağmen serinlemek bir nevi işkence İstanbullu için. Neden mi? İşte kapsamlı bir araştırmacı yazarlık örneği sergileyerek sizlerle paylaşmaya hazır olduğum seçenek analizleri. Seç beğen al. Beğenmezsen evde küveti doldurarak nefsi köreltmek de bir çözüm elbet.
Havuz Cefası:
Sefa kapsamına almak isterdim ancak tabiatı itibariyle uygun değil maalesef. Aslında bir sürü seçenek var bu konuda. Otellerin havuzları, kaydıraklı ve animasyonlu eğlence parkları, sadece havuzlar… Şahsen aklı olan sadece havuzlar dediğim, gösterişsiz sunulan son seçeneği seçer.
Otel Havuzları: Otel havuzlarında genelde yüzme imkanı yoktur, dünya kadar para verip küvetten hallice bir birikintiyi, “Benim kişisel alanım geniştir” beylik lafınızı yutarak bir sürü vatandaşla paylaşırsınız. Genelde bu tip havuzlar yüzmek için değil, kenarında güneşlenmek, son aldığınız bikininizi göstermek, siyah gözlükler ardından etrafı kesmek için icat edilmiştir, sizin yüzmek isteğiyle gelmiş olmanız ise talihsizliktir.
Eğlence Parkları: “Bugün havuza gidilecek ey ev ahalisi, toplanın” komutuyla evi terk edersiniz. Tesise geldiğinizde, otoparkta yer kalmadığını görüp, iki sokak aşağıda zor bela yer bulmuş olmanız, gişenin önündeki kuyruk bile sizi vazgeçiremez. Bu tesislerde yer bulma, şemsiye ve şezlong kapma telaşı içinde modern insan görüntünüzü terk edip, en basit ihtiyaçları için savaşan ilkel kabile bireylerine dönüşmeniz an meselesi. Şemsiye ve şezlongu, keşfettiği yeni kıtaya bayrak saplayan komutan edasıyla bulduğunuz o iki popokarelik yere monte edebildiyseniz siz var ya siz, mükemmelsiniz.
Bangır bangır çalan müzik ve o kadar geniş alanda bile daral gelme hissi ile haşır neşir olmaya hazırsınız demektir. Kaydıraklar için sıra beklemek, kaymak için gerekli aparatı, babadan oğula, olmadı hısım akrabaya geçirmeyi, geldiği coğrafya itibariyle devam ettiren örf ve adetlerine bağlı bir takım yurdum insanları yüzünden edinememek de cabası. Karnınız mı acıktı? En ciddi güneş çarpmaları güneşlenirken değil, büfe kuyruğunda bekleşirken gerçekleşiyor, tecrübeyle sabit. Daha denemediniz mi kaydıraklı, oyun havalı, sıraya girme animasyonlu havuzları? Tavsiye ederim gidin, gidin.
Sadece Havuzlar: Sadece havuzlar ise, kaydırak çılgınlığından hoşlanmayan, mayo gösterişi yapma zorunluluğu hissetmeyen, birilerini bulmak amacı gütmeyen, yani sakin ve makul davranış özellikleri gösterenlerin gittiği huzurlu ortamlardır. Genelde, vakıfların, derneklerin, okulların tesisleridir. Temizdir, nispeten tenhadır, deve güreşi yapmak, çömlekleme havuza atlayıp kim daha fazla su sıçratacak şeklinde aktiviteler pek yoktur, şezlong, şemsiye, yiyecek içecek gibi temel ihtiyaçlarınız için insanlıktan çıkmanıza lüzum kalmaz. Sıkıcı yerlerdir yani. Gitmeyin, boş kalsın oralar, biz sizin yerinize gideriz gerekirse.
Havuz kategorisinde iki seçenek daha var:
Havuzkondu: Birincisi bizim gibi bahçeye kaçak çocuk havuzu kondurmak. Havuz kondu için bahçeli bir evde oturmak, bir de apartmandaki tüm çocukları içine alabilecek kadar geniş bir şişme havuz edinmek ve çıkabilecek kavga, gürültüye mukavemet gösterebilme şartları aranmakta. Geçen sene böyle bir hata yaptık biz kabul, bu sene havuzun patladığını iddia ederek yırttık. Hayır, havuz salonun ortasına sığsa, kapalı yüzme havuzu olarak devreye sokacağım ama… Tamam, sıcaktan sayıklıyorum. Nerede kalmıştık?
Havuzlu siteler: Bu, eskiden yazlığı olanlara hafta sonu tüm aile ve arkadaş çevresinin “Geçiyorduk uğradık” şeklindeki tacizinin yeni versiyonuna gebe riskli bir iştir. Gereksizdir. Cefası, sefasından fazladır ve tavsiye edilmez.
Askeriyenin havuzlu tesisleri : Yararlanamıyorum diye imrenmeyin. Bu tesisler askeri kamp adıyla geçerler ve kelimenin tam anlamıyla askeri kamptırlar. Erkekler içeri traşsız, giremez, yasak. Bayanlar kısacık kesilmiş de olsa saçlarını bone ile toplamadan giremezler. Neymiş, kıllar havuzun filtre sistemini bozuyormuş. O tüm vücudu kürkle kaplı adamdan dökülenlerin filtre sistemi üzerindeki etkisi konu başlıklı itirazınız kabul görmüyor, yönetmelikte kıllı adamlarla ilgili madde yok çünkü. Çömlekleme atlamanın yasak olması bir nimet tabii de, balıklama atlamaya da yasak konması işkence gibi bir şey. Havuz girişi, yiyecek içecek inanılmaz ucuz ama havuz kenarındaki büfe yerine alakart salonuna girmek istiyorsanız öyle şortla t-shirtle giremezsiniz. Yasak! Yani boşuna imrenmeyin, adı üstünde kamp orası, eğlence yeri değil.
Deniz
Beach Clublar: İstanbul’da denize girmenin hala mümkün olmadığına inanan biri olarak hiç plaj klüplerine gitmedim. Gitmek isteyecek kadar sıcaktan cinnet geçirdiğimiz zamanlarda ise zaten yer bulamadık o ayrı. Ama televizyonlarda gördüğüm animasyon adı altındaki saçmalıklar, pis deniz, kıroyum ama para bende diyenlerin görüntüleri yüzünden pek de pişmanlık duymuyorum. Eskiden sadece kamyon ve kamyonetlerle giden yurdum insanına açık olan plajların, girişimci zihniyet tarafından tesis oturtularak beach adı almasına ayrıca gıcığım. Adı beach olsa da çoğunda, kamyonlarla gelmemiş bile olsalar yurdum insanın şeklen değişik ama fikren aynı tipleri sayesinde, siz deniz banyosu yaparken onların göz banyosu yapma eğiliminden kurtulamazsınız.
Beach Olmayan Plajlar: Az kaldı, yakında onlar da beach olur. Ancak girişimcilerden bir ricam var, yapacaklarsa biraz da sükunetin hakim olduğu beachler yaratsınlar. Hafif müzik, her parayı bastıranı almam mantığı üzerine kurulu beachlere şiddetle ihtiyacımız var. Neyse, gelelim 2005 itibariyle hala beach olmayan plajların durumuna… Bunlara gitmek bir dert, dönmek ayrı dert. Bazıları 1 saatlik araba mesafesinde olmasına rağmen, klasik yazlıkçı trafiği güzergahlarında olduklarından, ulaşım genelde işkence. Biraz daha uzak olanlarında ise günübirlik ziyaret yerine yakınlardaki tesislerde konaklama tercih edilmek zorunda. Ancak, çoğunun konaklama ücretlerine bakıldığında “Bu kadar para vereceğime uçakla haftasonu Antalya’ya Bodrum’a giderim, hem daha ucuza gelir, hem de mis gibi denize girerim” diyebilirsiz. Haklısınız, çünkü hem fiyatlar yüksek, hem deniz matah değildir. Buna rağmen bir hafta önceden aramazsanız yer bulamazsınız, bu da ironiktir. Önemli bir ayrıntı da, Beach Clublarla kıyaslanırsa buradaki vatandaşlar göz banyosunu daha bariz yaparlar, mertçe ve dürüstçe yekten bakarlar. Siyah gözlük gibi gereksiz aksesuarlar kullanmazlar.
İstanbul’dan uzaklaşmadan denize girmek için, Şile, Ağva, Kilyos, Saros, Kastro, Gökçeada, Bozcaada, Adalar, Silivri, Ereğli, Kerpe gibi beldeler arasından seçin seçebildiğinizi. Ama unutmayın, mükemmel diye bir şey yok. Ya uzaktır, ya doludur, ya kirlidir, ya ulaşımı zordur ya da tesis yoktur. Kötünün iyisi diye bir iyimserlik örneği göstermek isterseniz de yine de sizin seçiminiz. Ben şahsen Kerpe’yi önermem o kadar. Geçen hafta denedik uymadı bize.
Bu iş böyle olmayacak. Kendimi takdir edeceğim bir girişimcilik örneği sergilemeye karar verdim. Bu sıcaklarda yetersiz tesis, kötü koşullar yüzünden bunalmasın İstanbul ahalisi. Haftaya herkesi havuz başı tesislerimize bekliyoruz. Havuzkondumuz maksimum 4 kişi kapasiteli olup fiyatlara sabah kahvaltısı ve KDV dahildir.
Ne var, diğer tesislerin çoğunu görmüş biri olarak kesinlikle söyleyebilirim ki bundan iyisi Şam’da kayısı.