Bir defa terk edildin mi bu durumun bünyede alışkanlık yapar. Kesin kes yapar. Terk edilen insanın üzerinde kendine güvensizlikle, depresyon arasında bir ceryan oluşur ve karşı cins bu ceryanı saniyesinde hisseder. Karşı cinsi boşver eş, dost bile bu durumu bariz bir şekilde görür.

Elbette terk edilen kendini öldürmeyecektir, bir şeye tutunacaktır ki 70’lerden bu yana “terk edilenlerin milli marşı” kıvamına gelen “I will survive” dinleyip gaza gelinebilir.

Hele İngiliz lisanı biliniyorsa, “yaşamaya devam ediyorum” dışındaki kısımlar da anlaşılabilir ki terk edilmiş bünyede inceden bir ferahlık yaratır bu durum.

Lakin yapılan hareket yanlıştır. Ziyadesiyle yanlıştır. İki gram ferahlık için insan ruhunu satmamalıdır. Zira terk edildikten sonra “I will surive” dinleyen biri varsa ona geçmiş olsun diyerek kayebedenler kulübünün kapıların açmak, hatta yıllar içinde klübün ileri gelenlerinden biri olacak bu kişiye girişte bir onur madalyası takmak gerekir.

Bir defa “I will survive”a kadar düştüysen oradan kalkmak her baba yiğidin harcı değildir. Evet “I will survive” kesinlikle düşülen bir noktadır. Dibin de dibidir. Komik bir kendine güvensizliğin ve bunu kendine güven maskesiyle örtmenin şarkısıdır. “I will Survive”, yazık olmuşların türküsüdür.

Hiç gerçek bir surviver,I will survive der mi ya? Aynı gerçekten zeki bir adamın kendine çok akıllı demeyeceği gibi. Bunu davranışlarıyla gösterir, akıllı olduğunu kanıtlar, ne bileyim bir şeyler yapar işte, söylemez, hatta aklından bile geçirmez.

Akıllı adam için akıl normaldir, bakkaldan iki ekmek bir nutella almak gibidir.

Gerçek surviver da böyledir. İçinde kin filan kalmamıştır, kin ne onu bile bilmez.

Her gece yatağa yattığından nasıl intikam alsam, nasıl laf soksam diye düşünmez, ilk fırsatını bulduğunda bunu gerçekleştirmez. Gerçek surviver gayet güzel takılmaya devam eder hatta devam ettiğinin farkında bile değildir. Onun için terk edilmek, ayrılık filan normal durumlardır ve bir karşılık verilmesi, laf sokulması gerekmez. Gerçek surviver, onu terk eden kapısına geldiğinde hiç bir şey olmamış gibi davranır üstelik bunu gayet istemsizce hayatının bir parçası gibi yapar, bir plan kurarak değil.

Oysa “I will survive”daki kişi, yıllarını onu terk eden kişi döndüğünde neler yapacağı üzerine düşünerek geçirmiştir. Terk edilmek içine öyle bir oturmuştur ki içine hayatta başarılı olmaya çalışmasında bile “en iyi intikam iyi yaşamaktır” sloganından hareket etmektedir. “I will survive” dinleyen çoktan devam etmeyi bırakmış, poposunun üzerinde oturup, terk edildiği günde kala kalmıştır. 1922’de terk edilmişse daha hala padişah var zannediyordur, yok 1999’da terk edilmilşse hala milenyum diye sayıklıyordur. Hayatını o güne, o kişiye endekslemiş, onu rahatsız edecek sözler durumlar yaratmak için harcamıştır. Boşa harcamıştır güzelim hayatı. Ziyan etmiştir bir kadın/adam için.

Terk eden kişiyi düşünürsek; bir kere zat-ı muhterem pek bir rahattır. Terk etmenin verdiği üstünlükle geceleri pırlanta gibi uyumaktadır, ilişkinin getirdiği sancılardan kurtulmuş özgürlüğün güzelliğiyle alemlere dalmıştır. Başka kişiler girmiştir hayatına iyi gitmiştir bu ilişkiler, kötü gitmiştir ama takılmıştır nihayetinde. Yeni insanları, yeni bedenleri keşfetmiştir. Lakin herkes Casanova olmadığı için bu muhterem de günü gelmiş kesatlığa denk gelmiş ve telefon rehberini açıp eski isimlerden bir bit pazarına nur yağdırmaya çalışmıştır. Bu arada bizim surviver’ın ismine denk gelmiştir. Telefondan iş çıkmayacaktır sonuçta sanal bir şey istemiyordur. Bu yüzden “lan 4 yıl önceki evinde midir hala” diye düyünüp şansıma kurban olayım diyerek taksiye atlamıştır.

Evet surviver hala 4 yıl önceki evindedir ve 4 yıl önceki olayın acısıyla yaşarken, kendini terk eden kişinin vodoo bebeğine iğneler saplamakta, Gloria Gaynor’un “asi” sesine “at first i was afraid i was petrified” diye eşlik etmekte, bir yandan da votka içip eski günlerde ne kadar mutlu olduklarını düşünmektedir.

Sonra kapı çalınır.

Terk eden gelmiştir.

Terk edenin tek dileği geceyi yalnız geçirmemektir. Terk eden seks için gelmiştir. O eski ambiyansı bir daha yakalamayı, doksanlardan bir bir gün çalmayı amaçlamaktadır.

Surviver’ımız ise 8000 Ytl’ye Jamaika’dan getirdiği bez bebeğin işe yaradığına kanaat getirmiş ve yıllar içinde 7200 defa tekrarladığı repliğine sıralamaya başlamıştır.

Bu arada Gloria Gaynor “did you think i’d crumple, did you think i’d lay down and die?” kısmına gelmiştir, ses giderek yükselmektedir, surviver yılların acısını kusmaktadır.

Terk eden bu sözleri pek tabi ki sallamamıştır, kapıdan daha surviver sözünü bitirmeden uzaklaşmaya başlamıştır. “En iyisi Babylon’a gideyim bir entel kişi düşer elbet” diye düşünmektedir.Hadise bundan ibarettir, I will survive dinleyene yazıktır, günahtır…

Ya tüm bunların ötesinde Ally Mcbeal “I will survive” dinler. Daha ne diyeyim…