Bundan3,5 yıl önce, annemin Multiple Miyalome (ilik kanserinin bir türevi) hastası olduğunu öğrendiğimde içimde kıpırdanmaya başlayan ve 30 Temmuz 2004 Cuma günü onu ellerimle toprağa verişimle doruğa varan duygularımı tanımlayabilecek tek kelime; KATASTROF !

 

Sevgili Sonsuz,

İçimi dışa vurmamı önerdiğinden beri düşünüp duruyorum!

Nasıl yaparım?

Yüzleşmeye hazır mıyım, “Artık Annem Yok !” fikriyle… !?

 

 

Ama deneyeceğim! 

Çünkü bunu yapmayı istiyorum!

Daha da önemlisi ; ihtiyacım var!

Bölündüm!

Yeniden bütünlenebilmek için içimde olan biteni bilmeliyim, anlamalıyım, yüzleşmeliyim!

 

İki BEN var sanki, veya iki yol diyelim.

İçimden geçende yürürken, kasırgalar, seller, hortumlar, volkanlar...

Sanki birşeyler sona eriyor gibi...

Öteki yolsa dışıma çıkıyor, şaşırıyorum ben de dinginliğim karşısında bocalayan dostlarım gibi, sanki bir sonbahar akşamı, huzurlu bir sessizlik ve tebessüm hakimim..

 

İşte, Katastrof tam burada başlıyor!

Sevgili büyüğüm Burak Eldem’in o muhteşem çalışması “Marduk’la Randevu” sayesinde tanıştığım, edindiğim onlarca bilgiden yalnızca biri; bu kelime: Katastrof. Anlamı, yeryüzünün hemen hemen tümüne yayılan geniş çaplı bir felaketler zinciri,toplu yok oluş ve sonrasında evrimin dairesel döngüsü, yeniden başlangıcı.2012’de yaşayacağımızın  öngörüldüğü cinsten...Zaten bu sebeple seçtim ya bu kelimeyi.

Önce yıkılmalı kalelerim ki yeniden kurabileyim!

En güçlü ikisinden, birini kaybettim; ANNEMİ!

 

Bunun neresi mi Katastrof? Beynimin bir bölümü vücudumun bütününe savaş açmış durumda, içimde yangınlar,depremler, dev dalgalar, gel gitler, hepsi birarada...Kah uykusuzluk, kah damlayamayan gözyaşı, kah anlamsızlık…En beteri; mutlu olursam o da mutlu olacak kandırmacası...Sahi bir çoğunuzun beni teselli etmek için söylediği gibi, annem izliyor mu şimdi BEN’i? Biliyor mu bu satırlarda onu anlattığımı?

 

Tam 32 yıldır hep vardı !

Yokluğunu hiç düşünmemiştim ki...Hanginiz düşünür ?

Beni korumasına, kollamasına, doyurmasına, hasta olduğumda bakmasına, akıl vermesine, yol göstermesine o kadar alışmıştım ki! En çok da şefkatle kucaklamasına...Meğer ne kadar da muhtaç mışım ona…!? Varlığımı borçlu olduğum, beni anlamlı kılan “Annemin yokluğunu” nasıl kabullenebilirim? Diyelim ki BEN ettim, ya beynim?

 

32 yıllık düzen yıkılıp yenisi kurulmak zorunda !

Katastrof’un tam kalbine dalıp onu dışarı çıkarmalıyım... ama neyle ve nasıl yaparım, parmaklarım bundan sonrasını  yazarken hangi tür mürekkebi kullanır? Muhtemelen bu kaosu anlatılabilecek tek türü: gözyaşı ..!

 

Annem, Tombişim, Ayla Seven 66 yaşında yumdu gözlerini hayata .Biliyorum şimdi burada olsa kızardı bana yaşı öğrenildiği için, birçok kadın gibi,kimbilir, belki de babamdan dört yaş büyük olduğu bilinmesin isterdi.Bundan 3,5 yıl önce belindeki disk kaymasından dolayı hastaneye yatmış ama yapılan onca testten sonra kan testi sonuçlarından yola çıkılarak konulan teşhisle rotası felek tarafından hazin sona çevrilmişti, MM’di annem.

Multiple Miyalome okuduğum kadarıyla , alyuvar hücrelerinin kontrol dışı çoğalıp kemik iliği içinde toplanarak tümörler oluşturması ve bu tümörlerin kemik iliği ve kemikleri yavaş yavaş , kemire kemire yok etmesi anlamına geliyor, biçilen ömürse 2 veya 2,5 yıl.

 

Biz onu 3,5 yıl yaşattık ama omuriliğindeki çökmenin bu hastalıkla birleşmesi sonucu belden aşağısını hissedemez olup, tam 3 yılını bir hava yatağının üzerinde, kah televizyon seyrederek, kah telefonla konuşarak, kah uyuyarak geçirdi Tombişim.

Hep umudu vardı, kalkacaktı !

Gülümserdi hep böyle …


Doktorun eve gelip ona “Bir daha yürüyemeceksin , buna alış.” deyişi ve annemin gözyaşlarına boğuluşu asla gözlerimin önünden gitmeyecek.
Bu olay sonrası, aynı dönemde Annem için ilgilenmeye başladığım Reiki ile tanışmamı sağlayan Canım Ablam Ayşenur Yazıcı’ya sığınmıştım. Sağolsun hemen akabinde geldi, Anneciğimi Annesi bildi, moralini düzeltti!Daha sonrasında bir başka güzel ruhun sahibesi, bir diğer özel insan, yine Canım dediğim, Ablam bildiğim , Hocam Gülüm Omay gelip el verdi tombişime, inisiye etti .

 

Canım Ablalarım ;İkinizin hakkını nasıl öderim bilmem...?Helal edin nolur. Her ihtiyacımız olduğunda yanımızdaydınız , hatta son anında bile

 

Annem bir Shoden (birinci derece Reiki) olmuştu, ama kendine Reiki vermeyi sevmezdi, illa Kerem gelecek.

Ona sarılmak ne büyük keyifti bilseniz !!!Öpmek, koklamak, doyasıya “Seni Seviyorum” diyebilmek !!! Akşamları yayın sonrası arayıp: – Nasıldım Anne ? diyebilmek !!!

 

Hala inanabilmiş değilim artık yok olduğuna !Çıkıp gelecek sanki tekerlekli sandalyesiyle , yine bana akıl verecek, nasihat edecek,her fırsatta uzanıp öpecek!

 

Biliyor musunuz, çok güzel bir kadındı benim Annem !!!

Kara kaşlı, kara gözlü, tıpkı Türkan Sultan,

bana inanmıyorsanız şu fotoğrafına bakın,

benzemiyor mu?

 

Artvin’de doğmuş, Trabzon, Ankara ve İstanbul’da büyümüş ve dört ağabeye rağmen babamla kaçmış bir Karadeniz kızıydı O !

 

Ne güzel şarkılar söylerdi, ne fasıllar yapardık ailece, Türk Sanat Musıkisi söz konusu olduğunda eminim onunla Muazzez Abacı bile yarışamazdı ki dedemin sinemasında söylermiş gençliğinde Sevgili Abacı; Annem de dinlermiş ..Radyo Sanatçısı olma fırsatını da ağabeyleri yüzünden tepmiş .

 

Oturdum mu başucuna bayılırdı bunları anlatmaya. Ama en çok da meditasyon yaptırmamı severdi, çakralarının renginde hayaller kurdururdum ona; bir tek, ormandaki musluğu açmayı ve altın sarısı suyu akıtmayı başaramıştı, yani belindeki tıkanıklığı. Olsun, yine de bir nebze olsun rahatlardı .

 

Kemik erimesi sanıyordu hastalığını. Kemoterapi, radyoterapiyi de kemik erimesi tedavisi olarak anlattık ona.İnandı bize, direndi.Doktorlar bile şaşırmıştı bu kadar hayatta kalmasına ama aradan geçen zaman ve vücudunun direncinin kırılması hastalığa mağlup olmasına sebep oldu. 

Son birkaç aydır bacağında oluşan enfeksiyon sebebiyle sık sık ateşlenir olmuştu ama antibiyotiğini içip, iğnesini de oldu mu, ertesi sabah bir şeyi kalmıyordu.

 

26 Temmuz Pazartesi akşamı senelik iznim için Alanya yoluna koyuldum.

Tombişime sordum; izin veriyor musun, gidebilir miyim? diye, yollamıştı beni.

 

Meğer can çekişmesini görmemi istemiyormuş.

Ama neden Ben?

Herkes yanındaymış.

 

Salı günü mutlulukla ayak bastım Alanya’ya ve Perşembe tekrar koyuldum İstanbul’a doğru yola bu defa içimde korkuyla.Oysa bir gün önce konuşmuştum, Çarşamba, Ateşim var, bana Reiki yolla demişti Tombişim. Babam iğnesini yapar, sabaha yine düzelir sanıyordum.Ama sonradan öğrenecektim ki bu defa böbrekleri durduğundan, komaya girmişti annem. Kirli dolaşan kanı beyninin fonksiyonlarını yerine getirmesini engellemiş önce,gelişimi gözlerinden yaşlar gelerek beklemiş bilinçsizce ve sonra bu direnişe daha fazla destek veremeyen kalbi dayanamamış ve...

 

Cuma sabahı eve girdiğimde Tombişim onlarca insan arasında yerde yatıyordu, üzeri örtülmüş, karnına bir bıçak konmuştu.

Anlayamadım !

İnanamadım !

Babam neredeydi ?

Kardeşlerim Özlem, Erdem neredeydi?

Biri bana rüya gördüğümü söylemeliydi…

Bu doğru olamazdı !

Mutfakta bulduğum Babama sarıldım, sırtımı yumrukladı “neredeydin, seni çok bekledi” dercesine; ağlıyorduk ilk defa baba oğul, birbirine sarılmış!
Sonra erkek kardeşim Erdem’i buldum, bütün gece elini tutmuş , başında beklemişti…

Annem Erdem’i ayrı bir severdi, evlenip Antalya’ya yerleştiğinden beri hasretiyle yanar tutuşur, resimleriyle ve ara sıra telefonda duyduğu sesiyle avunurdu, bıdık adamın elini tutmak son yolculuğunda nasip oldu.

Özlem’im, Fındık Farem’se uyuyakalmıştı yorgunluktan.

Üç yıl boyunca Annemize, onun bebekliğinde hepimize baktığı gibi baktı yanından birgün bile ayrılmadan.

Tekrar salona döndüm , yengem eğilip açtı Tombişimin yüzünü “Bak, sanki uyuyor” dedi. Yanına çöktüm artık nefes alamayan Annemin, gözleri aralıktı, kapatmaya çalıştım, soğuktu teni ve her zamanki gibi sıcacık bakamıyordu.

Eğilip öptüm Tombişimi son defa!

Babamın içi el vermiyordu oracıkta öyle yatmasına. Önce belediyeye gitti, annemin nüfus kağıdını alıp yerine bir belge vermişler. Sonra birlikte Karacaahmet Cenaze İşleri Müdürlüğü’ne gidip kalan işlemleri tamamladık. Bir cenaze arabası verdiler, eve gidip annemin cansız bedenini alıp gasilhaneye getirdik. Yıkayıp pakladılar Tombişimi, sonra çağırdılar son bir kez görebilmemiz için gül yüzünü. Bir tek babama göstermediler, o artık namahrem dediler, anlamadım!

 

Kendimi bildim bileli babam, annem için yaşadı. Onlarınki masal değil, rivayet değil, öykü değil, gerçek bir “AŞK”tı! Ne bir hobisi oldu, ne bir arkadaş grubu, ne kahveye gitti, ne kumar oynadı. Babam, işi ve annem arasında sadece bizim için yaşadı! Ömrünü mutluluğuna adadığı insanı son kez görmesi hangi kutsal güç adına yasaklandı bilemiyorum, bu saçma sapan uygulamayı benim aklım almadı !!!

 

Oradan Topkapı Kozlu Mezarlığı’nın yolunu tuttuk. Annem önümüzdeki yeşil cenaze arabasının üzerinde son kez bir İstanbul turu attı ve götürüp annesinin, yani anneannemin kucağına verdim onu ellerimle, şimdi orada sonsuz istirahatine çekildi.

 

O gün bu gündür yaşıyor muyum bilmiyorum ? Büyük bir boşluğa bırakılmış gibiyim, ipi kopmuş ve uzayda asılı kalmış bir balon misali.

 

İnsanlar onun için rahmetli diyorlar , BEN diyemiyorum !

Mekanı cennet olsun diyenlere cevabı hemen yapıştırıyorum ;

O BAŞKA BİR YERE ZATEN GİDEMEZ Kİ!!!

 

Anne, artık acı yok !!!

 

Beni ayrıca üzen bir şeyse ısrarla acımı paylaşma heveslisi olan arkadaşlarım…

Naçizane tavsiyem; olur da bir arkadaşınız, bir yakınınız annesini kaybederse, ona aşırı şefkat, ilgi göstermeyin! Annesinin yokluğunu algılamaya çalışan, sorgulayan bir insana annesiymiş gibi yaklaşmaya sakın kalkmayın! Çünkü insan, zaten açlığını duyduğu ve bir daha asla bulamayacağı yeri doldurulamaz varlığın yitişine alışmaya çalışırken, bir de  aciz, özürlü, eksilmiş, muhtaç hissettirilmesine dayanamıyor !!!

 

Siz siz olun böyle bir durumda karşınızdaki insana “Gel acınla benim yanımda yüzleş!” baskısı yapmayın. “Bir ihtiyacın olursa mutlaka ara!” cümlesi yerine siz arayın ara sıra ve mesela “Biz yürüyüşe çıkıyoruz sen de gelmek ister misin?” gibi cümlelerle hissettirin yanında olduğunuzu, düşündüğünüzü ve gelmek istemezse de kırılmayın!!!

 

Bir gün oturup bir arkadaşıma, dostuma annemle ilgili içimde olan biteni böylesine çıplak anlatabilecek miyim bilemiyorum, ama buna zorlanmaktan nefret ediyorum! Bırakın, hangi omuzda ağlayacağına ve bunun zamanına acıyı yaşayan karar versin olur mu ?

 

Annem , hele onu yitirişimi anlatmak tahmin edilebilir mi bilmem, hiç de kolay değil!

Bir şeyi hayal etmekle gerçekte yaşamak çok farklı!

Resimleri evin her köşesinde, bir tutam siyah saçı hep cebimde benimle Tombişimin..

Biliyor musunuz ?

Bazen oturup onunla konuşuyorum ..

Bazen ağlıyor gibi oluyorum ama sonra beni öyle görüp üzülür diyor (Belki de görüyordur), onun yapmamdan hoşlandığı şeyleri yapıyorum. Mesela orgun başına geçip sevdiği şarkıları söylüyorum ..

 

Annem hep daha çok nakte sahip olarak yaşamak istedi yıllarca, ama artık eminim ki aslında nasıl bir zenginliğe sahip olduğunun farkında ve gülümsüyor yine, ama bu defa toprağın altından ..

 

Nasıl da çoktu cenaze namazında sana el sallayanlar gördün mü Tombişim ?

Ne çok seviliyormuşsun !

Ne çok seviliyormuşusz biz SEVEN ailesi , sayende !!

Sen hayatın amacına ulaştın Annem !

Babamla kurduğunuz bu sıcacık yuvada , hasbelkader bildikleriniz ve tüm birikimlerinizle bu Dünyaya üç pırlanta hediye ettiniz !

Sen tüm vasıflarınla önce İNSAN ve şimdi de bir MELEK olabilmeyi başardın ANNEM!

Artık Baban , Annen ve Büyük Ağabeyinlesin ama merak etme görevimi tamamlar tamamlamaz yanına gelip , yine içime sokarcasına sarılacağım sana, öpüp koklayacağım,

hem de bu defa sonsuza dek !

 

Ama önce senin kadar BAŞARILI bir İNSAN ,

Bir EBEVEYN olmalıyım …

Bir yuva kurmalı ,

Ve öğrettiklerini uygulamalıyım ki ,

Yanına gelip gülümsemeni izlemeye yüzüm olsun.

Sana söz veriyorum Ayla SEVEN !

Kendi adıma  bundan sonrası , sana layık olacak ! !

 

SEVEN’ler bir ricası var bu Öksüz SEVEN’in ;

İlk karşılaştığınız yerde Annelerinize sarılın sımsıkı, öpün, koklayın ve sevginizi söyleyin benim için de…


ANNE, SENİ SEVİYORUM !!!

Kerem Seven