‘Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı?’ diye sormuştu Nazım Hikmet, şimdi bakıyorsa cennetteki penceresinden bilmemem ki ne yazıyordur beyazlar üzerine siyah harfleriyle…
Sevgi çok pahalı artık hatta lüks belki de, hem de öyle bir lüks ki zengin de yok fakirde de. Teraziler üzerinde tartılıyor artık, 200 gr. sevgiye, 200 gr sevgi. Fazlası yok ne kadar aitsen o kadar sahipsin. Şaşmamalı bence evlenmeden sözleşme imzalayanlara; çünkü aşk raflarda satışa sunulan mal olduğun beri değeri etiketi kadar. Benim içime oturan ise etiketi kim yazıyor bilemiyor olmak.
Şarkılar yazılıyor, diziler, filmler çekiliyor hepsi gidemeyenlerden, gidip de dönmeyenlerden yani o büyük aşklardan bahsediyor. Televizyonlarımızı, radyolarımızı kapattığımızda tekrar döndüğümüzde beşeri hayatımıza bir saniyede zamanın o küçücük kısmında aşktan nefret geçebiliyoruz. Çünkü hep elma bizi sevsin istiyoruz, hep bizimle kalsın eğer olamayacaksa bizimle çürüsün ama kimselerin elinde olmasın. Hepimiz iki kişiyiz; egomuz ve biz. Yalnızlık oturduğunda başucumuza üç kişilik bir muhabbet başlıyor alıp başını gidiyor şu müptelası olduğumuz, güneşin hiç doğmadığı gecelerde. Bazen vicdanımızda geliyor kahvesini alıp ama çok konuşmuyor bazense pişmanlıklar, yaşanmışlıklar tartışıyor hani rakı masalarında konu biter de başlar ya siyaset muhabbetleri işte tam öyle.
Bu sırada ince bir çizgi başlıyor hem kalbimizde hem beynimizde yavaş yavaş yayılıyor içimizin sınırları bitmez duvarlarında. Bu öyle bir çizgi ki Berlin duvarından daha çok ağlatır insanı ve uzundur Çin seddinden. Belki göremezsin uzaydan ama gözlerinin içinde öyle nettir ki insanların şaşarsın çocuk gibi alıştığın halde o gözbebeklerine. Bu çizgi, bir tarafına aşkın diğer tarafına nefretin oturduğu iki düşman yoldur. Ve o kadar kolaydır ki birinden diğerine geçmek… Bu geçişten değil mi sevdiğine ya benimsin ya kara toprağın demek. Gencecik delikanlıların, aşklarını vurarak, kırarak, öldürerek beslemeleri. Aldatılanların bitmek bilmez kinleri, terkedilenlerin intikam hırsları, dostların bir anda düşman olması… Her şey aşktan da, aşkı kim anlattı da 3. Sayfa haberi oldu efsaneler doğuran bu ateş?
Bir derviş demiş ki, hakiki aşık sevdiğinin mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koyar. Gerçekten seven insan özgür bırakır. Sahiplenmek, hak iddia etmek, can almak, can acıtmak değildir aşıkların tutacağı yol…’
Bir gün sevdiğiniz karşınıza geçip dese ki ‘sevmiyorum artık seni, gidiyorum ben’ ne yaparsınız? 3. Sayfa haberimi olursunuz, aşka uçarken kanatlarınızı mı yakarsınız?