”Aşk bu mu
Sevda bu mu
Hayat bu mu
Kalp acı
Dünya hüzün
Göz yaş doluuuuu”

Böyle ne çok şarkı var sevgi için yazılmış… Ne kadar acı ve ne çok mutluluk yaşıyoruz sevgi yüzünden.
Neyi arıyorsun şu hayatta diye sorsalar gençten birine cevabı SEVGİ olur illaki! Yaşını başını almış biri ise HUZUR der. Ama gönlü sevgiden geçtiğinden değil. Hani etraftan taraftan umudumu kestim, içime çekildim manasına.

Sevgi birçok şekilde tanımlanabilir tabii ama bence en fazla bir keşif yoluculuğuna benzer. Notaları arasında uzun ve keyifli bir yolculuğa çıktığın için seversin bir şarkıyı. Kışını, yazını, baharını, yağmurunu, çimenini, sokaklarının kokusunu, insanlarının hikayesini bildiğin için bir şehri seversin. Sabah halini, akşam halini, eşşek saatini, eşref saatini bildiğin için bir insanı seversin. Keşfetmeye ayırdığın zaman kadar senindir sevdiğin herşey…

Sevilmeyi istemek de keşfedilmeyi istemek değil midir zaten? Bir dondurmacıda kornet yerken keşfedilen bir manken, bir sahil kasabasında gitar çalarken keşfedilen bir şarkıcı gibi, bizler de birileri tarafından yeteneklerimizin, güzelliklerimizin, yaşama dair inceliklerimizin keşfedilip, değerinin bilinmesini isteriz… VAROLDUĞUMUZU HİSSETMEKTİR asıl derdimiz. O melankolik şarkıdaki gibi hep bizi alıp cümleler içinde kullanacak birilerini ararız.

”Ben bu dalda bir elmayım ama bir gelip koparan yok” diye geçer ömür. Önce sapımız zayıflar, kopar, toprağa düşeriz. Sonra kabuklarımız buruşur. Öööle kuruyup kalırız yerlerde. Bir didikleyen kuş bulunmaz… Yani bu da en büyük korkumuzdurJ

Üzeri toz tutmuş bir kitap gibi dururuz raflarda dizi dizi… Biri gelse, tozumuzu alsa, kapağımızı açıp okusa içimizi, beğense, başkalarına da anlatsa diye bekleriz. Sanki parıltımızın ortaya çıkması için bir hayran eli geçmesi gerekir üzerimizden. Birinin bize ”Sen şöyle güzel bir kitapsın. böyle değerlisin, şöyle manalısın ” filan demesi gerekir. Sırf bu beklenti yüzünden çoğumuz ilk kapağımızı açanın üstüne yıkılırız. Hani olur da başka bir alan olmazsa, rafta unutulup kalırım kaygısıyla. Bu modele ”Batan geminin malları bunlar” dense yeridir. Genelde ucuza gittim diye bir ömür hayıflanır, kendi kendilerini yerler. Kimimiz ise illa gözümüze kestirdiğimiz DEĞERLİ birine okutturup onaylattırmaya çalışırız kendimizi. Kerli ferli, edebiyat eleştirmeni kılıklı biri beğenirse inanırız ancak, çevrilip çevrilip kitap gibi okunacak bir varlık olduğumuza. Bu modele de ”Zoru Sevengiller Familyası” diyoruz. Kendilerini birilerinin gözüne sokmak için uğraşmaktan, gerçekte ne olduklarını göremezler.

İçinden gelen büyülü bir ışıkla parıl parıl parlayan bir kitap olmaktır belki çare… Diğerlerinin arasından ”Cesaretin varsa gel de al beni” der gibi meydan okuyan. Yine de Allah anlayıp kıymet bilene nasip etsin okumayı. Zira her kafa her kitabı kaldırmayabilir yani. Ya da herkes Bach, Beethoven dinlemek istemez, kağıt mendil modeli pop şarkıcılarının alayı gözlerimizi kulaklarımızı zahmetsizce meşgul tutarken…
Bazen de sen kendini felsefe kitabı sanırsın. Ama biri alır ve şehirlerarası yolculuk kitabı niyetine tüketir seni. Gayri sen de kendini hangi rafa koyacağını bilemez olursun, şakülün kayar hepten.

Velhasıl, biri keşfedecek de kıymete binecem diye tükenir gider ömür. En parlak kitap cildi bile solar, farkedilmez olur o tozlanmış beklentilerden çökecek hale gelen raflarda. Ve her kitap birgün YENİ ÇIKANLAR ya da ÇOK SATANLAR bölümünden alınıp, macera kitapları, science-fiction, ya da daha beteri tarih, inceleme filan gibi bir rafa aktarılıverir. İnanmıyorsanız Remzi Kitabevineki sirkülasyonu bir takip edin. Nankördür bu okuyucu nankör! Birgün baştacı ettiklerini ertesi gün karton bir kutuya atıp unutuverirler. Sonra da buruk bir yüz ifadesiyle HUZUR arar oluruz hayatta. Artık orada kastedilen türdeki bir HUZUR ne demekse…

Peki madem bir keşif yolculuğuysa sevgi, neden kendimizi keşfetmek için şöyle içimize doğru bir yolculuk yapmak gelmez aklımıza? Neden kendi gölgeli sokaklarımızı, serin taşlarımızı, güneşli bahçelerimizi, mevyeli dallarımızı, sakin kıyılarımızı, derin göllerimizi tanıyıp sevmek için emek harcamayız da herşeyi devletten bekleriz. Yok yaw, ben kendimi biliyorum demeyip koyulunca yola, neler neler var içerde oysa tıpkı hiç girilmemiş arka bahçeler gibi kilidi açılmayı bekleyen…

İnsanları ve yaşamı belirlemek mümkün değildir. Kimse bize beklediğimiz, umduğumuz, hakettiğimizi düşündüğümüz muameleyi sürekli olarak yapamaz. Kimileri için faydalı bilgiler kitabı, kimileri için tarihten bir yaprak, kimileri için başucunda tutulan ama sadece uykudan önce 15 dakika birkaç sayfa okunan bir roman, kimileri için keyifli bir macera olabiliriz. Zira herkes, aklı, gönlü, sabrı, vakti yettiğince keşfeder bir başkasını. Tıpkı bizim de diğerlerine yaptığımız gibi…

En büyük keşif, en büyük yolculuk kendi içimizedir yine… Hergün birkaç sayfa daha eklediğimiz kendi hikayemizdir bizi en fazla güldüren, düşündüren, mutlu eden ve hüzünlendiren. En büyük macera, kendimizle olan maceramızdır. Unutamayacağımız tek tarih, kendi tarihimizdir.

Halil Cibran ne güzel söylemiş; ”Kalplerinizi verin birbirinize. Ama onları sahiplenmeye kalkmayın. Zira yalnız yaşamın elleridir bir kalbi sonsuza dek içinde tutan.” Kalbimizi yaşamın ellerine teslim edip uzun, güzel bir yolculuk yapmaktır herhalde kendimize verebileceğimiz en güzel ödül. Zaten biz başka türlüsü için uğraş versek de sonuçta olan bu değilmi?

Hem belki kendimize olan yolculuğumuzu keyif ve cesaretle yaptığımızda, sadece bir ara moda olan ve herkesçe okunup tüketilen bir roman değil, ne biliim tadına doyulmayan bir tefrika, ya da bir ansiklopedi filan da olabiliriz. Yenmezse çürümeye, kurumaya mahkum bir elma değil, bir ağaç.. Bir yaşam alıntısı değil, yaşam kadar geniş bir insan olabiliriz. Kendimizi keşfedip bakarsak, beslersek, belki umabileceğimizden fazlasını görürüz birgün aynada. Bir sevenin tuttuğu aynada değil, kimsenin eşdeğer olamayacağı gönlümüzün aynasında…

Alef Berfin

Alef Berfin bir mahlas... Alef ruhun nefesidir. Berfin ise kar tanesidir - evrendeki en hayranlık uyandırıcı tasarımlardan biri Ben bütün varlıkların ruhun nefesinden bir yansıma olduğuna ve muhteşem tasarımlar olduğumuza inanıyorum. Yaşamın kendimize doğru yürünen bir yol olduğunu düşünüyorum. Yazılarımda kendi deneyimlerimden yansımalar olacak. Biraz da hayalgücü...