Kadın ve erkek ilişkilerinin tıkandığı günümüz noktasında aslında çok yakında farklı, yeni bir sürece girileceğini vurgulamak istiyorum. Epey uzun zaman oldu ki ağzımıza yapışmış çiklet gibi söylenip durur olduk; “Adam gibi adam yok ortalıkta!”. “Ya doğru dürüst, aklı başında kadın mı var ?”.
Kadın şikayetçi ” Erkek kadını anlamıyor!”,
Erkek şikayetçi ” Kadın erkeğe hükmetmek istiyor!”,
Doğru kadını /erkeği bulma kılavuzları yok satıyor.

Kadın duygusal derler, erkekse rasyonel. Hadi kadınlar hiç değilse kendi duygularını deşifre edebiliyorlar. Erkekleri de anlayabilmek için cansiperane uğraşıyorlar. Yalan mı? Bakın kişisel gelişim seminerlerine, meditasyon derneklerine, psikolog koltuklarında kimler var? Gelgelelim erkekler daha da uzaktalar. İçlerinde kadın ruhundan anlayan bir adet erkek bulmak istiridyedeki inciyi bulmaktan zor vallahi!

Erkekler basit yaratıklar sanırız ama bence bu ciddi bir yanılgıdır. Onlar kendileri için de bir muammadır çünkü. Sadece kendilerini anlamakla vakit geçirmezler. Onlar aksiyon adamıdırlar, duygularmış, tepkilermiş bunlar vakit kaybıdır, boş laftır. Duygularını tanıyan ve saklamayan erkekler bana kızmasınlar. Onlar her zaman olduğu gibi istisnadır. Onlar basit yaşar ama basit olduklarını söyleyemem doğrusu.

Kadından hem yakınlık bekliyor, hem de korkuyorlar ilişki kurmaktan, aşık olmaktan falan. Lafı bile korkutuyor onları. “Aman aman kalsın” diye kaçışıveriyorlar hamam böcekleri gibi. Hayatları duman oluyor yalan mı? Eh kadın erkeği vezir de eder rezil de. Kaygılanıyorlar. Belli çok çekmişler akılsız, bilinçsiz ve ezici kadınlardan. Kadınlığın gücünü doğru algılayamayan hatunlardan. Nerden esti şimdi bilmem ama Kaynana Semra Hanım’ın kocasını pek bi merak ettim şimdi.

Erkek feminizmi falan duyunca tüyleri diken diken valla. Onlar güç dendi mi fiziksel ya da mali güçten anlar. Ele gelen, göze görünen somut durumlarla başetmeyi bilirler. Şimdilerde zaten bir türlü anlayamadıkları, tanıyamadıkları kadınların artan talepleri karşısında kafaları da iyice karışmış durumdalar ve Marslılar mağaralarına sığındılar. Biz kadınlar da ağzı açık ayran budalası gibi bakakaldık Venüs’ten.

Bugünlerde azıcık “N’ oldu ki aniden toz oldu, daha dün üstüme nasıl düşüyordu, ilgi gösteriyordu, daha geçen gün ona ne hoş duygular yaşattığımı söylüyordu, şimdi ara da bulasın ” durumları yaşamaktayız. Bir türlü anlamıyoruz ki erkek kadını değil ilişkiyi istemiyor. Kadından değil kaçışı onun yükselen kadınlık gücü(!)nden.

Uzun lafın kısası ne kadın erkeği anlıyor, ne erkek kadını !

Kadınlar, ” Biz para kazanıyoruz, ekonomik gücümüz var, özgür ve eşitiz” diyorlar. Ama mutlu değiller ki. Kadınlar iş dünyasında güçlendiler, dizginleri ele aldılar, yönettiler, patron oldular. Herşey oldular ama mutlu olamadılar. Duygusal dünyalarında mutsuzlar hala! Neden? Çünkü erkek dünyasında varolma savaşı verirken erkek olmadıklarını unuttular, çünkü doğalarında varolan seçicilik, bağlılık, sevgi ve güven ve bunların oluşturduğu bütünlüğe ihtiyaçları var. Unutmayanlarsa sürekli bir hayalin peşinden koşuyorlar. Dünya hızla iyi bir kariyere, paraya, güce sahip ama yalnız ve mutsuz kadınlarla dolmakta .

 

Yani süreç olarak gördüğümse şu: Feminizm bir çözüm değil bir ara geçiştir. Feminizm 5000 yıllık bir ataerkil topluma başkaldırıştır. O kadar !

 

Çözüm mü? Var. Ama feminizmle olmaz ! Başka şekilde ! İnsanın doğasına bakın. İnsanın doğası Tanrısaldır. Tanrıysa ne dişidir ne de erkek ! Ama Tanrı hem dişidir hem erkek !

x x x

Erkek genetik kodlarında yazılı olduğu şekilde insanlık tarihi boyunca poligamik oldu . Erkek yayılmak istiyor hayata. Hayata kadın gibi bakmıyor. Erkeğin her cinsel ilişki sırasında döllemek üzere hazır ve nazır üçyüzmilyon spermi var. Erkek yaymak durumunda. Kadınınsa her ay döllenmek üzere hazırlanmış tek bir yumurtası var. Kadın seçici olmak zorunda !

Erkek ile kadın birlikteliğe ve sevgi kavramına da farklı bakıyorlar. Erkek doğası gereği “Ben bu kadını seviyorum. Hayatımı onunla paylaşıyorum Ama biraz olsun bir başkasıyla birlikte olmak istersem neden bu kadar kızıyor hiç anlamıyorum ? diyor. Çünkü tek eşliliğe programlanmamış. Hep aynı kadınla birlikte olmak onun genlerine göre zayıflık , ‘Light erkeklik’ yani!
Kadınsa “Ben onu seviyorum, ona bu yüzden bağlıyım, sırf bu yüzden ona sadık kalıyorum, bu ‘taş fırın erkeği ‘ ise beni sevmiyor ki aldatıyor” diyor .

x x x

Sevgi ve Güç, bir duygu değil bir boyuttur. Bir varolma boyutudur. Bizi yaratan Tanrı’nın kendini ifade biçimidir. İnsanlar sevgiyi arıyor. Sevgi dişi enerjiye ait bir özellik. İnsanlar bir yandan da güç istiyorlar. Güç erkek enerjiye ait. Biri diğerinin yerine geçmiyor. Önemli olan altının vurgulanması gereken şu!
Her ikisinin birarada olması lazım.

Her iki cins de mutsuzuz. Yanlış şeyleri güç ve sevgi sanıyoruz.. Mutluluğu yanlış yerde arıyoruz. Sorun kadın ve erkeğin içindeki Tanrı’yı başka bir kişide arama illüzyonundan doğuyor. Kadın erkekteki gücü istiyor,erkek kadındaki sevgiye muhtaç. Eksik hissetmek, boşlukta hissetmek daha tamamlanmadı. Oysa bu iki özellik herbirimizin içinde var. Dışarda aradığımız tüm özellikler içimizde var. Kendimizde görmek istediklerimizi kendi içimizdeki kişiyi ortaya çıkaramadığımız sürece, hayatımıza giren kişilerde aramaya devam edeceğiz. Kendi içimizdeki sevgilinin, Tanrı’nın gücünü onda görmeye çalıştığımız için. Herkes başkasının gözünde kendi yansımasını arar. Aşk bir anlamda bu değil midir? Ama o sevgili o aşık yine biziz! İçimizde olanı verebiliriz başkasına ancak.. Bizde olmayanı veremeyiz ki ! Herkes kendini sevebildiği kadar bir başkasını sevebilir. Ve ancak kendi gücü kadar bir başkasını güçlü kılar.

Erkek sevecen olduğunu bilmiyor. Bunu bir kadın vasıtasıyla ifade ediyor. Kadın güçlü olduğunu bilmiyor. Bunu bir erkek vasıtasıyla ifade ediyor. Oysa bu özellikler içimizde potansiyel olarak var. Ama atıl duruyor. Kullanılmıyor. Bu nedenle içi boş ilişkiler yaşıyoruz. Dişi ve erkek enerji (sevgi ve güç) birlikte ve eşit miktarda kullanılmadıkça mutluluk zor gibi duruyor.