Kişi gönlündeki Duygularını net ve yargısız bir şekilde ifade etmediğinde; tüm kapılarını kapatarak kendini yavaş yavaş tüketip yok etmeye başlar. Bu enerjisel boyutta da yayıldığından; kendini yok eden bir kişi aynı zamanda başkalarına karşı da görünmez olmaya başlamıştır ve diğerleri de onu yok sayarak, kolayca dışarıda bırakır.
İşte bu yüzden ifade ve iletişim, varoluş ve hayattan tatmin için en önemli sorumluluklarımızdandır.
İletişim, muhabbet demektir. Muhabbet ise boş çene çalmak değil aslen özden sevgiyle alaka manasını taşır.
Önce kendini kendine ifade-kendinle iletişim ve aynı zamanda hayatındaki insanlar-tüm varoluş düzeniyle iletişim. Tabi ki Yüce Yaradan’la iletişim…
Ve bu iletişim tüm yargı ve yargılamalardan uzak, tüm içtenliğinle, kabul ile, tatlı dil ve güler yüzle…
E ben yaptım ama karşı taraf yanaşmıyoo….
Kendinle ve Yaradanla iletişimin gönülden ise diğer insanlara uzattığın el gerçekten İlahi bir lütuf mahiyetini taşır (ancak senin lütfun değil!). Ve İlahi lütfa arkasını dönenin yönü ancak İlahi adaletle nihayetlenir.
Not: Bu arada haksızlığa uğradığını düşünen kişi, Yüce Yaradan’nın İlahi Adaletini talep edecek kadar gözünü karartabiliyor.
Gözünü karartabiliyor diyorum çünkü O’nun adaleti her yönde, her zerrede ve hayal bile edemeyeceğimiz bilinen bilinmeyen tüm boyutlarıyla çalışır. Böyle bakınca o adaletten, gözükaranın kendi payına neler düşer?
Belki de adaletindense, sevgisine talip olmak çok daha güvenli ve yerinde mi olur acaba?