Biliyorum ki seni çok incittim ve seni hiç anlamadım.
Seni yaşamak demenin, bir başkasına ‘sen’i hissettiğini düşündürmek ve ondan da aynı duyguları hissetmesini beklemek olduğunu düşündüm hep.
Eğer hoşlandığım kişi, bana karşı aynı şeyleri hissediyorsa, benden mutlusu yoktu, ama eğer hissetmiyorsa, onu unutmaya çalışma süreci başlıyordu; çünkü onunla beraber olabilme ihtimalim yoktu. Neden kendimi ‘zaten olamayacağım biri’ için zorlayacaktım ki… Ona olan hislerimi hızla bastırır ve başka arayışlara doğru yol alırdım, kendimi fazla yıpratmamak adına. Ne kadar ilginç değil mi? Senin gibi ‘çok güzel’ bir duygu adına kendimize zarar vermemiz. Gerçi, bizim daha anlayamadığımız ve adına birbirimize zarar verdiğimiz birçok ‘güzellik’ten birisin sen. Eğer bu ‘güzellik’leri anlayacak olsaydık, en başta ‘Tanrı’ adına birbirimizi öldürmezdik.
Bir insanın senin duygularına karşılık vermemesi, “nedense” çoğumuz için çok üzücü ve kabullenmesi zor olan bir durumdur. Bunun, öncelikle bir ‘elektriklenme’ olduğu ve her insanla da frekanslarımızın tutmayacağı gerçeğini görmezden gelir ve en sevdiğimiz dramalardan biriyle yaklaşırız olaya: Kendimize acımak. Biz zaten, hiçbir zaman yeterince yakışıklı, zengin, çekici olmamışızdır; böyle tepki vermeyenlerin tepkisiyse reddedene olur: Zaten o kız paraya bakar, çok şey kaybetmiştir, kaltağın tekidir vs. Bunları uzatabilmek mümkün. Ama en kısaca söylemek gerekiyorsa Aşk, biz seni cidden bilmiyoruz ve adına birbirimizi ve kendimizi katlediyoruz.
“Sen elmayı seviyorsun diye, elmanın da seni sevmesi şart mı?”, ya da “Şirin, Ferhat’ı sevmese, Ferhat ne kaybederdi Ferhat’lığından?” sözlerini, bana sürekli olarak tekrarlardı sevgili Bülent Özkam. Bana dört senedir sürekli “Oğlum, aşıksan bu senin aşkın, ona sahip çık; o karşılık versin, ya da vermesin; bu, senin aşkın” derdi. Ben, onun söylediklerini yeni yeni anlamaya başlıyorum Sevgili Aşk. Sana yıllar boyu hiç sahip çıkmadım. Karşıdan gelen tepkilere göre, sana iyi, ya da kötü davrandım. Ama şimdi biliyorum ki, önemli olan benim “aşık olabilme gücü”mdü. Sadece birilerine de değil, çevremde gördüğüm her şeye aşık olabilme gücü. (Gerçi bu çok geniş kavramı, sadece ilişkiler anlamında yazmak istiyorum sana.)
Ona öfke duyarken, beni terk etmesine kızarken, aslında hep seni rdddettiğimi ve bastırdığımı fark etmedim. Zaten aslında tüm bu öfkemin ‘seni’ bastırmam sonucu oluştuğunu göremedim. Seni öyle bir reddettim ve sahipsiz bıraktım ki, hayatımdaki diğer aşklardan da mahrum ettim kendimi ve acımı arttırdım. Bir gün seni ve sana nasıl davrandığımı fark ettiğimde ise, tüm yaşantım değişti.
Artık çok, ama çok mutlu ve huzurluyum. Ona karşı zerre kinim kalmadı; çünkü ben, çok tatlı bir kıza ‘çok’ aşık oldum ve bunu onunla paylaşmanın mutluluğunu da yaşadım. Artık onunla bunu yaşamamızın, ömür boyu ‘sen’siz kalacağımın anlamına gelmediğini de biliyorum Sevgili Aşk. Tamam biliyorum, “Sen bunu bilemeyecek kadar salak mısın?” bakışıyla bakıyorsun bana, ama maalesef, acı çekerken bunu pek fark edemiyor insan.
Şu anda en büyük mutluluğum, seni özgürce, doya doya tatmak. Hiçbir karşılık beklemeden, sadece seni yaşamak istediğim için yaşamak. Gerçi bu duygular içinde, sanırım eski tarz bir kız-erkek arkadaş ilişkisine bir daha giremeyeceğim; keza bundan sonra yaşayacağım ilişkiler için kafamdaki soru işareti “Kiminle?”den çok, “Nasıl?” için olacak; çünkü cidden hayatımın bundan sonrası, hiç bilmediğim topraklarda, yönümü sadece kalbimle bulabileceğim bir keşif gezisi gibi olacak. Ama asla geri dönmek istemiyorum. Zaten seni özgürce tattıktan sonra, geri dönmek isteyen olabileceğini de sanmıyorum.
Bundan sonra seni asla incitmeyeceğime ve sana hep sahip çıkacağıma söz veririm Sevgili Aşk. Kendimi ve seni bu kadar incittiğim için de özür dilerim, ayrıca bu nedenle incittiğim başkalarından da…
Hadi bakalım, bu kadar hesaplaşma yeter… Şimdi aşık olma zamanı, bakalım nereye götüreceksin beni… Şimdi yolculuk vakti!!!!!! Yippeeeeeeeeeaaaaaaaaa… :))))))
Seni seviyorum,
Sonsuz