Hani diyorlar ya, herşey kafada biter diye.. çok haklılar vallahi. Günümüzde bizi ne hava ne de sigara öldürüyor, bizi öldüren tek şey stres aslında! İddia ediyorum, tıbbın bunu tespit etme şansı olsaydı, stresten ölenlerin sayısının diğer tüm sebeplerden ölenlerin toplamından fazla olduğunu görürüdük!

Bu stresin bileşenlerinden en popüler olanı ve çağdaş versiyonu, şu an bu yazıyı okumakta olduğunuz mecranın ta kendisi: yani İnternet! Antroposofik bilgilerde ahrimanik olarak geçiyor, yani ‘şeytan icadı’. Bunu ilk duyduğumda “hadi canım ordan!” demiştim. Ve antroposofinin saçma olabileceğine dair bir his belirmişti içimde. Ama şimdi altına imzamı atacak kadar doğru buluyorum bu bilgiyi. Eh, antroposofik bilgi değişmediğine göre… 🙂

Internette ne kadar çok yerde adınızın geçtiğine inanamazsınız. Bana inanmıyorsanız, herşeyi bilen yüce ve kudretli Google’a sorun. Hatta üşenmeyin bir “internet alarmı” oluşturun. Her adınızın geçtiği site veya yazı internete düştüğünde, size email gelsin o site, açın okuyun.

Geçen gün ‘sanal profilinizi öldürün’ başlıklı bir haber okudum. Haberde, internetteki profilini ve özel bilgileri tamamen silmek isteyenlere bu dev hizmeti sağlayan Gordan Savicic  adında bir girişimciden bahsediliyordu. BBC kaynaklı haberde* aynen şöyle deniyor: “Merkezi Hollanda’da olan ‘Web 2.0 Suicide Machine’ (Web intihar makinesi) kullanıcının internet hesaplarına giriyor ve her bir arkadaşınızı, her bir ileti ya da mesajınızı elden geçirip sanal ortamda bıraktığınız tüm izleri tümden siliyor. Savicic’in sunduğu bu hizmet, büyük rağbet görmüş. Şimdiye kadar 90 bin talep gelmiş. Hizmetten yararlanmak için bekleme süresi, bir ay.”

Uzundur bu konuda pasifize pasifize oturan ben, tekrar bir Google araması yaptırdım. Yazılarım ve internette olmasını düşündüklerimin ötesinde, özel hayatıma dair gerekli gereksiz bir çok ayrıntıya basit bir Google araması ile ulaşılabildiğini görmek beni dehşete düşürdü. Özellikle araştırma konusunda azıcık kabiliyeti olan ve az çok bağlantıları kafasında kurabilenler için, eşim, işim, cep telefonu numaram, arkadaşlarım ve temel  tüm özel bilgilerime rahatlıkla ulaşılabiliyordu. Nasıl böylesine yüklü bir bilgi birikmişti?

Şüphesiz, tüm bunlar bir günde birikmedi tabi. Yavaş yavaş, zamanla oluşan bir süreç oldu. Önceleri kredi kartını internette kullananları, “deli sanırım, elleşmeyeyim” manasında kınayan bakışlarla süzüyor, doğum tarihimi zorunlu alan olarak soran sitelere ya da asıl ismimi isteyen e-bülten’lere kesinlikle üye olmuyordum.  Ama ne olduysa oldu, bir yerden sonra paranoyak davranışları bir kenara bırakıp, Allah ne verdiyse yazdık. Baba adımızı, kredi kartı numaramızı, yetmedi güvenlik sorularımızda en özel bilgileri… Tabi sorumluluk bize ait, ama bu kadar özel bilginin ne büyük bir güç olduğunu düşünsenize.

Sanal profilinizi öldürün yazısı, herşeyden önce kendime ait özel bilgiyi genel erşime sunmanın gerekliliğini tekrar gözden geçirmeme vesile oldu. Ve arama motorunda iptal edebileceğim üyeliklerimi tek tek iptal etmeye başladım. Bu arada, hesabımı asla iptal etme şansımızın olmadığı siteler varmış! Bunu öğrenmek de çok ilginçti.

Yanlış yazmadım, çıkmaya kalktığınızda, hesabınızı asla silmenin mümkün olmadığı siteler var. Çok bilinen Türkçe bir blog sitesi söylüyor bunu. Asla silemeyiz ama şablonu silerseniz içerik engellenebilir diyor. Kesin birşey yok yani, engellenmeyebilir de. Eh kısmet artık! – hükümet efektli fatalist söylemJ)-

Bir de bu işin psikolojik, sosyal ve ruhsal yönlerini düşündüm. Kendimizi ne kadar da önemsiyoruz. Ve kendini teşhir etmek, dış dünyaya bu kadar özelini göstermek de, bence insanın kendini gereğinden fazla önemsediğinin, yani şişkin ve denetimsiz egosunun bir kanıtı.  Üstelik konu sadece ego sahibi olmak değil. Bu şekilde “normal ve doğal” ilişkilerimiz ve sosyalliğimiz de sekteye uğruyor. Çocuğumuzun doğum gününde ona kocaman sarılıp ailemize özel olacak o güzel kutlama günü yerine, yan odadan facedeki duvarına kutlama mesajı yazıyoruz. Eşimizin arkadaşımızın ya da sevgilimizin doğumgününü telefon açıp sıcacık sesini duyarak ya da ona sarılarak kutlamaktansa, duygularımızı twit ediyoruz. Yani aslında bilinçaltımız diyor ki, “Aşkım, doğum günün kutlu olsun. Bu arada sevigli 94 follower’ım, bakın ben nasıl da aşkımın doğum gününü kutluyorum!”

Bilinçaltımız çok fena bir mecra gerçekten, terbiyesizin önde gideni! Tüm çabalar, ondan kendimizi korumak yönünde, yoksa biz çok terbiyeliyiz. Ahh, ahh… 🙂
Ruhsal açıdan baktığınızda, ruhsal büyümenize engel olabilecek kadar tehlikeli bir şey yapıyor olabiliriz. Çünkü bu durumun ruhsal platformdaki açılımı da: enerjiyi dağıtmak! Yani yaşadığınız şeyleri teşhir ettiğinizde, o resme bakan herkes size düşünce boyutunda bir enerji gönderiyor. Ve siz bu enerjinin niyetini kontrol edemiyorsunuz maalesef. Bakan kişi kimse, niyeti o seçiyor çünkü, ve siz o gün şanslıysanız iyi niyetliler veya size gıpta etmeyenler ya da sizi kıskanmayanlar bakıyor resminize… Enerjitik olarak karmaşık niyetlere alan açmış oluyoruz, bu da eğer kolay etkilenen ya da yıldızı düşük biriysek,  ruhsal enerjimizin sürekli dağınık ve odaksızca olmasına yol açıyor.

Ben interneti seviyorum, hatta yıllar önce Reiki ile Meditasyon kursunda bırakma meditasyonunda herşeyi ve herkesi ışığa bırakmayı becebilmiştim, bir şey hariç: Bilgisayarım!!!  Dolayısı ile bu ahrimanik şeyi dozunda kullanmak için kendimi terbiye etmeye kararlıyım. Mesela özel bir resmimi, sosyal paylaşım sitelerinde herkese teşhir etmektense, emaille birebir arkadaşıma göndermekten yanayım. Bunu geç de olsa anladım.
Şimdi çok bilinen bir çok sosyal paylaşım sitesinden çıktım, twitter hesabımı kapattım, tüm alakasız maillerimi sildim, kişisel sitemi de kapatıp sadece ve sadece tek blogda toplayacağım herşeyi. Ve bir de emailim olacak. Bir site bir email gayet güzel bir sadeleştirme diye düşünüyorum. Facebooktan çıkmam da yakındır. Özetle, sanal profilimi henüz öldüremedim, ama komaya sokmayı başardım sanırım! 🙂 İnsanlık için küçük, benim için büyük bir adım! 🙂

*Meraklısına haberin orjinali: http://www.haber3.com/sanal-profilinizi-oldurun-606925h.htm

Ebru Dengiz