Hepimiz ilişkilerin başında az veya çok, duygusal veya fiziksel imajımızla, karşı tarafa kendimizi hoş gösterebilmek için oynarız. Bu oynama, ayarında ve karşılıklı olduğunda aslında “seninle paylaşıma açığım” mesajı vermesi açısından önemlidir. Gevşeyen yüz mimiklerimiz, hızlanan kalp atışımız, buna tekabül kızaran yanaklarımız doğal yeşil ışıklarımızken, etkilendiğimiz insanların yanında daha bakımlı, güzel giyimli ve yapıcı davranışlara sahip olmaya gayret etmekse psikolojik olanlardır.
Ve bu doğaldır, bu normaldir, bu insanın sürüleşme, çiftleşme ritüelinin daima bir parçası olmuştur.

Ancak.
Eğer taraflar arasında yakınlaşma talebi karşılıklı değilse, ister konu kadın-erkek ilişkisi olsun, ister iş yerinde oluşturulacak bir ittifak, ister bir dostluk meselesi, tüm bu davranışlar yapıcı olmaktan çıkar; aksine yıpratıcı, kafa karıştırıcı ve itici bir hal alır.
İnsanları, onların suyuna giderek, onları gıyabında tüm ayrıntılarıyla tanıyıp ona göre yaklaşarak, fiziki güzelliğe veya karakteristik artılara fazlasıyla abanarak manipüle edemeyiz. Bize kapalı olan insan ve grupları, bu tip PR çalışmalarıyla açık hale getirmek mümkün değildir.
Bu tip PR çalışmaları yalnızca siyaset,reklam veya pazarlama gibi alanlarda iş görür, hem de çok iyi iş görür. Çünkü ürün veya ideolojiyi, aklıyla ve bilinciyle değerlendirmekte olan insana, duygusal manipülasyon yapılır ve bilinci akli verilere odaklanmış insan bunu gözden kaçırarak yemi yer.
Örnek vermek gerekirse satılmakta olan bir ürünü, örneğin bir meşrubatı değerlendirirken beynimiz gayet somut verilere odaklanır. Fiyatı, tadı, sağlıklı olup olmadığı, hangi koşullarda tüketilebildiği. Siz tam bunlara odaklanırken reklamdan “mutluluğa kapak aç” anonsu yükselir. Değerlendirmekte olduğunuz şeylere odaklanan beyin, aynı göz gibi, odaklandığı şeyi görür ama yanından geçip gideni kaçırır. İşte meşrubat-mutluluk tipi saçma eşleştirmeler böylece bilinçdışımıza kaçar ve biz o meşrubat ve mutluluk arasında ister istemez bağ kurarız.
Aynı şey aile, dostluk gibi kavramlarla bireysel emeklilik veya kredi kartı pazarlaması yapan bankalar için de geçerlidir, ekonomik ve sosyolojik şartlarla ilgili vaatlerde bulunurken, araya vatan hainliği veya kahramanlık öyküsü gibi epik ögeler sıkıştıran siyasiler için de.
Sonuçta beyin bu şekilde yavaş yavaş ama sık maruz kaldığı manipülasyona, boyun eğer, eğebilir.

Fakat söz konusu insan ilişkileri olduğunda orada bu denklem tutmaz. Çünkü insanlar, milyonlarca yıldır yaptıkları gibi, bugün de ilişkilerinde sezgilerini ve duygularını, ne kadar akılcı olurlarsa olsunlar öne koyarlar. Ve bu sezgi/duygu yumağının işleyişini etkileyen binlerce parametre vardır. Geçmiş deneyimler, karakteristik yapı, genetik hafıza, hormonal salgılar, beyin veri temsil sistemleri, ruh hali, yaş, kişinin bilinçdışı kayıtları vs vs…
Sonuçta bu kadar karmaşık ve çok verili bir yapıyı, kırmızı ruj sürmekle, kişinin ilgi alanından konuşmakla, dolu bir cüzdan, iyi bir araba veya dolgun göğüslerle alt etmek mümkün değildir. Bir süre için, insanın kafası karışabilir, yoğun duygusal manipülasyon esas niyeti bastırabilir. Fakat oldukça kısa bir süre içinde, kişiyi dürtüleri tekrar ele geçirir ve iletişim kısa ömürlü olduğu gibi, bir de o kişinin öfkesini kazanırız.

Çünkü kişi onu manipüle ettiğimizi, aklen değilse de yine sezgisel olarak anlar.
Kalp kandırılamaz, kader kandırılamaz, sezgiler kandırılamaz.
Yalnızca uyum sağlanır, kabullenilir, kazanmak için çaba ve sabır gösterilir.
İnsanlar emek işidir ve emek işi her şey gibi, birkaç kestirme yol ve hokus pokusla onlarla hiçbir işi sonuçlandıramayız. Yalnızca güven kaybederiz.
İnsan, kolay tuşu olmayan bir mabeddir.
Buna saygı duymayan herkes, o mabedin vereceği huzur ve tatminden noksan kalmaya mahkumdur.

Emine Tülin Erinç

NLP ve Profesyonel Koç, Öğrenci Koçu,