Kalbin ilk atışıyla başlayan bir yolculuktur bu. Ardından gereken biyolojik sistemler tamamlanır ve beden aracına ulaşılır. Sonra da Rahim gezegeninden dünya gezegenine geçiş yapılır. Artık dünya gezegenindesindir ve geri dönüş yoktur. Geri dönüş olmadığı gibi varılacak yer de ‘bilinmeyen’dir.
Rahim karanlığından aydınlığa çıkışın doğumunda, işte o kısacık geçişte ve karşılanmada yaşanan tüm hisler (ışığa doğru yol alırken verilen mücadele gibi, kavuştuğunda yeni bir başlangıca kucak açmak gibi, karşılaşmalar-karşılanmalar gibi) yolculuğun fragmanı gibidir.
Güvenli bölgeden göç başlamıştır. Kimimiz vaktini tamamlayıp kendi iradesiyle o dar kanaldan ışığa doğru el yordamıyla yolculuğa çıkarken, kimimiz de rehber eşliğinde çıkarılmışızdır.
İlk nefes alınmıştır bir kere. Nasıl ki son nefes ile yolculuk sona eriyorsa, ilk nefes ile yolculuğun kaydı başlamıştır artık. Bedenin senin sürüş aracınken nefesin öyle bir kaydetme aracıdır ki adeta karakutundur. Alıp verdiğin her nefeste türlü veriler toplar, beden aracına kaydedersin ve sürüş başlar.
Bu öyle bir sürüştür ki ‘beden aracın’ kadar, aracına topladığın kayıtlar kadar, direksiyona geçirdiğin formlar kadar yön-yol alabilirsin. Her nefeste, her gazda, her frende, her durakta kısaca her an’ında veriler katlanarak artar. Gidersin de türlü semalara. Ta ki daha önce hiç duymadığın bir sesi duyup denk geldiğin manzaraların özünden ne kadar uzak olduğunu fark edene kadar. Uzun bir yolculuk bu ya direksiyonun da çok el değiştirir. Tüm bu kayıtlarla sürüşe devam ederken, onca veri, onca sürücü derken rotalar da şaşmaya başlar ve kazalar başlar. Kalakalırsın… Şaşkınlık da çöker üstüne, yorgunluk da cabası… Yol bitmez, yol gitmez… Güzergahları da seçemez olursun… Karmakarışık olmuştur her şey… Kör düğümdür ruhun… Onca gürültüden kendi sesini de duyamaz olursun… Benzin de bulunamaz olur, sürücüler de güvenilemez olur. Yol da uzundur ya peki nasıl varılır bu şekilde? Hem varmaya çalıştığın yer neredir? Neredesin? Nereye gidiyorsun? Kimsin? Hiç sormadığın sorular başlar…
Fragman gelir akla! Anne bedeninde kendi bedenini ilmek ilmek örüşün gelir… Fakat bu defa başka gezegen varsa bile dünya gezegeninde henüz vakit tamamlanmamıştır. Bu gezegende usul, kendi beden gezegeninde defalarca olup doğmaktır. Aynı bedende defalarca olup doğmak… Bilincine kattığın her aydınlıkta, derinleştiğin her boyutta yeni bir hal olmak… Yeniden doğmak…
Artık direksiyon sende, kalbinin sesini tekrar duymaya başlamışsındır. Duyu duygu düşünce âleminde, kalp âleminde geçtiğin bu hal yeni doğum alanındır. Kalbinin sesini her duyduğunda ve kalpten her hissettiğinde, tüm sistemlerin bir döngüyü kırar ve bunlar senin yeni doğumundur. Kalpten kalbe yolundur… Tıpkı ilk bu sesle var olman gibi.
Artık sürücü sensin, yol da sensin, yolcu da… Aracın senin, rota senin, seçim senin…
Kolay değildir bu fark ediş. Hele ki vaktinden önce açmaz o çiçek, serpilse de tohumları… Toprağı, suyu, ışısı, havası ne vakit yeter ise o vakit açılıverir. Tıpkı doğum gibi… Öncesinde göremez insan, o sesi de duyamaz… Zaten başka formlardan yerleşmiş tonlarca ses vardır zihninde… Bu sesi (kalp) duymasıyla birlikte ise ayrılma başlar, arayış başlar… Ayrılmadan kavuşulamaz çünkü… Ayrışmadan birleşilemez… O sesin söyledikleri de başkadır, geldiği yer de… Merak eder, düşer peşine…
Bu sesin duyulmasıyla bir huzursuzluk başlar. Kaostan, kaçıştan ziyade seni durduran bir huzursuzluktur bu. Zaman, mekân durmuştur. Duyuların, duyguların, düşüncelerin bilinen alanlarından göç başlamıştır… En bildiklerin bilmediklerin olur. Tüm inandıkların yıkılır, sanılar dağılır… Nice sevgi sandıklarının altından zulümler selam ederken, nice zulüm sandıklarının altında bulursun hazinelerini.
O ses, seni özüne doğru rehber/lerinle buluşturacaktır artık…
Artık ne eskilere gidebilirsin, ne de yerinde durabilirsin… Derin bir yolculuk başlamıştır. Bu vakit bol bol keşif ve şahitlik vaktidir. Durma, dinleme, idrak, deneyimleme ve hayret vaktidir. Değişmiştir soruların… Cevapların değişmiştir… Kavramların değişmiştir… Baktıkların, gördüklerin, duydukların başkadır artık… Halden hale geçer, âlemden âleme akarsın da vardığın yer ‘bir’dir şimdi anlarsın. Yapbozun parçaları bir bir yerine oturmaya başlar… Bilirsin ki artık yol’undasın…
“Yol” çok güzel gelsene!