“Sen benim hayallerimin kadınısın….”
“Aradığım beyaz atlı prensi sonunda buldum…”
“Bütün hayatım boyunca seni beklemişim demek ki…”
Yabancı gelmiyor değil mi bu sözler bize. Birçoğumuzun oldukça sık duyduğu klişe sözler. Ya biz kullandık, yada bizim için kullandılar. Peki bu insanlar şu anda kaçı için aynı ifadeler tekrar kullanılabilir. Amacım istatistik yapmak değil. Cevaplarınız sizde saklı kalsın. Ama aklınızın bir kenarına da not edin lütfen.
“Senin için dağları delerim Ferhat gibi…”
“Uğruna koca bir şehri yakarım…”
“Dünya bir yana, sen bir yana…”
Yaptığımız fedakarlıkların, uğruna çektiğimiz acıların ve zorlukların birkaç değişik ifadesi. Ama bunların hepsi bir yere kadar dostlar… Bütün bu romantik ve süslü laflar bir yere kadar. Yaşanan ilişkinin aslında sizin yada bizim aradığımız gibi bir ilişki olmadığını anlayana kadar. İlk heyecanların büyük bir hızla ve vahşice (hele de günümüzde) tüketilmesinin ardından sevdiğimiz ve beraber olduğumuz insanın aslında bizim gibi etten, kemikten ve sıradan bir insan olduğunu fark edene kadar. Yani aslında aradığımız insanın o olmadığını fark edinceye kadar.
Peki sonra ne yapıyoruz ? Hadi canım, yapmayın sizler de biliyorsunuz ne yaptığımızı. Çivi çiviyi söker misali hemen sığınacak bir liman aramaya başlıyoruz. Çünkü aradığımız doğru insanı bulamamanın yürek sancısı o kadar acıtıyor ki yaralarımızı. Bir liman bulduk mu ne ala. Hemen kaseti başa sarıp izlemekten sıkılmadığız filmi tekrar, tekrar oynatıyoruz. Uygun bir liman bulamadığımızda ise felaket. Hatta arabesk… Nerde bir duygusal yazı, müzik, film, vs. bulsak hemen kendimize pay çıkarıp kayıyoruz bir alemden başka bir aleme.
“İtirazım var bu kadere…”
“Bir teselli ver…”
“Kaderimin bana bir oyunu mu bu ?..”
“Haram geceler…”
Peki nedir aradığımız ve de genelinde bulamadığımız şey yaşadığımız ilişkilerde? (Yo aslında ben aradığımı buldum ilişkimde diyenler acele etmesinler onlara da sıra gelecek) Nedir aslında bizi bizlerden geçirecek kadar heyecanlandıran ve bulamadığımız da melankoliye düşüren ve asla aramaktan vazgeçemediğimiz ?
Hiç sordunuz mu bu soruyu kendinize ? Yoksa hala ne aradığınızı bilmeden aramaya devam mı ediyorsunuz?
Geçenlerde Murathan Mungan’ın bir yazısını okudum. Bir tomar dolusu gelen e-posta’nın arasında bir yıldırım etkisi yarattı bende. Günlerce yazının etkisinden kurtulamadım. Benim yıllardır düşüncelerimin arasında yaşayan ve kelimelerle ifade edemediğim hatta hakkında bitirme tezleri bile yazsam ifade edemeyeceğim bir tek cümle ile özetlemişti her şeyi.
“Aramaktan vazgeçme kadın, sadece bulmayı beklemekten vazgeç…”
Aslında aradığımız kendimiz değil miyiz biraz da? Karşı cinste aradığımız biraz da kendimiz olamaz mıyız? Mutsuzluğumuz biraz da kendi yarımızı bulamayıp eksik kaldığımız için olamaz mı ? Etrafınızdaki insanlara “ideal kadın” yada “ideal erkek” tanımlarını sorun lütfen. Aslında imkansızı aradığımızı ve onu bulmanın gerçekten imkansız olduğunu işte o zaman anlıyor insan.
“Zengin olmalı, yakışıklı olmalı, güzel olmalı, esprili olmalı ama yerinde de duygulu olmalı, biraz nazik, biraz da maço olmalı. Evine bağlı olmalı, iyi bir baba yada anne olmalı. Bakımlı olmalı, kendine bakmalı, beni şaşırtmalı, beni dünyanın en özel insanı hissettirmeli…….”
Oldu peki… Başka bir arzunuz ????
Liste uzadıkça uzar gider… Liste uzadıkça uzar gider ama bu arada da zaman durmaz akar gider. Zaman akıp gittikçede avuçlarımızdan listeler tekrar tekrar alınır ellere ve “Revize” edilir yavaş yavaş… “Canım zengin olmasa da olur. Beraber kazanır beraber yeriz. Romantik olmasa da olur, beni güldürüyor yaa. O kadar kusur kadı kızında bile olur…” muş…. Peki neden ? Acaba aradığımızın, imkansızı aramak olduğunun farkına vardığımızdan mı yoksa arayacak tahammülümüz ve zamanımız kalmadığı için mi ? Yoksa her ikisi için mi ?
Şimdi sıra size geldi “aradığımız buldum”cular… Lütfen sizde şu sorulara cevap arayın bir süre için. Bulduğunuz ve doğru olduğuna inandığınız ilişkilerinizde; aradığınızın ne kadarını bulup, bu bulduklarınızın ne kadarına razı oldunuz ??? Üzgünüm ama eğer kendinize dürüst davranabilirseniz, alacağınız cevapların sizi memnun etmeme olasılığı epey bir artacak. Sonuç sizi üzecekse hemen bu konuda düşünmeyi bırakın…
Aradığını bulduğuna inanan insanları fazla rahatsız etmeden bir arayış konusuna dönelim tekrar isterseniz. Nedir aslında aradığımız ? Yunus’un aradığı ÖZ olabilir mi bizi sürükleyen ?
“Beni bende demen. Ben bende değilem. Bir ben var bende, benden daha içeri…” Nasıl da güzel bir laftır. Nasılda derin bir laftır aslında. İlahi bir aşk uğruna harcanan bir hayat. En azından ne aradığını bilmek ve bu arayıştan keyif almak.
Bir çoğumuz, bir çok yolculuklara çıktık, çıkıyoruz ve çıkmaya da devam edeceğiz. Ama kaçımız bu yolculuklarda varacağımız noktadan çok yolculuk boyunca yaşadıklarımızın tadını çıkarabiliyoruz ?
Yaşadığımız ilişkiler birer yolculuk değil midir hepimiz için ? Hem de en keyifli yolculuklarımız. Eğer bu yolun bir sonu olmadığını bilirsek, hızımızı biraz yavaşlatıp, yolculuğumuzun keyfini çıkaramaz mıyız ? Neyi aradığımız kadar, onu nasıl aradığımız da önemli değil mi ?