Bir teoriye göre, insan istediği şeye uygun enerjiyi evrene gönderirse, evren de ona o şeyi verir. Tamam, biraz altı boş, bayağı hayalperest ve netlikten uzak bir iddia gibi geliyor, lakin mantıkla da altı doldurulabilir bir iddia bu.

Hayatta her zaman arzuladığımız şeyleri elde edemediğimiz doğrudur, fakat aynı şekilde, çoğunlukla ihtiyacımız olan şeylerin önümüze geldiği de bir gerçek.

Bu pazar, elinize birkaç kağıt ve renkli kalemler alın. Kağıtlardan birinin en tepesine, nasıl bir adam veya kadın arzuladığınızı yazın. Altına bir tablo oluşturun ve tek tek hiç değilse son 5 senedir hayatınıza giren insanları ve özelliklerini yazın. Hangi açılardan o beklediğiniz aşkınız değillerdi, neler vardı ama neler yoktu, farklı renk kalemlerle not edin.

Hepsinin yanına ise o insanlar hayatınızda iken, siz ne hallerdeydiniz bunu kaydedin. Haller geniş bir tanımdır, daha da açacak olursak bakmanızı istediğimiz şey şu: hayatınızda ne gibi bir dengesizlik vardı? Çok agresif bir dönemdeydiniz ve uysallık mı yoktu etrafta? Çok yalnız bir dönemdi, insanlar mı yoktu? Çok işkolik bir evreydi, ilişkiler mi yoktu? Çok güçsüzdünüz ve güce mi ihtiyacınız vardı? Çok rutindi her şey, coşku/heyecan mı yoktu?

Görülecektir ki, evet; hayatımıza, yaşamımızdan bağımsız ayrı bir evren olan, realiteden arındırılmış hayal dünyamızda kurguladığımız adam veya kadın girmiyor. Ama ilginç bir biçimde, hep de ne eksikse onu tamamlayacak, ya da bize ayna tutacak insanlar giriyor. Aynalama/dengeleme süreci tamamlandıktan sonra ise, o insanlar da görevlerini tamamlamış olarak hayatımızdan çıkıp gidiyorlar.

Bu birinci sebebimizdi, ikinci sebebimiz ise farkında olarak veya olmayarak oluşturduğumuz dirençler.

Örneğin sorulsa hemen herkes zeki, aklı başında veya güzel bir partneri tercih eder. Oysa güzel veya zeki bir partnerin güzellikleri olduğu kadar zahmeti de vardır. Örneğin onlarla nasıl bir ilişki kurarsanız kurun, zeki insanlarla uğraşmak bazen gerçekten sabır gerektirir. Hızlı çalışan, konudan konuya geçen beyinleri ve düşünceleri ile realiteyi örtüştürememeleri sebebiyle (çünkü hızlı düşünürler ama eylemlerimiz zamanla kısıtlandığı için, eyleme geçmek yapmak konusunda diğer insanlara göre daha isteksiz, hatta bazen daha beceriksiz olabilirler) insanları yorarlar. Yanlış anlaşılmasın, o kadar da zeki olmayan değil, kendileri dahil çevrelerindeki onlardan daha zeki insanları da yorarlar. Dolayısıyla aslında bu tür bir zahmete katlanmayı, aslında içten içe istemeyen bir birey, zeki bir partner istediğini diliyle savunsa da, beden-davranış-çekim gibi alanlarda böyle insanlarla ilişkiye girmekle ilgili bir direnç oluşturabilir. Mesela şöyle diyecektir ” zeki insanlarla görüşmek isterdim ama tanıdığım hiçbir zeki insan bana çekici gelmedi”. Aynı şey toplum içinde fark edilecek kadar fiziksel olarak güzel insanlar için de geçerlidir. Bu insanlarla ilgili de bir takım zahmetler mevcuttur, aynı şekilde bu zahmetleri de göğüslemek istemiyor olabiliriz aslında.

İşin özü, her insanın biraz artısı, biraz zahmeti vardır ve aslında biz, neyi göğüsleyebiliyorsak ya da göğüslemeyi tercih ediyorsak, o tip insanlara farkında olmadan yeşil ışık yakarız. İçten içe iletişimi kolay bulduğumuz insanlarla yakınlaşırız ve ilişkiye de onlarla gireriz.

Bu bilgiler ışığında şimdi, istersek hayalimizdeki kadın veya adama tekrar bakabilir, “evet, böyle olmanı istemiştim ama aslında o kadar da istemediğimi anlıyorum şimdi” diyebilir, onu tekrar düzenleyebiliriz. Ya da gerçekçi bir biçimde bizi öyle insanları istemekten geri tutan dirençler nelerdir bunları görmeye çalışabilir, ve o dirençlerin ortadan kalkması için hangi yanımızı kuvvetlendirmemiz, geliştirmemiz gerektiğini farkına varıp kolları sıvayabiliriz.

Hayat, bize ne lazımsa onu önümüze koymaya devam edecektir; geleni hoş kılabilmek, aklıselim olarak bazı gerçekleri farkına varmak ve bu konuda almamız gereken derslere izin vermekle mümkündür.

Emine Tülin Erinç

NLP ve Profesyonel Koç, Öğrenci Koçu,