Başlık ve gündem yan yana konduğunda, biliyorum birçoğunuzun aklına yapay zeka, zombi saldırısı veya 2020’de beklenen mini buzul ile insanın doğaya olan aşırı müdahalesi gelecek, ama hayır konumuz hiç de bu değil.

Konumuz her zamanki gibi insan ve insan hayatı.

Bildiğiniz gibi Y Kuşağı ile birlikte, insanlar olarak kendi hayatımız üzerinde, hiç olmadığımız kadar söz sahibi olduk. Daha bireysel, içinde yaşadığı gruplardan daha bağımsız, kendi başına daha eşsiz. Öte yandan daha uyumsuz, kendisi dışında akan yaşam seyrinden daha başka yollara sapmak isteyen, daha spesifik hedeflere sahip bir nesil.

Elbette bu uyumsuzluğun bir bir herkesin hayatında yarattığı gaz-fren/ harekete geçmek isteme/uygun şartları bulamama halleri, dünyayı istediğimiz biçimde yontma arzusu, bizim beklenti ve hedeflerimizle uyuşmayan siyasi, ekonomik, sosyolojik toplumsal yapılar, sonuçta huzursuzluk, tatminsizlik ve ait olamama hissi.
Fakat bu başka bir yazının konusu olsun. Bu yazıda bizim esas değineceğimiz nokta, insanın kendi hayatı üzerinde söz sahibi olmasının, onda yarattığı baskı.

Özgür olmak güzeldir, özgürlük bir anlamda güç demektir. İstediğimiz yöne gidebilme gücü. Sınırlarımızı kendi başımıza çizme gücü. Var veya yok olma gücü. Ama her güç beraberinde sorumluluk yani bir ağırlık da getirir.
Hele de kişi herkesten çok, kendine, kendi biricikliğine karşı bitmek bilmez bir sorumluluk listesiyle boğuşuyorsa.

Bugün insanların kendi hayatıyla ilgili olarak önemli/önemsiz birçok karar almaları gerekiyor. Tamamen yönetim bizde (çoğumuz için en azından).
Nasıl kahve istersiniz? : Laktozsuz, tall, latte.
Hangi şampuanı alırsınız? : keratin takviyeli, boyalı ve kuru saçlar için olanı. Peki on şampuan markasından hangisi? Şu!
Yemeğinizi nasıl alırsınız?: Glutensiz? Vegan? Vejetaryen?
Peki iskenderi nasıl alırsınız? Yoğurtlu? Yoğurtsuz? Tereyağlı? Tereyağsız?
Hangi yoldan işe gitmek istersiniz? Metrobüs+minibüs? Metro+yürüme? Otobüs+taksi?
Hangi sosyal medyada daha aktif olmak istersiniz? Facebook? Twitter? Tumblr? İnstagram? Tinder? Linkedn?
Peki, internet alışverişinizi hangi siteden yaparsınız? Hangi markanın indirimdeki, hangi renkteki hangi ürününü alacaksınız? Hangi kartla ödeyeceksiniz? Kaç taksit? Puan Kullanılsın mı?
İkililer dünyasında tercihiniz nedir peki?
Canon mu Nikon mu? Samsung mu İphone mu? Mac mi Windows mu? Coca Cola mı Pepsi mi? Amerika mı Avrupa mı?
Bitti mi? Hayır.
İş ve eğitim tercihiniz nedir? Sayısal alan mı sözel alan mı yoksa eşit ağırlık mı ? Özel okul mu devlet mi? Dört yıllık mı iki yıllık mı? Sayfalarca kişilik testi: hangi yanınız güçlü? Sosyal misiniz, antisosyal mi? Hırslı mısınız yoksa değil misiniz? Peki yaşadığınız şehrin, ülkenin iş imkanları neler?  Sizin kafanızdaki iş yakınlarınızda yok mu? O zaman baştan hesaplıyoruz. Peki uzaktaki işe ulaşabilmek için ne gerekiyor, sertifika ve dil mi ? Peki hangi sertifika ve dil? Peki hangi kurumdan alalım sertifika ve dil eğitimini?

Sona, yaklaşmadık bile.

Nasıl biriyle birlikte olmak istersiniz? Esmer, sarışın, kumral ? Hangi burç insan tercihiniz? Akrep, kova, terazi?
Geleneksel bir evlilik mi tercih edersiniz yoksa modern mi ? Kaç çocuk yapmak istersiniz? Belki de hiç çocuk yapmak istemezsiniz?
Düğününüz nasıl olsun? Klasik? Nikah+parti? Sadece nikah? İmam nikahı +pilav servisi? Hem sizin, hem eşinizin şehrinde? Yoksa tek lokasyonda mı? Belki de nikah bir şehirde, düğün bir şehirde olur?

Bu listeyi, hepimiz biliyoruz ki, sabaha kadar uzatabilirim. Sadece tercihler listesi düzenleyerek, hatta algoritma hesaplamaları ile birlikte, sıradan 20-35 yaş arası bir insanın seçimlerinden, doktora tezi bile yapabilirim ve emin olun yılın çalışması olur.

Bu seçimler, yetişkin, aşırı sorumluluk sahibi insanların, yöneticilerin, komutanların yükü değil. Sıradan, bir gencin, sıradan bir yetişkinin günlük yaşamı.

Evet, seçim özgürlüğü güzel; bununla birlikte bu baskıyı kaldırabildiğimize emin miyiz?

Gerçekten böyle olunca daha mı ne istediğimizi bilir olduk? Cidden tatmin çıtamız arttı mı?
Yoksa envai çeşit verilecek kararlar listesi arasında yolumuzu mu kaybettik?
Toplum bize, güzellikle veya kabalıkla nereye yürüyeceğimizi göstermeyi bıraktığından beri, yapayalnız yürüdüğümüz yolda cidden mutlu muyuz?
Kendi yolumuzu kendimiz seçiyoruz ve o yolun toplumsal güvencesi de yok. Denenmiş bile değil, çölde sağa sola sapan ve birbirini kaybeden bir nesil yetişiyor, B

u yalnızlık cidden bize özgürlük için istediğimiz alanı verdi mi?
Yoksa herkesin karnında bir ağrı mı peydahlanıyor, ortasında kaldığı çölde yitip gitmeyi mi arzuluyor insanlar usul usul?
Şimdi yeterince alan sahibi miyiz? Birlikte olmanın da değerini anlayacak kadar?
Yeterince özgür kaldık mı, doğru bağlarla tekrar kendimizi topluma bağlayacak kadar?
Yeterince kendi çöplüğümüzün kralı olduk mu ? Doydu mu egolar? Artık kral olmaktan vazgeçmenin, sıradan bir köyün, sıradan bir sakini olup, o köyün kahvesinde bir çayı arzulamanın acı verici kıyılarına geldik mi nihayet?
Hayır gelmedik.
Henüz değil, en azından hepimiz için.
Ama epey az kaldı. Sancıların, yaşanan tüm yalnızlığın ve sorumluluk altında boğulmanın adını koymaya.

O adı koyduğumuzda, yine el ele tutuşacağız.

Emine Tülin Erinç

NLP ve Profesyonel Koç, Öğrenci Koçu,