Büyümeyi ben istemedim. Kendiliğinden oldu. Bana kalsa süt dişlerim ve küt kesimli saçlarımlayine bisikletten düşüp dizimi kanatmak isterdim…

* Süt dişi neymiş? Süt içersen mutlu olacak dişlerinmiş. 

Çocuk müzikallerine gitmekten sıkılmamıştım. Yaşımın basamak sayısı arttıkça hiç gitmedim. Yasak mı? Değil. Yine gidebilirim. Aynı tadı alamayacak olsam da…

* Basamak neymiş? Söz konusu “yaş” olduğunda hep yukarı tırmandığın şeymiş.

Zamanın nasıl geçtiğini önemsemek güzel değilmiş. Çizgi filmlere dalıp, havanın karardığını görmek güzel bir şeymiş.

* Demek ki “güzel” olan şey neymiş? Jerry’nin Tom’dan daha zeki olması.

Bir şeyi çok istemek başarmanın yarısıymış. Şimdi de annemin bacağına sarılıp onu sarssam, “Annneeeeeeaaaaaa!” şeklinde vıyıklasam, çok istediğim bir şeyi aldırabilir miyim? Yok canım, artık “kazık” kadar oldum ben.

* Kazık da neymiş? Yemesi ve olması hoş olmayan şeymiş.

 Evde temizlik olduğunda, her “küçük” gibi köpüğe merakınızdan, önünüze deterjan dolu bir kova su konması dışında bir şeye karışmamak ne kadar şahane bir şeymiş. Küçüksün sen, git oyun oyna ne uğraşırsın domestik hanımlarla!?

* Domestik neymiş? “Zamanı bol bulduk, saçalım” adlı oyunmuş. Terazi, lastik, do-mes-tik.

Kriz denen şeyi, çiğnediğim zaman pabuç kadar olan sakızlardan evde kalmaması şeklinde bilmek bilinçli olmak demek değilmiş. Kriz doğalgazını, suyunu, elektriğini, yemeğini, inciğini, cinciğini, aldığın nefesi hesap etmekmiş.

* Kriz neymiş? Bize teğet geçermiş.

Çok yersen, sevimli hayalet Casper gibi lokmanın ağzından girip pat diye yere düşmesini hayal etmek komikmiş.

* Yemek neymiş? Yağa dönüşürmüş. Sana kilo aldırırmış.

Sinemaya gitmeye oldum olası bayıldım. İşkence olurdu kimi zaman, Dünya’nın en uzun boylu insanı hep benim önüme otururdu küçükken. Her defasında hep benim önümde oturdu kendisi ama ben o kişiyle hiç tanışamadım…

* Çözüm neymiş? Koltuktan kalkmak ve indirmeden üstüne tünemekmiş. Arkadaki insanı “küçük” olduğun için düşünememekmiş.

Parliament, büyüyünce sadece sigara markası oldu. Küçükken pazar gecesi sinemasının da alametifarikasıydı. Ben müziğinden de, izlediğim filmlerden de bıkmamıştım. Onu da aldı yıllar elimden!

* Alametifarika neymiş? Afrikadan gelen dost canlısı örümcekler.

Aşk hakkındaki bilgimin, bisiklete bindiğim karşı cinsten çocukla bir de üstüne yakar top oynarsam gerçekleşeceğini düşünmekten ibaret olması çok saf bir şeymiş.

* Aşk neymiş? …… Bilmem, neymiş???

Ölümün, evde yalnızken cani ağabeyinin/ablanın ölü numarası yaparak ödünü patlattığı andaki korkuyu gerektirmeyecek kadar doğal bir olay olduğunu anlamak son derece normalmiş.

* Normal neymiş? Ben değilmişim, büyüdükçe daha çok belirginleşmiş.

Büyümenin; daha çok düşünmekten, daha çok çalışmaktan, daha çok uyumayı isteyip zaman bulamamaktan, daha çok kafa yormaktan başka bir işe yaramadığını düşünmek işe yaramaz.

* İşe yarayan neymiş? İstediğin zaman kendine içki alabilmekmiş.

İnanç, annenin/babanın eve geç gelmeyeceğini söylediği zaman içimize dolan mutluluktu küçükken. Şimdi değişti. “İnanamıyorum!” cümlesi büyüdükçe daha çok kullanılır oldu.

* 89 doğumluyum ben. Yıl 2009… Peki ben 20 yaşında mıyım şimdi? İnanamıyorum! E hiç de öyle gibi değil ama…….