6 Mart 2003 … Ben bir şey yaptım. Hayatımda gerçekten büyük yer kaplayan olgulardan biriyle karşı karşıya geldim. Ne mi? “İyilik”! Hani “böyle şeyler söylenmez” diye öğretildim ama dünya da bana etrafta bunca kötülük varken yaptığın her iyiliği insanların kafasına vurmayı öğretti. Bende kafalarınıza vura vura anlatıyorum şimdi. Çok sıkılmıştım evde de okulda da, nereye gideceğimi de bilmiyordum. Tüm gün okuldaydım sonra dostumla beraber dünya işlerini hallettik biraz. Eve hiç gitmek istemiyordum. Lanet olası Ankara’yı bilmiyorum 3 senedir de inatla öğrenmedim. Oysa, lisedeyken “ ben bu şehirden (İstanbul’dan) gideceğim. Yalnız kalmalıyım.” Diyen ben değildim sanki! Ne bileyim hayat bazen insanlara söylediklerini yutturmayı ve kaçmamayı öğretiyor. Hep bir şeyler öğrenen, hem de en zorlarını öğrenen biri olmaktan sıkıldım aslında ama 22 yaşında kendini 70 yaşında hissetmek az insanın tabağına düşer diye düşünüyorum artık. Yeterince doysam da devam ediyor pişip gelenler. İşte arada sırada yüzyüze kaldığım bu düşüncelerle yürüdüm de yürüdüm.

Bir yer var hep gözüme takılan. Bir de yaşlı bir kadın… Yaşlı insanların çoğuna dayanamıyorum. Masum değilseler bile korumasız olmaları beni her zaman yoruyor. İşte öyle bir kadındı O ! Korunmasız … Eğer gözlerim dolmadan bitirebilirsem bu yazıyı gerçekten “duygusuz” yakıştırmalarını üstüme alınacağım bu sefer. Kutlayacağım herkesi ama herkesi. Uzun zamandır hep görüyordum o kadını. Hep aynı eski, naftalini bile uçmuş giysiler içinde öylece dolaşıyordu ortalarda. Bir kaç kez yanımdan geçmişti ve yalan söylemeyeceğim, ürkmüştüm gerçekten. Senin benim gibi giyinmeyen elinde çantası olmayan ya da koşar adımlarla yürümeyen biri ne olabilirdi ki? Deli!!! Evet bir zamanlar psikolog olacağım diye tutunan biri olarak ben bile bu kelimeyi geçirmiştim içimden. Eğer birine yaklaşmaktan, yanınıza gelmesinden korkuyorsanız O kesinlikle “Deli”dir. İşte bence insanı bitiren şeylerden biri de budur. “ÖNYARGI” !!! Ancak yine de “deli galiba” dediğim her anın ardından mutlaka “acaba ne derdi vardı da böyle oldu” diye sorardım kendi kendime. Ya tecavüze uğramış ya evden kaçmış ya da iflas etmiş diye düşünürüz değil mi ilk dakikada? Öyleyse okumaya devam edin, garip bir hikaye bu!

O yaşlı kadından farkım yoktu o gün açıkçası. Sadece pahalı bir mont, en babasından bir saat ve yeni ayakkabılar dışında. (ne kadar boş şeyler bunlar. İnsanı tanımlamaya yetiyor sanıyorlar). Kendimi çok amaçsız hissetmiştim. Aslında hedeflerim belliydi ama güçsüzdüm galiba. Sokak da ilk defa bu kadar boştu. Ne şeytan ne de melek, ben kendi kendimi dürttüm ve uzun yıllardır hep içimde kalan birşeyi yaptım. Yanına gittim. Hayatımda sessizliğin ve beyazlığın bu kadar yakıştığı kimseyi görmemiştim daha önce. Yanımdan geçerken rahatsızlık duyan ben, Onun rahatını bozacağım diye korktum bu sefer. Yaklaştım Ona. “Merhaba” dedim. İlk defa ses duyan biri gibi baktı bana. Arkasına baktı, önüne , sağına, soluna baktı. “Evet size” dedim. “Merhaba. Yanınıza oturabilir miyim?” hemen ayağa kalktı ve karton verdi bana. “Gençsin sen, temiz üstündekiler, üşütürsün sana göre değil bu taşlar” dedi. Uzun zamandır kimse beni bu kadar saf duygularla düşünmemişti. Açıkçası içim biraz daha rahatlamıştı. Gülümsedim. Özel hissettim kendimi. “Oturmak istiyorum” dedim. Hemen yer açtı bana. Sokaktan geçenler “deli” gibi baktılar bize. Ben de onlara “deli” gibi baktım. J “Adın ne senin” dedi. “Çisel” dedim. “Anlamıyorum bu nesili ben, nasıl isimler bunlar. Bu kadar ilerledi mi bu işler” diye söylendi tatlı tatlı. Sustu zaten hep susuyordu. Bu yönden de iyi anlaşacak gibi görünüyorduk. Ne O kendine soru sorulmasını ne de ben hayatıma dalınmasını istiyordum. Ben “sizin adınız ne?” dedim. “Boşver güzel kızım” dedi önce. Sonra “Dur ya uzun zamandır ilk defa bana ismimi biri sordu.” dedi. “Ama ben unuttum adımı” dedi. “Sen bir isim koy bana”. Uzun zamandır konuşmadığı belliydi. Zor nefes alıyordu. Duraksıyordu. Utana sıkıla ve hatta korka korka “neden buralardasınız?” diye sordum. “Ne kadar meraklısın sen öyle bakayım” dedi. Güldük her ikimizde. İlk defa bir insanın özel hayatına bu kadar derinlemesine dalıyordum. “Paran var mı?” dedi. “Evet” dedim. “O zaman bana bir kağıt kalem alır mısın” dedi. Gittim oralardaki bir kırtasiyeden aldım hemen. Açıkçası inanılmaz meraklanmıştım. Bir “deli”, bir kağıt, bir kalem ve ben… Hiç biri birbirini tutmuyordu. Neyse yanına döndüm yine. Donmuştum. “Hadi kapalı bir yere gidelim” dedim. “Beni dinleyeceksen gitmeyelim. Seni bir daha oraya almazlar benimle gidersen” dedi. Hayatımda yine ilk defa hiç durmadan beni düşünen birine rastlamıştım. Rüya gibiydi.J açıkçası ısrar etmedim lafının üstüne. Üşümek güzel gelmişti de üstelik. Ve başladı anlatmaya elinde kalem ve kağıtla.

“Ben öğretmendim. Hayatta en sevdiğim iş buydu. Edebiyat öğretmeniydim. Senin gibi yüzlerce çocuğum oldu benim. Hepsini canıma bastım hep!” dedi ve öğretmenlere verilen eski bir kartı gösterdi bana. Yanında taşıdığı 2 şeyden biriydi bu kart. “ee peki şimdi, ne oldu size?” diye sorabildim sadece. “Deli” diyorlar dedi. Gülümsedi. “Babam elçiydi, annem öğretmen. Babama aşıktım, anneme ise tapardım. Çok eskiyi isteme benden bak anlaşalım. Kaçarım yanından, ağlayamam.” dedi. Ne tesadüf diye geçirdim içimden. “Seçkin insanlardık. Zengindik. Senin ki gibi ayakkabılarım vardı” dedi. Gülümsedi sonra. “Yıllar hep kalabalık geçti bu zamana kadar. Derken aşkımı aldılar bizden kızım.” dedi. Babasını yani! “Annem bitti. İçki, sigara ve bir gün eve geldiğimde gözleri açık bana bakıyordu ama nefes almıyordu. O da bıraktı beni. Aşk işte yavrum çocuk falan dinlemiyor bazen. Sen kimseyi bunca sevme sakın!” dedi. Bu son cümle hayatımın dönüm noktası gibi oldu o an. Yapmak istediğim buydu zaten. Ama işte…

Devam etti. “Anneannemler baktılar bana. Öğretmen olmak için yıllarca çalıştım. Acı çektim çok. Yalnızdım.” Nefes aldı ve “kalk gidelim” dedi. “ Onlar buradalar şu an gidelim hemen”. Oturduğumuzdan beri ilk defa “deli” biri gibi bir kaç laf etti bu son sözleriyle. Kimbilir belki de orada onunlaydılar! Gittik. Devam etti. “Annemin ölümünden sonra hayatta bir daha hiç kalmadığım kadar yalnız kalmıştım.” Şimdi bile onca kalabalıktı yani. “Sonra?” dedim. “Çok paramız vardı. Ben zengin bir genç kız olmuştum artık. Ama ne huzur? Ne sevgi? Hiçbiri olmadı hayatımda. Aşık olmak bile işkenceydi.” Dedi ve bana dönerek “ee sen söyle bakalım sevgilin var mı senin?” diye sordu. Yüzümün renginden, herhalde sorulardan özellikle de benimle ilgili olanlardan pek hoşlanmadığımı anlamıştı. J Kimse Onun kadar saygı da duymamıştı. “ Peki peki sus sen. Yıllar öyle geçti işte kızım. Öğretmenliği çok sevdim. Evlendim. Çocuğumuz olmadı yıllarca. Hayatla orada da karşılaştım kızım. Beklemediğimiz bir anda bir kızımız oldu.” Sonra sustu. Gözlerine baktım ama anlatamam ki sizlere. İçimde hep derinlere attığım bir yere öyle güzel dokundu ki gözleri… Bir şeyler çizmeye başladı. “Bu işte” dedi . Bir kız portresi vardı kağıtta. “Benim kızım bu!”. Ne dersiniz öyle bir durumda. Sustum sadece. “Peki ama siz edebiyat öğretmeniydiniz hani?” dedim. Güldü. “Acı çektikçe, yıllandıkça hayat sana dünyayı yeniden kurdurur. Her şeyi öğrenirsin” dedi. Bir anda kendimi kitaplarda okuduğum hayat hikayelerinde sandım ama ne yazık ki gerçekti. Çekilen tüm bu acılar gerçekti. “Kızına ne oldu?” diyorsunuz değil mi? Babasını kaybettikleri günden itibaren yaşamamış kızı. Aşıkmış babasına, annesinin babasına aşık olduğu ve benim babama aşık olduğum gibi. “Kızım beni bıraktı” dedi. O bir zamanlar ki ümidimdi. Onu aşkla beklemiştim. Geldi. Ama gitmesine engel olamadım. Öğretmenliği bıraktım. Her gün ağlıyordum. Paramı çocuklara bağışladım. Türkiye’deki, tüm çocuklara! Evim gitti, işim gitti, herşeyim kaydı ellerimden. Sokakta kaldım sonunda. İşte bu kıyafetlerle. Evde hep resimleriyle konuşurdum, bana “deli” dediler. Evimden attılar. Alıştım sokaklara kızım. Daha gerçekmiş buralar. Edebiyat gibi gerçekmiş. Resimlerim, herşeyim gitmişti. Özlemek yetmedi kızımı. Sokakta bulduğum kağıtlara çizmeye başladım Onu. İlk defa sayfa israfı yapan öğrencilerime teşekkür etmiştim. Ne garip değil mi? ve sonunda Ona kavuştum. Tanrı tutuyordu sanki ellerimi. Ben ki araba çizemeyen biriydim. Anlıyor musun kızım acı ve sevginin insana neler yaptırabileceğini?” dedi. “Biliyorum sanırım” dedim. Tam 2 saat geçmişti. Evde işler, ödevler beni bekliyordu ama inanın umrumda değildi. Devam etmek istemedi önce, sonra dayanamadı. Kimseye anlatmamıştı bunca yıl. “Sonra kızım, bu güne dek geldim işte. Önce ailemi,yani en sevdiklerimi, kaybettim. Sonra aşkımı ve ardından “ömrüm”ü kaybettim. Şu “ömrüm” kelimesi. Bana bir kez söylenen bir kelimeydi bu. İnceldim o noktada işte. Ne özel değil mi? “Hiç vazgeçmedim yaşamaktan”…durdu uzun süre. Yere baktı. “Vazgeçtim… çok geçtim!”. Başındaki kırmızı şapkayı çıkardı. “Bak bir defasında bir otobüsün önüne atladım. Kurtuldum. Beni hemen hastaneye kaldırdılar ve beyin ameliyatı oldum. Akıllarınca iyilik yaptılar. Ama en büyük kötülüktü bu. Yani hayatta sadece biri bana iyilik yaptı” dedi. “Kim” dedim. “Sus” dedi. “Dinle! Sen sakın yapma böyle bir şey. Bir gün çok yalnız kalırsan biri seni buluyor. Değneyini sana değdiriyor kızım!” dedi. Güldüm. “Güzel gülüyorsun, kızıma benziyorsun. Hadi şarkı söylesene” dedi. Kıpkırmızı oldum. Sanki beni tanıyordu, sanki birileri onu gönderdi. Şarkı söylediğimi nereden biliyordu ki? “Söyleyemem utanırım” dedim. Yine güldü. “Ben böyle gezerken utanmıyorum da sana ne oluyor” dedi. Derken geçti gitti konu. “Oh be” dedim. Rahatlamıştım. “Annen baban merak eder hadi git evine” dedi. Yine beni düşünüyorduJ . “Yalnızım burada boşverin” dedim. “Zaten hikayemde bu kadar kızım. Gerisini sen çöz” dedi. Biliyordum ki hepsi bu değildi. Olamazdı. Otobüsün altına atlamak, sokaklarda yaşamak için yetmezdi bunlar. Öyle beyazdı ki öyle yaşlıydı ki… Kıyamadım! “Sen iyi birine benziyorsun. Dinlemeyi öğrenmişsin. Sevgi var gözlerinde ama acı da var sanki. Korkmuyorsun da deliden, ölümden… sev kızım sev ama ölümüne gitme, öğretmen sözü dinle” dedi. Koluma dokunmak istedi. İstemeden çekildim. Kimsenin bana dokunmasından hoşlanmadığım içindi bu tepki. Ama bunu ona anlatamadım. Ama O eminim ki anladı. Tuhaf biri olmasam yanında olmayacağımı anlamıştı. Düşündüm de garipti bu olanlar. Gerçek gibi geliyor mu bunlar size. İnanmıyorsunuzdur bile çoğunuz değil mi? Ama ben Onun yanındayken nefret ettiğim herşeyden bir iki saatliğinede olsa uzaklaşmıştım. Ve inanın sokakta o kadının yanında huzur bulmuştum. Sevdiklerimi düşündüm. Saygı duyduklarımı… Ne kadar sevdiğimi düşündüm onları! Bunca yorgunluk zaten hep sevgidendi. Bir an kimseyi sevmek istemediğimi anladım. Hayattan başkasıyla işim olmadığını. Kararlar aldım. Biraz yorulmuştum aslında. Tüm gün okul, sokak, düşünceler… Kafam kazan gibiydi. Ne yapıyorum ben dedim. İnsanlar yüzünden mahvedilecek kadar küçük bir hayatım yoktu benim. Anneme kızdım, babama kızdım, herkese ama herkese kızdım! Hayalkırıklığıydı aslında o an yaşadığım. Bana baktı. Elini omzuma koydu. Çok fazla gerilmiştim. “Dik tut onları. Kimse yükünü görmesin. Yük binmesin üstüne. Düşünme de bunları.” Dedi. Bunca uyandırılış fazla gelmişti o akşam bana. Yüzleşmeye başladığım anda içimle, elim ayağıma dolandı. “Hani biri bana iyilik yaptı demiştim ya hatırladın mı? Bunca yıldır sokaktayım dilencilik yapmadım. Bana herkes “deli” dedi. Haklılardı da. Bana en çok “bir kağıt verir misiniz?” diye girdiğim kağıt kalem dolu dükkanlardan “Defol git Deli” sözleriyle, tekmelerle çıkarılmak koymuştu. Öğretmendim kızım düşünsene. Para istemedim kimselerden onurum vardı. İşte bugün sen o kağıt kalemi aldın ya bana, kızıma kavuşturdun bunca yıldan sonra beni. Ölsem bile gam yemem artık. Teşekkürler kızım. Teşekkürler evladım. Bugün onun doğumgünü.” diyerek sustu yeniden. Resmi öyle bir tutuyordu ki elinde sanırım bu sevgidende öte. “Hep geleceğim , defterler dolusu resim yaparsınız “ dedim. Gözleri güldü. Sadece baktı ve gitti.

Hayatımda ilk defa birine gerçekten bir iyilik yaptığımı anladım. Tuhaf bir şekilde hafiflemiştim. Sevmemeye yemin ettim ama olmuyor dedim sonra. Yol boyunca hep annem, babam ve hayatımda hocalarımdan arkadaşlarıma, gördüğüm tanıdığım herkese kadar düşündüm. Sevinçlerimde üzüntülerimde hep etrafımdaki insanlardan olacaktı. Sadece “en sevdiklerimi” bile gizli tutmayı öğrendim.

İlk defa hiç girmediğim bir sokaktan gittim eve. 3 senedir ilk defa yolumu değiştirdim. Ve bence o akşam ben de çok değiştim. Bir iyilik yapın: “Dinleyin. Sadece dinlemeyi öğrenin.”

Bugün yeniden gittim aynı yere, elimde defter ve kalemle. Yerinde değildi. Öldüğünü öğrendim. Oysa sadece 3 gün geçmişti aradan. Yine “kaybetmeyi” öğretti bana birileri. En çıkarsız, kuşkusuz bir ilişki kurabileceğim biri öldü. Demekki ne soğuğa dayanabiliyordu artık ne de özlemlerine. Tek avuntum kağıt ve kalem oldu. Eve geldiğimden beri durmadan ağlıyorum. Ağlayabilmeyi başardım sayesinde. J Herşey akıp gitti. Bana hala gerçek gibi gelmiyor bu yaşadıklarım. O kadını hayatımın sonuna kadar unutamayacağım. Tam zamanında gönderilmiş bir şanstı O bence. Daha kararlıyım şimdi, umarsız olmayı da öğreneceğim. Hayata bakışımda bir pencere daha açıldı. Kimilerinin 40’ında bile bulamadığını, “hayatımın amacını” buldum Onun sayesinde. Şimdi kitaplarda yazılan o hayat hikayeleri daha gerçek geliyor bana. Böyle şeyler de yaşanabiliyormuş meğer. Sadece bir an önce buradan bir süreliğine de olsa gitmek istiyorum. İstanbul’a ve denize ihtiyacım var. J “Deli”ler… Sokakların dili bence onlar. Bu anıyı o yaşlı kadın her sevgi deyişinde “içimden geçenlere” göndereceğim o kadar.

Umarım herkes sevgi ve iyiliği sezebilmeyi başarır …

Çisel Onat