Ülkede golf sahalarının yapımıyla ilgili tartışma yıllardır devam ediyor. Bir taraf hadiseyi “ağaç kesmek” aksiyonu ile bir tutarken, diğer taraf da olayın hem doğayı korumak hem de turizm gelirleri açısından önemli katkıları olduğunu söylüyor. Bugüne kadar safımı belli etmemiştim; zira olayı yerinde incelemeden önce bir kanıya varmamın ülkenin stratejik geleceği açısından sakat bir sonuç doğuracağını düşünüyordum. Gerçi golf tamamen dışında olduğum bir spor değil. Hatta PlayStation arşivimizdeki sevdiğimiz golf oyunlarında gösterdiğim başarıyı dikkate alırsak, adımın bir Tiger Woods, bir Vijay Singh, bir Phil Mickelson ile bir arada anılmıyor olmasına siz de en az benim kadar şaşırırsınız. Ben golf tarihinde alacağım olası yeri düşünürken, Belek’te Avrupa’dan çıkmış en kariyerli oyuncu olan Nick Faldo imzalı Cornelia Resort bünyesindeki golf sahasının açılış törenine davet edildik. Golf sporuna milletçe gönül vermiş bir kuzey ülkesinde doğmuş olmam sebebiyle Faldo ismi, çocukluğum boyunca sıklıkla kulağıma çalınırdı. Laf aramızda, benim çocukluk idolüm Faldo değil, İspanyol golfçü Severiano Balesteros’tu. Ne bileyim, belki ismi daha şiirseldi de ondan…

 

Davete Esquire’dan Alper’le birlikte icabet ettik. Kendisi aynı zamanda PlayStation turnuvalarımızdaki en büyük rakiplerimden biridir. Daha önceden, ufak da sayılsa bir golf tecrübesinin olması (tek bir vuruş bile yapmış olması kendisi için küçük, fakat dergimiz için çok önemli bir adımdır!), olası rekabet ortamlarında elimizin güçlü olması açısından da önem teşkil etmekteydi. Bu psikoloji içerisinde vardık Antalya’ya. Cornelia’ya yerleştiğimizde vakit gece yarısına yaklaştığından, golf aşkımızın bizi dürtüklemesine ve yeşilliklere koşmaya zorlamasına rağmen, içimiz kan ağlayarak soluğu lobide çorba ikramının yapıldığı stratejik köşede aldık. “Demek ki geceleri çorba içmek sadece bize özgü değilmiş, golfçüler de pekâlâ ezogelin çorbaya kaşık sallıyormuş.” diye kendimi avutarak golf dünyasına “merhaba” dedim.

 

Ertesi gün hem turnuvanın yapılacağı sahayı gezecek, hem de golf dersi alacaktık. Bu yüzden bir profesyonel gibi davranıp erkenden (!) odama çekildim. Yaklaşık 12 saat sonra golf dünyasına yapacağım muhteşem girişin hayali, midemin çorbadaki salça-pirinç kombinasyonuna verdiği tepki ile bir anda uçup gitti. Sabah yaklaşık 20 derecelik bir Antalya gününe uyandık. Golf sahasına gitmek için daha dört saatlik zamanımız vardı ve bu süreyi Akdeniz’in yeni yeni soğumaya başlamış sularında geçirmemek için bir neden yoktu; ben de öyle yaptım. Deniz sonrası, sporcunun “çevik” olması ön şartını yerine getirmek amacıyla Alper’le beraber restoranın yolunu tuttuk. Kendisi, gezinin öncesine denk gelen 20 günlük sürede “ölüm diyeti” yaptığından mıdır nedir, açık büfede bir “road runner” hızıyla hamleler yapmaya başladı. Ben şahsen bu gibi ortamlara bayılıyorum. Etrafında, ara sıra gönlünce yemek yemenin yararlı olduğunu savunan ne kadar insan varsa, göze batma şansın o kadar düşüktür. Gerçi ben alışkanlık itibariyle “ara sıra” tanımına pek uygun olmasam da, etrafımdakilerden kaç tanesi günlük hayatta ne yaptığımı bilecek?.. Rahat olmakta fayda var.

 

Yemek sonrası golf sahasına geçtik, eğitim alacağımız alana doğru yöneldik. Alper’in, önceden eğitim almış olmanın verdiği özgüvenle, hocayı beklemeden yaptığı vuruş gözümü korkuttu; PGA Tour’a çıkartın, sırıtmaz; o derece. Daha sonra hoca geldi ve bana itinayla doğru vuruşun nasıl olduğunu gösterdi. Bu sporda 10 dakika içinde kat ettiğim yol cidden gözleri yaşartacak cinstendi, abartmıyorum. İnanmayanlar Atacan Hoca’yı yerinde bulup, inkişafımın detaylarını öğrenebilir. Yalnız Alper’in vuruşlardaki başarısının, aldığı eğitimle ters orantılı olarak ilerlemesi gözümden kaçmadı. Galiba biz bu spora, iki ayrı ekolün temsilcisi olarak devam edeceğiz. Ben, kurallara bağlı, eğitimle mesafe kaydeden model; Alper, bildiği gibi oynayınca başarılı olan model. Ben Zidane, Alper Maradona yani… Eğitim sonrasında Nick Faldo imzalı sahaların yapımını üstlenen şirketin yetkilisi Bora İyigün ile muhabbete başladık. Kendisi golf sahalarının yapımı, çevreye ve turizme katkıları alanında son derece uzman bir kişilik. Söylediklerini çok mantıklı verilerle güçlendiriyor. Herhangi bir tartışmada karşısına çıkacak çevrecileri tek kalemde yerle bir edeceğinden en ufak bir şüphe duymuyorum. Bize çevrecilerin “ağaç kesiliyor” diye karşı çıktığı golf alanlarında yeşilin nasıl korunduğunu, orman yangınlarının bu bölgelerde nasıl azaldığını gerekçeleriyle anlatıyor. Günün yorgunluğunu ve golfte yaşadığımız başarıları otelde kutlama safhasına geçiyoruz. Dışarıdan bakanlar eğlencemizin dozajının, dünya sıralamasında bir numaraya yükselmiş insanlarınkine denk olduğunu düşünmüş olabilir; ama bu insanlık için küçük, bizim için çok büyük bir adımdı. Eğlencemize kattığı neşeden dolayı Bora Bey’e tekrar teşekkür edip huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum. Ha unutmadan, spotta “uluslararası turnuvayla ilgili detayları aktarıyorum” sözüne takılıp detay bekleyenlere, turnuva sırasında bizden kaynaklanmayan insani bir hatadan dolayı detay alamadığımızı belirtmeden geçmek ilkelerime ters olur. Bu spor bizi, biz onu sevdik; kim bilir belki bu ülke golfünün önünü açacak kişi ben olurum…