Kapıdan çıkıp gidebilmeli insan, geçmişin evinden. Orada çok sevdikleri olsa da, tutunduğu acıları olsa da, kaybettiği insanlar olsa da, anıları olsa da, o kapıdan çıkıp gidebilmeli.
Hayatına devam edebilmek için hafiflik gerek insana, sırtında bir çuval yük ile ne kadar ilerleyebilir. Kapıyı açar, arkasına bakar ama bir türlü o adımı atamaz, yeni hayatına. Çünkü bilmez nelerin beklediğini, çünkü her ne kadar eski olsa da güvenli bir alanı vardır orada. Ne kadar acı olsa da anıları, ne kadar kırılmış olsa da sevgileri vardır o evde. Odadan, odaya koşturmaya başlar sonra.
Ev büyüktür ve yaşamasını sağlayacak kadar malzeme vardır o evde. Bir oda iş, bir oda aile, bir oda eğlence, bir oda çevre, bir oda depresyon. Balkona çıkar ve sokaktan geçenlere bakar ama hep en güzel arabaları görür gözleri, hep en mutlu çiftleri görür, hiç bakmaz eksik kalan hayatlara, hiç bakmaz ortak yaşamlara, hiç bakmaz kendi gibi olanlara. Öyle ya içerde kendi acıları çok büyük, öyle ya içerisi bir dolu acı dolu kitaplarla dolu, hep en şık yürüyüşlere takılır gözü. Ben niye böyle değilim diye. Bir kere konuşsa, bir kere anlatsa, bir kere haykırsa balkondan insanlara, anlayacak aslında ne kadar aynı yaşamları yaşadığını. Ne kadar çok ortak yönü olduğunu ve ne kadar çok aynı hissettiğini anlayacak. Ortak bilinçte buluşulabileceğini, yalnız olmadığını anlayacak. Ancak yalnız olmak, onu bu dünyada farklı hissettirebilen tek şey.
Oysa yorgun bedeni ve dopdolu bir kafası vardır. Evden sesler yükselir ve odasına sığınır. Ev bile zamanla sığınacak liman olmaktan çıkar onun için, önce odasına, sonra yatağına sığınır. Kapattıkça kapatır kendini.
O acılar beni ben yapanlar der. O anılar benimle yaşamalı der. Onlar benim her şeyim der. O vazo kırılmasın diye kaç kırdım ben kendimi der. Şimdi gidersem, şimdi şu kapıdan çıkıp gidersem, bunca zamana yazık etmiş olmaz mıyım? O kadar gözyaşı boşa dökülmüş olmaz mı, o kadar acı boşa çekilmiş olmaz mı? Ben şimdi gidersem, onlar ne yapar?
Onlar ne yapar? Onlar ne yapar?
İşte soru bu, işte vedalaşamanın sorusu, işte adım atmana engel olan soru, işte kendini kurtarıcı yerine koyduğun soru. İşte kendini kapattığın, kendini baskıladığın, kendini kısıtladığın soru. Sen olmazsan, sen birileri için savaşmazsan, sen birileri için fedakarlık yapmazsan hiçbir şey yolunda gitmeyecekmiş gibi. Kendine verdiğin bu rol, bu kahramanlık rolü, seni kendi hayatından uzaklaştıran bu rol, gerçekten senin mi? Bu misyonu kendine sen mi yükledin? Herkesi kontrol altında tutmalıyım, çünkü herkesi kurtarmalıyım misyonu yüklenerek kendini ne kadar yorduğunun farkında mısın? Gücünün tükendiğinin? Sıkıntıların, sorunların olabilir, ancak bunlar senin hayatını yaşamana engel olmamalı.
‘Vardır çıldırmalarım, yanımda gezdirdiğim ve vardır sıkıntılarım onların beni ele geçirmesine izin vermediğim.’
Çok fazla hayal kırıklığı taşıyor bedeni, çok kez denedi ve yenildi. Her şey iyi giderken, allak bullak oldu hayatı. Her şey üst üste gelirken, yalnız hissetti. Oysa o, kim kötü hissetse oradaydı, uzatılacak bir el varsa, onun eli olmalıydı. Didindi, çabaladı, koşturdu ve bütün enerjisini harcadı. Enerjiye ilk ihtiyacı olduğu an ise, kimse el uzatmadı. Küstü, içe döndü, kapandı. Artık kimseye allak bullak olduğunu göstermeyecek, kimseye güçsüz olduğunu fark ettirmeyecek ve o güvenli alanından çıkmayacaktı.
Zaman geçti, günler geçti, yıllar geçti. Güvenlik alanı daraldı, çevresi azaldı, sohbetleri kısaldı. Şimdi bir çıkış noktası arıyor, şimdi yeni bir alan yaratmaya çabalıyor, şimdi o kapıyı tekrar açıp, dışarı adımını atmak istiyor. Geçmişine, anılarına, acılarına, bilinçaltında toplanmış ve onu her an yakalamak isteyen zihinsel her düşünceye, bütün hayal kırıklıklarına, bütün başarısızlıklarına, gözyaşlarına, kaybettiklerine, bütün başarısız insan ilişkilerine ve korkulara VEDA etmek istiyor.
Hepsi onun bir parçasıydı, bütün duvarlar onun bir not tahtasıydı ve tavan onu dinleyen bir gökyüzü idi. Hepsini sevdi, hepsini kabul etti, hepsini hissetti. Ancak artık vedanın sevgisizlik olmadığını, vedanın bir vefasızlık olmadığını idrak etti. Geçmişe veda, geleceğe bir selam, an’a bir adımdır.
Geçmişine elvada, kendine bir ‘Merhaba’dır.