Klima da, vantilatör de, rüzgar da sizi çarpmaz.
Allah da çarpmaz, ama o ayrı bir konu.

Kızım bir kaç aylıktı, kış aylarıydı, Meryem Ana’ya el öptürmeye götürüyorduk.
Şimdi güzel bir kadın, ama o zaman az sayıdaki saçlarını ıslatıp jöle de sürmüştük.
Kanguruda, ve elbette dışarı bakarken, göğsümde rüzgar alıyordu.
Çok sevdiğim ve saydığım kayınvalidem arkadan koşarak battaniye getirdi.
Örtmesine izin vermediğimde, ve ” vücut sıcaklığımız aynı, ben üşümüyorsam, o da üşümüyor” dediğimde, gözleriyle beni öldürmek istedi.
Ama bugün bana hak veriyor.

Finlandiya soğuğunda çıplak ayakla yağmurda koşan bebekler, bizimkilerden daha sağlıklı.
Keza, Erzurum, ya da Van’dakiler de öyleler.
Ve bütün Akdeniz kıyısında, yazın çocukları güneş de çarpmıyor.
Eğer çocuklar bebekken, onların soğuğa ya da sıcağa adaptasyon kabiliyetlerini yarım porsiyon aydın bilgilerinizle çalmazsanız, sizinkiler de öyle olurlar.

Sonra zihinsel yüklemeler gelir.
Eğer anneniz ve aileniz size öyle öğretmezse, taşa da bassanız ya da otursanız da, terli su da içseniz, çok soğuk içip, ya da çok acı da yeseniz, güneşte, ya da soğukta çok da kalsanız, sırtınıza mendil konmasa da, sağlık durumunuz değişmez.
İskandinavya ve Kuzey Afrika’da, ve dünyanın her yerinde, uç deneyimlerdeki bütün çocuklar, ve aslında erişkinler de, sağlıklı.
Sorun önceden yüklenmiş zihin kodları.

“Şu dokunur, bu etkiler, diğeri zarar verir” gibi kodlar, zihninizdeki işletim sistemini programlıyor.
Ve kodlanmış sonuçları da, kendisini doğrulayan kehanetler gibi, gerçekleşiyor.
Ama hepsi sadece aptal işletim sistemi kodları.
Ve çok yanlış bir programlama.

Yani, bir sinema salonunda, modern klima sistemleriyle, aksıran birinin saldığı bütün mikroplar hepimize ulaşıyor.
Yüz kişiyiz, ve sadece onumuz o mikroplardan hasta oluyor.
Neden?
Çünkü, seksen kişinin umurunda değil, böyle bir bilgileri yok, anneleri öğretmemiş.
Diğer yirmi kişi, saçılan mikropların farkında.
Bunların onu, haftaya heyecanlı başlangıçlar yapacaklar ve motiveler, mikroplara izin vermiyorlar.
Ama diğer onu var ya, onlar hayattan yorgun, bağışıklıkları bu yüzden düşük, ve hastalanmaya izin veriyorlar, ve oluyorlar.
Yani “hasta olmak için bir mikrop arıyorum” durumu değil, gelen mikroplara zihin durumu nedeniyle izin vermek.

Fransızca eğitim alırken, bir Fransız’ın Türkiye deneyimleriyle ilgili bir makaleyi etüt ediyorduk.
Adam diyor ki, Türkiye’de inanılmaz bir aydın kadrosu ve aralarında çok Francophone da var.
Dünyayı, ve her şeyi takip de ediyorlar.
Ama tehdit ve tehlikelerden bahsedince, anlayamadığım bir şekilde, “bize bir şey olmaz” diyorlar.

Bize bir şey olmaz demek en doğru yaklaşım
Olur deyince olur, ama olmaz deyince de olmaz.
Sadece bedensel sağlık için bile olsa, zihninizi öğretilmiş kalıplardan arındırın.

Soğuk da, sıcak da, rüzgar da, klima da, yedikleriniz ve hatta astroloji de, hayatınızda ve sağlığınızda sizin izin verdiğiniz kadar etkin.
Yarım porsiyon aydınların sınırlarını aşın.

Hiç bir şeyden suçluluk duymayanları, hiç bir şey hasta da edemez.
Ve bu kadar…

Ali Korkut Keskiner