Bir önceki yazımızda yetişkin ve çocuk birey arasındaki bakış açısı ve yaşam biçimi farklarını ortaya koymuştuk. Şimdi bu yazıda, kişinin yetişkin olması için geçmesi gereken etaplardan bahsedeceğiz.

Demiştik ki ergenliğe kadar çocuk birey içe dönük bir yapı sergiler. Fakat ergenlikle beraber bu durum değişmeye başlar. Çünkü artık çocuğun bireyselliği daha ön plandadır. Hormonların aktive olmasıyla ortaya çıkan aile ve diğer insanlardan bağımsız itkiler, sosyal ortamın şekillenmesi ve artık kişinin birinin çocuğu olmak dışında edinmeye başladığı etiket ve sıfatlar, dünyaya yavaş yavaş çıkar ve sınırsız imkanları görmeye başlarken ailenin sunduğu veya sunabileceğinden farklı ya da daha üst konum/statü arzuları, onu aile ile olan bağını koparmaya teşvik eder. Dolayısıyla çocuk, ya çocuk olarak kalarak ailesinin kendisine sağladığı ortamı kabul edecek ya da daha fazlasını istiyorsa harekete geçecektir.

Fakat bu süreç, oldukça sancılı olacaktır. Çünkü çocuğun zihni, ortalama 15 yıldır üretmeye değil tüketmeye, dış koşulları değil iç durumları değerlendirmeye, plan yapmaya değil hayal etmeye çalışmıştır. Dolayısıyla bu alışkanlığın kırılması da seneler alacaktır.
Ve işin ilginci, herkes önce adına özgürlük gücü denilen bu yeni hali kuytusuna kadar deneyimler, sonra bu gücün onlara bazı sorumluluklar da yüklediğini belletecek bir takım olaylar yaşarlar.  Genelde acı olarak deneyimlenen bu olaylar, hayatın akışında bazı tıkanmalara yol açar. İşte yetişkin olmak için, bu tıkanmalarla ilgilenmek gerekir.

Büyük Güç Büyük Sorumluluk Gerektirir

Büyük, küçük fark etmeksizin, yetişkin dünyasında her eylemin bir sonucu vardır ve kişiler eylemlerinin sonuçları ile yüzleşmek durumundadırlar. Bu yüzleşme içinde eksiyi de artıyı da barındırır aslında. Eskiden sonuçlara maruz kalandı çocuk, şimdi yetişkin dünyasında sonucu yaratandır. Dolayısıyla evet, olumsuz sonuçlar doğrudan önüne gelecektir, ama aynı şekilde artık olumsuz sonuçlara maruz kalmama, o sonuçları olumlu kılma veya çok olumsuz sonuçlardan kaçınma gücü ve imkanı vardır. Bu güç ve imkan ancak eylemlerin sonucunun sorumluluğu alındığında aktive olur. Kişi olayların akışına müdahale ettiğinde değil, olaylar içinde kendi eylemlerini ve olası sonuçlarını takip ettiğinde, hayatını daha fazla organize edebilir olur. Bu organizasyon kabiliyetini şuna benzetebiliriz: bir ofiste çalışanken patron hakkında olumsuz konuşmak kolaydır, şartlardan şikayet etmek kolaydır. Bu kolaylığın yanında bir de zorluk vardır: ofis şartlarına maruz kalmak. Eğer iyi şartlar altında çalışmak istiyorsa, kişi artık iyi şartları yaratmalı, bunun için eyleme geçmelidir. Yani kişi ya iyi şartları yaratır ya da mevcut şartları kabul eder. Bu da bizi yetişkinliğin ikinci kuralına getirir:

Seçim Yapmak ve Her Seçimle Birlikte Bir Kazanç ve Bir Kayıp Olduğunu Kabul Etmek

Üstteki örnekten gidersek, kişi ya başa geçme sorumluluğu alacak ve şartları düzeltecektir ama tabi ki sorumluluğu da artacaktır. Ya da sorumluluğu tercih etmeyecek, o zaman da şartlara uyum sağlayacaktır. İlk yazıda demiştik ki çocuk, hem elinde olmayan olumlu şartlara maruz kalır hem de yine kendisinin emek vermediği bir takım olumlu şartları elde eder. Bu etkiden bilinçli olarak kurtulmak gerekir. Yetişkin hayatı bir karar verme serüvenidir. Bir koltuk altında iki karpuz taşımaya çalışmak yetişkin hayatında işlemeyen bir formül olduğu gibi kişiyi yorar da. Hem hem değil, pratik yaşam başlangıçta ya/ya biçimiyle işler. Özellikle kariyer tercihi, hayatı belli bir düzene oturtmak evresinde, yani 20-35 yaş arasında kişi ya arzuladığı noktaya ulaşmak için keyfinden, eğlencesinden, bazı taleplerinden o an vazgeçerek sorumluluk ve iş yüklenecektir ya da hepsini bir arada yapmaya çalışırken desteğe muhtaç olacaktır. O ikinci karpuz için başlangıçta illa destek lazım olacaktır ve böylece birey kendi ayakları üstünde tam olarak duramayacaktır. Bu durumun zihinde bir sorun olarak değil de normal bir süreç olarak algılanabilmesi için, süreç kavramının doğru oturtulması gerekir. Bu da bizi bir sonraki adıma getirir:

Zamanı Doğru Anlamak Süreci Doğru Yönetmek

Hayat ortalama artı/eksi 3 ayda olup biten bir şey değildir. Zaman yaşayan insan için süren bir olgudur. Her şeyi o an yapmak, o an yapılamayan şeyleri bir daha yapılamayacak olarak görüp paniğe ve umutsuzluğa kapılmak, gençken çok normaldir. Çünkü kişi, henüz çok yaşamamıştır. Gençlere hayat, hemen olup bitecek gibi gelir. Hem olumlu hem de olumsuz anlamda gençler an’a odaklıdır. Bu yüzden hayatı bir ölüm kalım telaşıyla yaşarlar. Sevinçleri de ilk ve son sevinç gibidir, üzüntüleri de. Oysa insan, her “bu sefer bitti, fırsat kaçtı” dedikten sonra, bu deyişi kendisine unutturacak ve hatta tekrarlatacak kadar sık yaşadığını fark ettiğinde, zamanın sürdüğünü idrak eder.  O zaman devreye planlama girer. Planlama ile yapılmak istenenler sürece yayılır. Böylece anda bir şeyi hemen ve en iyisi şeklinde yapma baskısı azalır. İşe girdiğiniz an parlamayabilirsiniz. Ama işinizde uzmanlaşmak için kendinize 5 sene verir ve bu 5 senenin her bir senesinde ne yapmanız gerektiğini planlarsanız, o zaman yapmanız gereken gözünüze hem daha kolay hem daha olası gelecektir.

Eyleme Geçmek

Her zorlayıcı sınavın ilacı, o sınavı doğuran davranışı olumluya çevirmektir. Ne demiştik? Çocuk kendisine odaklıdır ve yetişkin olmak için dışa odaklı olarak gelişmelidir.  Yani bu sınavı doğuran kendine odaklı olmaktır. İşte kişinin olumlaması gereken davranış da budur. Kişi kendisine odaklı olmalıdır, ama nesinin eksik, nesinin yanlış, kendisine sunulan hangi şartların verimsiz olduğu gibi düşüncelere kapılarak değil. Kendisini geliştirmek için. Kişinin yetişkinlik sınavı ne ise, ki o sınavı anlamak çok kolaydır çünkü yolunun üstünde karabasan, bölüm sonu canavarı gibi dikilir durur; kişi ondan her kurtulduğunu sandığında tekrar tekrar bir vesileyle karşısına çıkar, o sınavın verilmesi için eyleme geçmek gerekir. Eyleme geçildiğinde, alışkanlık değiştirmek zor olduğu için eski davranış kalıpları değişmeye direnecek ve kişiyi o eylemden vazgeçirmek için canla başla savaşacaktır. İşte burada, kişinin kendisini iradeli, eylem üzerinde, istikrarlı kılabilmesi için tüm gücünü kendisini kontrol etmeye ayırması gerekir. Bu, zor bir süreçtir fakat artısı, kişi artık başkaları veya sahip olmadığı şartları düşünmeyi bırakır. Çünkü kişinin kendisiyle ilgilenmesi, aynı bir bebeğe bakmak gibidir: başka şeylere vakit ve ilgi bırakmaz.

Sonuç

Herkes büyümek ister, ama başardığını görmek şartıyla. Yetişkinler dünyasında esamesi okunacak bir başarıyı elde etmek, kimse onaylamasa bile kişinin kendi başarıya giden sürecine şahit olması, kendisine destek olması, kendisini tam da hiçbir destek yokken yolda tutabilmesi, onun yeni bir insan olarak tekrar doğmasını sağlar. Kişi artık kendini bilir, istediklerini ve istemediklerini, neleri yapabileceğini ve neleri yapamayacağını, nelerle uğraşmak istemediğini ve bunlardan nasıl kaçınabileceğini, nelerle uğraşmaktan keyif aldığını ve bunu nasıl herkes için olumlu sonuca çevirebileceğini…

Çocuk yanımız “sınır olmasın, sorumluluk olmasın, zorlama olmasın, her şey bir anda olsun ve elime gelsin” der, ama aslında insan hayatının sınırlarını bilmeyi, özellikle destek yokken başarmış olmayı, zorluklara rağmen kendisi kalabilmeyi, bir anda değil gerekirse 10 yılda emek vererek büyüttüğü şeyleri görmeyi, elde etmektense üretebilmeyi görmek, deneyimlemek ister.
İlk yazının sonunda değersizliğe değinmiştik.

İşte kişi, kendi yaşam serüvenine dahil olunca, başardıkça, düştüğünde kalktıkça, kendini tanıdıkça ne kadar basit ama bir yanıyla ne kadar derin ve anlamlı olduğunu fark eder. Kendi değerini insan, ancak kendisini tanıyınca, kendi potansiyelini açığa çıkarmak için çocuk yanına rağmen kendini büyütünce fark eder. İşte o fark ediş çok değerlidir.

O noktadan sonra o kişiyi insanlar beğenmeyebilir, onaylamayabilir, takdir etmeye bilir. Ya da aksine gereğinden fazla yaşamdan onay da alabilir kişi. Yine de bu durum kişiyi çok da etkilemeyecektir.

Çünkü o kendi değerini, herkesten iyi bilmektedir. Kendisiyle geçirdiği bunca zaman, kendisini büyüttüğü bu serüven sonucunda kendisini, bir annenin evladını sevmesi gibi sevecektir. 

İşte orada kişi, zihnen artık yetişkin, olgun bir bireydir. 

 

 

Emine Tülin Erinç

NLP ve Profesyonel Koç, Öğrenci Koçu,