Sanırım bazılarınız şaka yaptığımı ya da bir tür mecaz kullandığımı düşünüyorsunuz? Doymak için elbette yemek yemeye ihtiyacınız var öyle değil mi? Öyle ya, yaşamak için ihtiyaç duyduğunuz enerjiyi başka nasıl elde edeceksiniz ki?
Her ne kadar siz doymayı yalnızca midenizle sınırlasanız da ben size doymanın midenizle sınırlı olmadığını anlatacağım. Yemek yemenin temel amacı bedene yaşamak için ihtiyaç duyduğu enerjiyi vermesidir. Beden, besinlerden elde ettiği katı maddeyi kendi içinde bir dizi işlem sonucunda nefes almak, düşünmek, hareket etmek ve yaşamsal sistemlerini ayakta tutmak için ihtiyaç duyduğu enerjiye dönüştürür. Bu, oldukça karmaşık bir işlemdir ve bu işlemin sonucunda beden “sağlıklı” olarak kabul eden bir denge durumunda yaşamayı sürdürür.
Bütün canlıların yaşamak için enerjiye ihtiyaç duydukları bir gerçektir. Aslına bakarsanız bir enerji okyanusunun içinde yaşıyoruz ve gördüğümüz her şey enerjinin bir türü. Yaşam dediğimiz şey ise farklı türdeki enerjilerin birbirlerine dönüşümünden başka bir şey değil. Enerjinin en yüksek formu ise ışıktır.
Bir bitki besinini güneşten, dolayısıyla ışıktan ve topraktan alır. Güneşten gelen enerjiyi topraktan gelen besinler ile birleştirerek yaşaması ve büyümesi için gerekli olan yaşamsal enerjiyi üretir. Varoluşu için bu iki kaynaktan faydalanması gerekir ama bu kaynaklar içinde en çok güneşe ihtiyacı vardır.
Aslına bakarsanız bir hayvanın da güneşten ya da ışıktan gelen enerjiye ihtiyacı vardır. Fakat hayvanın bedeni ışıktan gelen enerjinin tamamını ömüzseyecek güçte değildir. Bu nedenle de bitki ile beslendiğinde, bitkinin içinde bulunan ve güneşten elde ettiği enerjiyi kendi bedenine almaktadır.
Et ile beslenen bir hayvan ot ile beslenen hayvana göre ışıktan daha az enerji alabilmektedir. Bu nedenle, et yiyen hayvan ot yiyen hayvanla beslenerek, bu hayvanın içinde bulunan ışığın enerjisini kendi bedenine almaktadır. Sizin anlayacağınız bitki, enerjisinin büyük kısmını ışıktan elde etmektedir. Ot yiyen bir hayvan ihtiyaç duyduğu ışığın enerjisinin büyük kısmını bitkiden, et yiyen hayvan ise ot yiyen hayvandan elde eder.
Sonuçta, et yiyen hayvan da ot yiyen hayvan da, bitki de yaşamını sürdürebilmek için ışığın içinde bulunan enerjiye ihtiyaç duyar. Doğrudan doğruya ışık ile beslenen bir canlı, daha katı maddeler ile beslenen bir canlıya oranla daha uzun yaşamaktadır. Bu anlamda, bitki ile beslenen bir hayvan da et ile beslenen bir hayvandan daha uzun yaşamaktadır. Örnek olarak kaplumbağalara bakabilirsiniz. Bazı balina türleri ve kaplumbağalar en uzun yaşayan hayvanlardandır. Elbette uzun yaşayan balina türlerinin sebze ile değil plankton ile beslendiklerini biliyorsunuz. Peki planktonların, denizlerde yaşayan mikroorganizmalar olduğunu ve tıpkı bitkiler gibi atık olarak havaya oksijen karıştırdıklarını biliyor musunuz? Aslına bakarsanız atmosferimizde bulunan oksijenin büyük bir kısmı planktonlardan gelmektedir.
Gördüğünüz gibi en uzun yaşayan hayvanların tamamı bitki ya da plankton ile beslenmektedir. Peki dünya üzerinde bilinen en uzun yaşayan canlı nedir? Bildiniz, ağaçlar!
Bana bitkilerle beslenen ama uzun yaşamayan hayvanların da olduğunu söyleyeceksiniz. Haklısınız. Aslına bakarsanız bunun basit bir nedeni var. Bir hayvanın uzun yaşamasını sağlayan şey yalnızca bitki ile beslenmesi değil aynı zamanda solunum alışkanlığıdır. Uzun yaşayan hayvanların büyük bir kısmının 1 dakikadaki solunum sayısı, daha kısa yaşayan hayvanlardan azdır. Kaplumbağa ve balina gibi uzun yaşayan hayvanların solunumları yavaş, uzun ve derindir.