Hakan Onum’un adını çok eskiden beri biliyorum aslında. Yıllar önce tanışabilirdik ama olmadı. Daha doğrusu, yanlış söyledim; evrensel plana göre tanışabileceğimiz zamanda tanıştık. Ne de olsa eski bir Çin atasözü “öğrenci hazır olduğunda öğretmen ortaya çıkar” der. Bu durumda da böyle oldu. Cem Şen’in Klan Yayınları’ndan çıkan ‘Thumos: Ölümsüz Destanları’ adlı kitabını okudum. Kitaptaki kahraman çeşitli ruhsal öğretilerle ilgileniyordu. Yakalandığı akciğer kanserini ‘ağaç duruşu’ denilen, bir tür özel teknikle iyileştirmişti. Haliyle çok etkilenmiş ve bu duruşu merak etmiştim. Çok geçmeden elektronik posta kutuma, Hakan Onum’un Bilgi Paylaşım Derneği’nde ‘ağaç duruşu’ tekniği öğreteceği bilgisi düştü. 2004’te piyasaya çıkan ‘Ejderi Uyandırmak; Çigong Bir Canlılık Bilimi’ kitabının yazarı, Tai Chi, Kung Fu, Çin Tıbbı’nın da dahil olduğu türlü şifa ve kişisel gelişim tekniklerini içeren çigong üzerine Türkiye’nin en tanınmış uzmanı Hakan Onum’la ilginç bir söyleşi yaptım.

Sizin hikayeniz nasıl başladı?

1961’de İstanbul’da doğdum. Alman Lisesi’ni bitirdikten sonra İ.T.Ü Endüstri mühendisliğinden mezun oldum. Mühendisken üretimle ilgileniyordum ama daha sonra yaşamla ilgilenmeye karar verdim. 1986’yılında ilk öğretmenim, Tao öğretisini Türkiye’ye tanıtan kişi İlhan Güngören’le tanıştım. Onunla tanışmamın nedeni Uzakdoğu öğretileriyle ilgilenmemdi elbette.

Uzakdoğu öğretilerine ilginiz nasıl başladı peki?

Biraz içine kapanık biriydim, kitapların arasında büyümüştüm de denebilir. Parapsikoloji, ruhbilim ve fizik ilgimi çekiyordu. Parapsikoloji ve hipnozla da ilgileniyordum. Bir yandan Bilim Teknikbir yandan parapsikoloji dergileri okuyordum. Üniversite sıralarında Budizm’le tanıştım. Ardından İlhan Göngören’in Budizm’le ilgili bir kitabına rastladım. Ondan üç yıl Tai Chi dersi aldım, sonra ‘ben ötesi psikoloji’ üzerine uzman Mustafa Merter’le karşılaştım ve onunla da Zazen çalıştık. Nuray Tüzünturkan’laŞule İcim’le çalıştım. O sırada Türkiye’ye ‘Shigang’ adlı bir öğretmen geldi, bu hastalarına Tai Chi öğreten bir hekimdi. Ona alerji sorunum nedeniyle gittim, önce akupunktur uyguladı, sonra öğrettiği alıştırmalar vardı, onları uyguladım ve hayatım değişmeye başladı. Kuramını incelemeye başladım. Çinlilerin fizyolojiye patolojiye, insana, evrene nasıl baktıkları konusuna takıldı aklım. Sağlıkla hastalık ilişkisi nasıl, insan doğa ilişkisi nasıl, yin ve yang ilişkisi nasıl, bunlar üzerinde durdum. 2003’te bir kitap hazırladım. Kitabı yazdıktan sonra, Bulgaristan’ın Borevetz kentine çağrıldım. Avrupa cigong ve Taichi Federasyonu’nun davetlisiydim ve öğretmen olarak gittim. Bu benim için çok önemli bir deneyimdi. En güzel deneyimim şunu öğrenmem oldu; artık ben de bir insanın kaderini etkileyebilen kişilerden biri olmuştum.

 

Kaderi nasıl etkiliyorsunuz?

Dünyada hiçbir şey sizin dışınızda değildir ve dışarıdan size verilemez. El verilerek, tepeden inisiyasyonlara karşıyım. Bu yolla kişi bir şey elde edemez. Her şey sizde var, siz bu donanıma sahipsiniz, ben bu yaklaşımı benimsiyorum. Hücrelerimiz, en küçük parçamız her şeyi biliyor. Şu evrenin tarihi bilgisine sahip ama dünyaya unutarak geliyoruz, bunları tekrar hatırlamamız gerekiyor. Binlerce yıllık bir silsileden gelen değerli ustaların öğretileri, beni de geldi buldu. Ben de onları ömrüm içinde yaşayanlara aktarıyorum. Benim için en güzel deneyim öğrencilerin sağlık sorunlarını kendileri çalışarak yenmeleri.

Ne gibi sorunlarını yendiler?

Alerji, reflü, sinüzit, kemoterapinin yan etkileri, kanser yardımcı tedaviler, sindirim bozuklukları, baş ağrıları, kas fırlamaları gibi görüntüsel bozukluklar, bunlar gitti, depresyon, eklem sorunları, kireçlenmeler kayboldu. Nezle, grip, soğuk algınlığı geçirmez oldular. Kahverengi bir defter tutuyorum, bu deneyimleri ikinci kitaba koyacağım. Boyun omuriliği da 12 mm’den 5 mm’ye gerilemiş, her an inme riski ile yaşayan bir akademisyen arkadaşımın boyun omuriliği iyileşti. Cilt güzelliği, kas, tendon sağlığı, bedenin kimyasının düzenlenmesi ve diyetsiz kilo kontrolü var. Ağız tadı değişiyor, beden kimyası değişiyor çünkü böylelikle iradeyi kullanmaya gerek kalmıyor, beden zaten ihtiyacı olan tatlara yöneliyor. Özellikle çikong’un yüzen ejder sistemiyle yapılabiliyor

Çikong kehanet sanatında kullanılan ‘I-ching’ gibi kadim bir kültür mü?

I-Ching fal sistemi olarak kullanılıyor ama aslında psikolojik danışmanlık sistemi. Kehanet yanı da vardır ama bunu dümdüz söylemez, sizin bunun içinden çekip çıkarmanız gerekir. Mesela fiziksel bir şeyi kaybettiniz, onu nerede bulacağınızı değil bu kaybı ruhsal ya da psikolojik olarak nasıl karşılayacağınızı söyler. Bu anlamda içgörüye dayanır ve derindir. I Ching’de çigong sistemine dahildir. Öyle ilginçtirki, soruyu sorduğunuz kişi sizsinizdir aslında, üst benliğinizle ilişki kurarsınız. Daha Tanrısal bilince yakındır üst benliğiniz. Çigong yaygın olarak dünyada bir savaş sanatlarında bir de sağlıkta kullanılıyor. Tıpta iki kullanım amacı var; koruyucu sağlık ve hastalık destek terapisi.Bütünleyici Tıp doğunun ve batının, eskinin ve yeninin bir sentezini yapıyor. Batı tıbbı mekanistik dünya görüşüyle insana yaklaşıyor ama bütünleyici tıp insana bütünsel, işlevsel ve organik yaklaşıyor. Çigong da bir insanın varoluş katmanlarındaki sorunlarını, enerjetik yapısını irdeleyerek, beden sıvılarına bakarak, zihinsel potansiyelini göz önünde bulundurarak o insana bütünsel yaklaşıyor. Çigong sisteminde tamamlayıcı terdaviler uygulanıyor. 4 sac ayağı var; uygulamalar ve beslenme. Bunlardan yararlanılarak Batı tıbbının ilerleyemediği alanlarda son derece önemli çalışmalar yapılıyor. Dünyada kadim olarak iki büyük sistem var;biri Ayurvedik hekimlik ve tipik uygulamaları yogik uygulamalar, diğeri de geleneksel Çin tıbbı, yogik uygulamalarının karşılığı olarak da Çikong ve Tai Chi Cuen. Shiatsu da buna dahil. Batı tıbbının geçmişi birkaç yüzyıllık iken doğu tıbbının geçmişi beş bin yıllık.

Savunma sanatında da kullanılıyor galiba?

Gösteri sanatında, sporda, ruhsal gelişim alanında kullanılıyor. Uzakdoğulular ruhu ve bedeni ayırmıyor, hiçbir köklü kültür ayırmaz zaten. Böyle dediğimde materyalistler “ee ne var bunda” diyor. Yaşamakla konuşmak farklı şeyler. Bir şeyden söz etmekBatılıların yolu.Batılı felsefe böyle gelişti. Ama Uzakdoğulular için yapmak ve bilmek birdir. Dolayısıyla yapabilmek hayata geçirmeyi gerektirir. Hayata geçirilmemiş şeyin değeri yoktur. Laf insanın düşünsel bir zenginliğidir ama fazla düşünen beyin ısınır yanar, fazla düşünen insanın dalak enerjisine ket vurulur. Düşünmemek sağlıklıdır demek istemiyorum. Yerinde düşünmek önemli olan. Zihin sükunet içinde çalışacak, beş duyu da iyi çalışacak, bellek de iyileşecek, sonra da farkındalık artacak. Zihni rafine edip aydınlanma sağlayınca büyülü şeyler başlıyor.

Ne gibi büyülü şeyler?

İnsan insana iletişim, insan hayvana, iç dünyayla iletişim sağlanıyor. Derin algılama şansı doğuyor. Mesela ağaç duruşlarına geleyim. Bu duruşlarla her gün içimizde bir değişiklik yaratıyoruz. Enerji oluşur ve yürür.

Bildiğimiz gibi düz ayakta durma mı?

Evet ama her şeyi birden fark ederek düz ayakta durma. Sonu gelmeyecek bir serüvene dönüşür bu uygulama. İnsan sınırlarını aşar, rüzgar, gökyüzü, fırtına olabilir. Zaten hissettiğimizden, algıladığımızdan bağımsız bir dünya yok… Herkes karşılıklı etkileşim içinde. Benim karmam seninkini, seninki başkasını etkiliyor. Dalga aynı okyanusta birikiyor, ama dalga aynı dalga değil, hatta okyanus bile değişiyor, varoluşun biraz da özü bu; hem birbirine benziyor hem de aynı değil.

Neden ‘canlılık bilimi’?

Yaşamın kalitesi özen göstererek yaşamaktır. Bütün bu uygulamaların hepsinde yaşama gösterilen özen var. Bir çocuğun tam ruhuyla oyuna kendini kaptırışı gibi. Yaşama özen göstermek demek tam bir iletişim kurmak demektir. Dinleyene doğru yanıtı vermek gibi. Kendi bedenimizle, varoluşumuzlakuracağımız ilişki bizi yaşama özendirir,tıpkı yakınlarımıza, tüm yaşamın varlıklarına gösterdiğimiz ilgi gibi hayatınıza ilgi gösterirsiniz. Her canlı sırf varolduğu için saygıyı hak eder. Her canlıyı sevemeyiz ama en azından saymak zorundayız çünkü hepsi zihnimizin bir uzantısı ve hepsi de bakış açımıza giriyor.Varlığa saygı göstermek demek çigong demektir. Kung-fu’dan geliyor, emek ve zamandan yani. Niye yaşıyoruz sorusunun cevabını aramaktır.

Üst varlıklarla iletişim kurulabilir diyorsunuz?

O konuya girmeyelim ama şunu söyleyebilirim. Evren holografik, içi içe geçmiş farklı titreşimlerdeki katmanlardan oluşuyor. Farklı titreşim düzeylerinde farklı bilinç odaklarıyla iletişim kurulabilir ama onlar kimdir, neler öğrenebiliriz, o düzeye gelinebildi mi, bu ayrı bir kon.

Uygulamaları nasıl?
Çigong bir Rönesans geçirdi, Avrupa’daki ortaçağ zamanında. Çin’e ve Tibet’e baktı. Oradaki enerji uygulamalarına, ileride olduğunu gördü. İran’la da etkileşim içindeydi, hatta Uygurlar da işin içindeydi ve cigong Çin coğrafyası içinde bir sistematik bir şekilde geliştirildi. Solumanın etkisi izlendi, zihnin etkisi izlendi, Çin tıpçıları yol aldılar. Dao’cuların ortaya attığı ‘iç simya’ kavramı gelişti. Simya bir unsuru diğerine dönüştürmektir ama batılı simyadan farklıdır. O coğrafyada bir ‘ölümsüzlük okulu’ doğdu. İlk etapta pratik olarak ömrü uzatmayı hedefledi çünkü kemik ve kemik iliği üzerinde çalışmak gibi bir unsuru da var cigongun.Neyse Daocular zamanla kurumsallaştılar ve fazla din kisvesine bürünüp, tapınaklara çekildiler. Aslında Daoculuğun dinle ilgisi yok. Onlar Çin’in eski doğa bilimcileri, kökeninde şaman gelenekler var. Daocular bir koldan, Çin tıpçıları başka koldan, Budacılar var, Konfüçyus okulu ve son gelişen savaş sanatı okuluyla cigong ayrı kollardan gelişti. Cigong bir üst kavram. Tai Chi ise cigong’dan yararlanan özel bir sanat. Reiki nasıl özgün bir sanatsa, Tai Chi de iç enerjiyi kullanan ama günümüzde daha çok sağlık amacıyla kullanılan özgün bir savunma sanatıysa cigong da hepsini bünyesinde toplayan bir üst kavram.

Tam olarak nasıl çalışıyorsunuz?
Üç unsurla çalışıyoruz. Soluma, beden duruşları ve zihinsel çalışma biçimi. Âna ve mekâna yayılı farkındalıktan, nokta konsantrasyonuna, zihinde canlandırma tekniklerine varana kadar. Sesler ve titreşimler kullanılıyor, kendimize masaj yapıyoruz ama klasik masaj değil, enerji masajı. Ses ve renk kullanıyoruz ya da dört yöne; doğu, batı, kuzey güneye dönerek doğadaki enerji kaynaklarının enerjilerini çekiyoruz. Burada da iç simya başlıyor. Evrenin enerjilerini toplayıp birbirine dönüştürmek. Yerin göğün enerjisini bedende toplamak, ateşle suyu kaynaştırmak. Çigongu en iyi anlatan kelime ‘can yetkinleşirmesi’dir ama ben canlılık bilimi açıklayıcı olsun diye.

Çigongu en iyi anlatan şey kuantum fiziği’ diyorsunuz, bunu biraz açıklar mısınız?
Beş duyumuzla dünyaya baktığımızda, birbirinden bağımsız gibi duran, Newton fiziğinin dünyasını görürüz. O dünyada zihnin bedene, ruhun maddeye, iradenin eyleme etkisi yoktur. Her şey rasgeledir. Görünür dünyada açıklayıcı model mekanistik bir dünya görüşüdür; yani iki bilardo topu çarpışır, kütle ve hızlarına göre birbirlerinden seker. Bu beş duyulu insanın dünya görüşü. İnsan beş duyunun ötesine geçmeye çalıştı, geçebiliyor da. Bereket iç-görüsü var, sezgisi var, rüya görüyor. Kuantum fiziğinde iki elektron bir araya geldiğinde, sadece parçacık olarak değil, titreşen dalgalarla etkileşirler, uzam yoktur, orası burası fark etmez, bunlar konuşmaya başlar. Ömürleri saniyenin milyarda biri kadar olan alt parçacık alışverişi olur aralarında. Sonra ayırırlar yollarını. Küt diye bilardo topları gibi çarpışmazlar. Görünür maddenin merkezi alanı boştur, iyi organize olmuş, bir elektrik alanıdır görünür madde. Elimizin duvarın içine geçmeyişinin tek nedeni temelde elimle duvarın aynı maddeden yapılmış olmaları ve aynı frekansta titreşerek birbirini itmeleridir. Bir duvara tosladığımızda iki elektrik alanı birbirini itiyordur ve aralarında özel bir titreşim alanı olur. Teorik olarak biz titreşimimizi ve atomaltı özelliklerimizi değiştirebilirsek duvarın içinden de geçebiliriz. Fizikçi David Bohm ‘implicit order’ (örtük düzen) diye bir kavramdan söz eder. Örtük düzen bütün varoluşların, evrenin, varoluşun işleyişinin daha derin görüntüsüdür. Bunu zaten köklü kültürler, kendi gözlem biçimlerinden kazanmışlar. Aynı zamanda bu yin ve yang öğretisidir ve insan zihninin başarabildikleridir. Çünkü yeni zamanda özellikle kuantum fiziğinin bulgularıyla ortaya çıkan yeni şaşırma ‘bilinçlilik bilimi’ ya da ‘zihin bilimi’ diye yeni bir dalın doğmasına yol açtı. Bu bilim insan zihninin kendi algıladığı gerçekliğe etkisini, onu nasıl değiştirdiğini ve dünyayı yeniden nasıl yaratabiliyor, bunları inceliyor. Bunun üzerine film yapıldı; ‘What the Bleep Do We ;Know” gibi. Zihinbilim çigonga da açıklama getirebilir. Der ki, fiziksel bedenimiz bizden ayrı bir varlık değildir, bizim zihnimizin bir uzantısıdır. Dolayısıyla irademizle bedenimizi etkileyebiliriz. Descartes düşünce ile maddeyi ayırdı, ruh ve bedeni ayırdı. Aslında böyle bir şey yok, tam tersine düzenli uygulamalarla insan zihni bedeni değiştirebiliyor. Mesela sadece nefesle kanın kimyasını değiştirebilirsiniz. Zorlamalı bazı nefes teknikleriyle bilinç düzeyinizi değiştirip başka boyutlarla iletişimlere geçebiliriz. En azından ben fiziksel varlığımız üzerinde durmayı önemsiyorum. İrade her şeyi etkiler çünkü tanrısaldır. Bedenimiz zihnimizin uzantısı olduğu için çeşitli konsantrasyon teknikleriyle, çeşitli soluma teknikleriyle ve çeşitli duruşlarla, bedenimizdeki sağlıklı akışı sağlayabiliriz. Olağan ve olağanın üstündeki sağlık düzeylerini tetikleriz ve etkileriz.

Yeni bilimler; kaos kuramı, kuantum fiziği, derin ekoloji, yeşil düşünce. Derin ekoloji oldukça feministtir, insanın dişi yanını ön plana alır, aynı Uzakdoğu öğretilerindeki, tıp uygulamalarındaki yavaşlık, yumuşaklık gibi. Erkeği tanı dişiyi benimse, ışığı tanı karanlığı benimse. Uzakdoğu öğretilerinde kötü bir şey değildir. Karanlık burnu büyüklük yapmamaktır. Karanlık ışığın çıktığı yerdir, karanlık olmasa ışığın değeri anlaşılmaz. Sağlık gittiğinde değeri anlaşılır. Uzakdoğu öğretisi diyalektiktir, yin-yang öğretisi. Ben bunu anlattım kitapta, melek-şeytan, iyi-kötü, günah-sevap sadece Ortadoğu’da var. Gerçeğin yarısını kesip atan, ona tukaka diyen bir anlayış olduğunu gördüm, dolayısıyla şamanik öğretileri daha değeli buldum. Evreni olduğu gibi kucaklamak, içimizdeki katili de kabullenmek, herkesi herşeyi sevemeyiz ama saygı göstermek durumundayız. Hepimizde yüzde bilmem kaç katil ruhu var, hepimizde yüzde bilmem kaç bilge ruhu var, melek ruhu var… Bütün bu kutuplulukları taşıyoruz ve sadece bir tanesini ya da birkaç tanesini ifade ediyoruz yaşamda.

Hangi hastalığa hangi yiyecek

Çigong ile bağlantılı olarak geleneksel Çin beslenmesinde yiyecekler enerji ve titreşim olarak görülüyor. Çigong’a göre belli hastalıklarda kullanılması önerilen yiyecekler ise şöyle tanımlanıyor:

Kanamayı durdurma: Kara mantar, kestane, tavuk yumurtası kabuğu, ıspanak, sirke

Mide asidini azaltma: Tavuk yumurtası kabuğu, mürekkep balığı kemiği

Terlemeyi durdurma: İstiridye kabuğu, şeftali

Zehirleri atma: Muz, kiraz tohumu, hıyar, incir, bal, tuz, susam yağı, sirke

Kan durgunluğunu giderme: Kahverengi şeker, yengeç, safran, sirke

Balgam sökme: Tuzlu su istiridyesi, armut, turp, deniz yosunu

Kızamık yayılmasıyla başa çıkma: Kiraz tohumu, kişniş, ayçiçeği tohumu

İştah arttırma: Yeşil ve kırmızı biber, jambon

Bağırsak devinimlerini teşvik etme: Ketenotu tohumu, susam yağı

Terlemeyi teşvik etme: Kişniş, zencefil, yeşil soğan, biberiye

Kuruluğu giderme: Tavuk yumurtası, bal, anne sütü, armut, susam yağı, ıspanak, şeker kamışı, sarı soya fasülyesi

Bağırsakları nemlendirme: Süt, muz, şeftali, soya yağı, ceviz, karpuz

Kan dolaşımını teşvik etme: Kahverengi şeker, kestane, şeftali, safran, fesleğen, şarap

Sindirimi canlandırma: Elma, kişniş, jinseng, yeşil ve kırmızı biber, şerbetçiotu, ananas, erik, turp ve yaprakları, fesleğen, domates

Süt salgılanmasını teşvik etme: Sazan balığı, marul

Ateş düşürme: Kavun, kestane

Astımı hafifletme: Acı kayısı tohumu

Öksürüğü kesme: Tatlı ve acı kayısı tohumu, portakal, mandalina, kekik

İshali giderme: Ayçiçeği tohumu

Kan yetersizliğini giderme: Sığır eti, anne sütü, istiridye, ıspanak

Sarhoşluğu giderme: elma, jinseng, çilek

Ağaç duruşu- Dikili Kazık Çalışması Can Cuang Gong 

Yaygın çalışılan önemli bir çigong sistemi. Ayakta durarak uygulanır, gevşeme, duruş, soluma ve zihinsel etkinlik unsurlarını bir araya getirir. Çince adı olan can cuang dikili kazık anlamına gelir ve ağaçlara gönderme yapar. Ağaçlar gök ve yerden beslenirler, güçlerini çevrelerindeki yaşam getiren su, toprak, hava, güneş ışığı gibi varlıklardan alırlar. Ayakta bir ağaç gibi duranlar, çevrelerindeki yaşamla etkileşen, onu soluyan bir enerji alanı oluştururlar ve evren onları besler. Ağaç duruşlarının babası yirminci yüzyılda yaşamış Vang Şiang-cai’dir. Öz savunma sanatçısı olmanın yanında Vang Şiang-cai bir ruhsal öğretmendi. Yaklaşımına göre ayakta dururken boş bir zihinle çi yani yaşam enerjisinin akışının içeride uğradığı engelleri algılama (iyileştirme), saldırganı önceden herhangi bir strateji hazırlamadan yaratıcı bir biçimde karşılama (öz savunma) ve evrenin doğasını anlama (ruhsal gelişme) olanakları kazanılır. Ağaç duruşları ruhu ve bedeni eş ölçüde eğiten ve bedenlerdeki yaşam enerjisini arttırarak büyük miktarlara çıkaran ve dolaşımını iyileştiren çok az sayıda çigong sisteminden birisidir. Şifacılığın, ruh-bedensel gelişimin ve öz savunma sanatlarının etkin ve temel parçasıdır. Ağaç duruşları iyi sağlık düzeyinde ve iyileşmekte olan hastalara uygun bir alıştırmadır. Ayakta bir ağaç kadar dingin ve sağlam durarak soluma derinleştirilir, yanlış duruşlar düzeltilir, dikkat toplama ve gevşeme yetenekleri geliştirilir, böylece sağlık düzeyi yükseltilir. Yüksek tansiyon, baş ağrıları ve dönmeleri, şizofreni, beden farkındalığı yitimi, kireçlenme, bronşit, sarılık, karaciğer sertleşmesi, dışkı atımını kontrol edememe ve şeker hastalığı tedavilerinde faydalıdır. Bazı hastalıklarda ve pek kötü sağlık durumlarında çalışılmamalıdır.

İş kazaları ve biyoritm!

3 yıl mühendis olarak çalıştım.Emme ve Sübap fabrikasında, otomotiv endüstrisinde çalışırken “İş kazalarının engellenmesinde biyoritm kullanılması” konulu bir çalışma yaptım. Japonya’da bu sistemle nakliyat firmaları kazaları yüzde 50 azaltmışlar. Yönetimdeki adam bu falcılık olmasın dedi. Çok yararlı bir çalışma. O insanın yaşamı kurtuluyor, ikincisi ailesinin hayatı kararmıyor ve iş verimi sürüyor. Biyoritmin basit bir matematik hesabı var. Doğduğunuz günden bugüne kadar geçirdiğiniz gün sayısı hesaplanıyor ve bu 23’e bölünüyor. Kalan sayı 23 günlük periyodun neresine geliyorsa, kritik gününüz oluyor ya da artı ya da eksi gününüz oluyor. Kritik gün adı üstünde artıdan eksiye ya da eksiden artıya geçildiği zamanki gün.23 günlük biyoritmler fiziksel biyoritmlerimiz, 28 günlük biyoritmler duygusal biyoritmlerimiz, 33 günlük biyoritmler ise zihinsel biyoritmimiz. Ben o çalışmada insana bağlı kazaların yüzde 60’nın kritik günlerde yapıldığını buldum. Peki neden yüzde 40’ı tutmadı çünkü işçiler doğum tarihlerini bilmiyorlar, atıyorlar kafadan. Bazen üç biyoritm aynı güne denk geldiğinde büyük risk var.

Vadi Ruhu!

90’lı yıllardan beri ‘Vadi Ruhu’ adını kullanıyorum.‘Vadi Ruhu’ gizemli dişidir, bir kaynakta yanlış bir çeviri var; ‘karanlıklar şeytanı’ diye çevrilmiş. Müslümanlıktaki karşılığı Rahim olan Allah’tır, evrenin sürekli doğurduğunu söyler. Sürekli bir yaratım vardır; ruh gökten gelir, vadi yeryüzünde ona beden verir. Yeryüzü dişidir, annedir, gök babadır. Eril ile dişi varlıkları şekillendirmek üzere sürekli doğar, büyür, ölür, toprağa, eko sisteme geri döner ve tekrar doğar. Böylelikle yeryüzü ile gökyüzü arasındaki hareket hiç bitmez. Bu benim hayran kaldığım bir anlatımdır, bu anlatımda zihnin ve bilinçliliğin de bir yeri vardır çünkü çigong bilinçlilik çalışmasıdır da aynı zamanda. Çi zaten nefes, canlılık, yaşam enerjisi anlamına da gelir.

Aycan Aşkım Saroğlu

İngiliz Dili ve Edebiyatı Mezunu. Hürriyet Vakfı'nda gazetecilik eğitimi aldı. Sırasıyla TV'de 7 Gong, Hürriyet Dış Haberler, Gezi Traveler, Aktüel dergilerinde; Akşam ve Habertürk gazetelerinde çalıştı. Tam 15 senelik gazeteci, doğduğundan beri spritüel. "Kum Saatinden Ezoterik Manzaralar" adında bir kitabı mevcut. Yay burcu.