Önce ikimizdik, sonra aile olduk, başka bir şey olduk sayende… “Aile” demek alışkanlıktan, aslında neler hissettiğimi anlatmıyor tam olarak.

Hikaye söyle başladı; önceleri hiç istemiyorduk, yok çok uzak bize diyorduk, sonra ne olduysa anlamadım, karnımda bir şey olsun istedim, bir şey taşımak istedim. Ellerimi karnıma koyduğumda seni hissedeyim istedim. Bir taraftan karmakarışık hayatımda karışıklıktan, düzene geçememekten garip bir zevk duyarken bir taraftan içimde olasın istedim. Her an başımı alıp yola çıkabilirim, buradan sıkıldım biraz da başka yerde olayım diye dert yanarken sen de yanımda ol istedim. İstedim de istedim… Sen de oldun işte.

Bu yazacaklarımı 18’inde okursan “ne kadar depresif bir annem varmış” diyebilirsin, 25‘inde okursan belki biraz olsun ne dediğimi hissedebilirsin ve doğrusu şu ki, eğer 30’larında okursan beni gerçekten anlayabilirsin.

İçimde azalarak kaybetmeye yüz tutan minik heyecanlar daha ilk hamile olduğumu öğrendiğimde, senin minik tekmelerini henüz hissetmeye başlamadan önce kaçtıkları yerden geri gelip kalbime çöreklendiler. Hani içinde her sabah kalktığında hissettiğin ve gün boyunca durmadan hareket eden heyecanlar vardır ya, geleceğe ümitle bakarsın, daha doğrusu bakma gereksinimi hissetmezsin bile. Yarın ne olacağı belli olmadığı gibi çok da merak etmezsin zaten. Anını yaşar ve hissedersin. Deliler gibi eğlenmekten, akla gelmeyen çılgınlıkları yapmaktan bahsetmiyorum ben, en sakın anında bile hep seninle olan huzurlu heyecandan bahsediyorum. Belirsizliklerin mutsuzluk değil heyecan getirdiği dönemlerden bahsediyorum.Yavaş yavaş zaman ilerleyip hayatın belirlendikçe, artık yarının bugünden tahmin edilebilir oldukça, yanı kocaman hayatının geri kalanını belli bir “bilinebilirlikle” sürdürdükçe kaybolan o heyecandan bahsediyorum. Senin içinde uzunca süreler yaşaması, daha doğrusu hep kalması için dua ettiğim hislerden bahsediyorum ve bunların hepsini, gözlerimi kapatıp sadece senin gülen gözlerini düşünerek yazıyorum.

Hikayeye karamsar başlamak değildi niyetim. Aslında hayata karamsar bakanlardan da değilim. “Anne baba olmak böyle bir şey işte” nıdalarını duymaya başladığın zaman biraz olsun bir şeyler hissetmeni sağlamak amacım. Senin acını da, mutluluğunu da taa içimden hissettiğimi göstermek sana. Bunu anlayabilmen çok zor olabilir ama senin hayatına karşılık benimkini almak gerekse bir an bile düşünmeden kendiminkini vereceğimi anlatabilmek sana. Dikkat et, kendi hayatımı feda etmek demiyorum çünkü bunu bir fedakarlık olarak görmüyorum. Sen benim canımsın ya, işte o yüzden, sadece gerekirse yapmam gereken bir şey benim için, ötesi değil.

“Hayat çok güzel” diyenlerden uzak dur diyen bir yazı okumuştum bir keresinde. Başlığı hariç hiçbir şey hatırlamıyorum ama ben de hayat çok güzel diyenlerdenim.Sakın benden uzak durma onu söyleyeyim şimdiden. Sana yeni öğrettim bu numarayı, “ayy hayat çok güzel” diye neşeli bir çığlık atıyorum, gözlerime bakarak kahkaha atmaya başlayıp ellerini çırpıyorsun deliler gibi. Şimdi kim söyleyebilir, kim inandırabilir beni hayatın güzel olmadığına?

İnsan yaşayacaklarının, hissedeceklerinin dozajını bilemeden karar veriyor çocuk yapmaya. Çok zor diyorlar, çok güzel diyorlar, yeri başka şeyle dolmaz diyorlar, kısacası herkes bir şeyler diyor.Hepsi doğru söylenenlerin inan ki yanlısı yok. Ama eksiği çok. Bu hiç doğum yapmamış birine doğum sancısını anlatmaya benziyor. Yapanlar bilirler aslında o acının hiçbir şeye benzemediğini. İşte sizi anlatmakta ona benziyor, anlatılanların hepsi bir yerde eksik, bir yerde yarım. Geri kalanını yaşayanlar biliyor, yasayarak tamamlanıyor boşluklar. Evet anne baba olmak böyle bir şey işte. Sen de bilemeyeceksin nasıl olduğunu zamanın gelmeden önce.

Babanın geçen doğum gününde sen daha 3.5 aylıktın. Ona senden ne hediye istediğini sordum: “İş yerimdeki masama koymak için bir fotoğrafını istiyorum, o yeter” dedi. Bense aynı hediyeyi zaten hazırlamıştım senin adına. Üzerinde “seni çok seviyorum” yazan bir çerçeve alıp güzel gülüşünü yakalayabildiğimiz bir fotoğrafını koymuştum içine. Hediyesini alınca çok mutlu oldu baban, o gün bugün hiç ayrılmadı o çerçeve masasının üzerinden. Bizi bir gülüşünüz mutlu ediyor bilmem anlatabildim mi? Bir de hep kendimden bahsettim, biraz da babanı yazmak istedim o yüzden.

Anneler gününde kimin kime teşekkür etmesi lazım bilmiyorum. Senin mi bana yoksa benim mı sana? Aslında her gün içimden binlerce kez teşekkür ederken senin varlığına, artık bir günümü bile teşekkürsüz geçirmek imkansız geliyor bana. Anneler günün kutlu olsun bebeğim….

Berna Köker