İki tür siddha (kusursuz insan) vardır der bilen ustalar. Siddh, mucizevi güçler, mükemmel yetenekler anlamına gelir. Saddhana Siddha kavramı ise bu kusursuzluga, yeteneklere ve mucizelere bir takım disiplinler sonucunda ulaşanlar için kullanılır. Onlar sürekli düşüncelerini yönlendirmek, duygularını izlemek ve bedenlerini gözlemlemek durumundadırlar. Sadeleşmek, saflaşmak , mayadan özgürleşmek, illüzyondan uyanmak için kendilerine dönüp bakarlar. Tüm dinler bunun için vardır. Dini disiplinler veya yeni çağın yöntem ve teknikleri ile Öz bilgiye ulaşmanın, kendini hatırlamanın yollarını ararlar. Binlerce yıldır bu yolları izlemiş, kusursuzluğa erişmek için türlü türlü disiplinlerin içinden geçmiş ve belki de çileler çekmiş bir düşünce sistemine sahipsin. Birşeyler değişiyor gibi görünüyor ancak kusursuzluğun bilgisine erişmenin önünde her bir şey kendini tekrar ediyor. Şeytan fikri yerini ego ile değiştirmeye başladı. Belki biraz modernleşti ve yumuşatıldı ancak kurtulmaya çalıştığın bir şeytan varken şimdi kurtulmak zorunda olduğun bir egoya sahip oldun. Bir şeye erişmek için bir çabaya ihtiyacın olduğu ve bir şeylerden kurtulman gerektiği düşüncesi hiç değişmedi.
Bir de Kripa Siddha var. Bunun anlamı ise; işte o mucizevi gerçekliğine, kusursuzluğuna, yeteneklerine bir “lütuf” olarak erişmek demektir. Yani bu Yaratıcı’nın bir lutfudur, O istemiş ve olmuştur. Yarattıkları arasında ayrım yaparak bazılarına lutfedip, bazılarını zorluğa, zorlanmaya bırakan Tanrı’nın nasıl bir planı olabilir hic düşündün mü? Akademik yeterlilik kazanmak adına olusturulmus sınav sistemi, ders çalışma çılgınlığı ya da daha başarılı olma hırsı ile birbirleriyle yarışan öğrenci zihninin bir uzantısı olarak bilinçsizce Tanrı’ya koşturuyor olabilir misin ? Aynı düzeni yetişkin olduğun halde yine bilinçsizce devam ettiriyor olabilir misin ? Sağlık, sevgi, uyum, huzur, para gibi kavramların doğal akışı yaşamında bir lütuf mu? Yoksa erişimin için çabaya mı ihtiyacın var ?
Gerçekten hakkın olan ve hep sahip olduğun o kusursuzluğun şimdi ulaşılması gereken bir şey olması kendine layık gördüğün zahmet yolculuğu mudur? Uğraşarak, zorlanarak, hırpalanarak geldiğinde bu senin için daha mı kıymetli olacak ? Diğer türlü onun değerini bilememekten mi korkuyorsun? Bu yüzden kendinden saklamış olabilir misin ?
Peki bu sadece bir algıysa ..? Bu senin böyle bir lutufa hakkın olmadığın ile ilgili algınsa ve vazgeçilebilirliği varsa ..? Olmak için seçilmiş olman gerektiğine olan inancın, öğrenci zihnindeki seçilmiş öğrencilere dair eski bir alışkanlığınsa ve sen hala onu taşıyorsan ?
Mucizelerini yaratmak için çabaya, zahmete ihtiyacın olmadığın gerçeğiyle yüzleşmeye ne kadar hazırsın?
Lütuf; önem verilen, sayılan birinden gelen iyilik, ihsan demektir. O’nun lütfu her daim senin üzerindedir. Yarattığı hiçbir seyi bir diğerinden ayrı görmemiştir. Vermekten esirgenen hiç bir şey yoktur. Almak için zorlanmak, haketmek ve kazanmak gerektiğine dair yerleşmiş köklü bir algı vardır.
Lütfeden daima burada. Her an. Hiç bıkmadan. Vazgeçmeden. Seni sınavlara sokmadan. Cezalara ya da ödüllere teşvik etmeden. İlgisiyle, bereketiyle tehdit etmeden!
O’nun ilgilendiği tek şey, yalnızca senin Aşk’ındır. Ve bu da ihtiyaç duyduğu için değildir. Binlerce şeye dağılan ve sürekli bölünen aklının tek bir şeye toplanması, konsantre olması ve yaşam enerjinin israf olmaması içindir.
Sen kusursuz insansın. Ne tür bir siddha olacağın sana bağlıdır ancak bilmelisin ki ikincisi yani lütfun idrakinde olan ve kendini buna layık gören çok nadirdir. Belki de çabalamak, çalışmak, gayret etmektir senin için kolay olan kim bilir?
Yine de Yaratıcı’nın sonsuz lütfuna mazhar olduğun düşünce tohumunu zihninin kutsal topraklarına ekersen belki bir gün aniden çiçek açar da, kokusu yayılır tüm diğer bahçelere…