Her biri “yaşamın öğrencisi” olan ve bu dersleri reiki, yoga, paganizm, astoloji, sufizm gibi farklı disiplinlerin de yardımıyla çözümlemeye çalışan yazarlardan oluşmuş derKi’nin kollektif müziğine, Dan Millman’dan bir katkı…

 

Dan Millman’a Internet aracılığıyla hepimizin üzerinde kafa yorduğumuz konularda sorular sordum. İşte cevapları;

 

Mediha: Kendini ”Manevi Guru” olarak gören bazı kişilerin diğerlerinin manevi gelişimi konusunda liderliğe soyunduklarını ve bize ”Yolu Göstermeyi” vaad ettiklerini görüyoruz. Yaşam öğrencileri, gerçek bir öğretmeni, bir şarlatandan nasıl ayırtedebilirler? Yolu bulmak için yardım alırken, dikkat etmemiz gerekenler nelerdir?

 

Dan: Bu soruyu yanıtlamak için Living on Purpose (Amaca Dönük Yaşamak) kitabımdan ”Doğru öğretmeni nasıl bulabilirim?” bölümünü alıntı olarak aktaracağım;

 

Üstat öğretmenler karşımıza yalnız, dağların tepelerinde ya da Doğu’nun gizemli aşramlarında çıkmazlar. Öğretmelerimiz bazen de karşımıza dostlarımız ya da düşmanlarımız, hatta kimi zaman bulut, hayvan, rüzgar ve su kılığında çıkarlar. An be an, evrensel öğretmenlerimiz bize ihtiyacımız olan bilgileri aktarırlar. Burada asıl önemli olan evrenin bize onlar aracılığıyla söylediklerine dikkat edip etmediğimizdir. Öğrenci hazır olduğunda, öğretmen mutlaka karşısına çıkar. Nerede ve ne şekilde olursa olsun…

Çünkü ışık birdir, ama lambalar pek çoktur. 

 

”Düşmalnarınıza dikkat ediniz,

Çünkü onlar sizi hatalarınızla yüzleştirenlerdir.”

Antisthenes

 

”Bu yaşamda karşımıza çıkan herşeyin gizli bir anlamı vardır. 

İnsanlar, hayvanlar, ağaçlar, yıldızlar, hepsi birer hiyeroglife benzer…

Onları gördüğümüzde önce anlamını çözemeyiz;

Onların sadece insan, yıldız, ağaç veya hayvan olduklarınızı sanırız. 

Ancak yıllar yıllar sonra sadece bazılarımız gerçeği görebilir…”

Nikos Kazancakis

 

 

Bana gelince, ben çok kitap okudum ve sayamayacağım kadar çok eğitime katıldım ama daima kişisel bir öğretmenin özel desteğine de ihtiyaç duydum. İnsanlar yolu tamamlamak için daima bir yol göstericinin gelmesini beklerler, öyle değil mi?

 

Yalnızlığı deneyimlemek bazen sadece hayallerimizi besler. Kendi gerçeğimizi ise ancak başkaları ile iletişim içinde olduğumuzda görebiliriz. Kitaplardan çok şey öğrenebiliriz. Ancak, kişisel bir öğretmen yönelişimizi, eğilimlerimiz ve ihtiyaçlarımıza özgü olarak şekillendirebilir. Budizm ve diğer geleneklerin bir çoğunda öğretmen, öğreti ve öğrenenler üçlemesinin ideal bir öğrenme platformu oluşturduğundan sözedilir. 

 

Ancak bu platform aynı zamanda bir mayın tarlasına da benzer. Kimi zaman gerçek öğretmenler bile kendilerine bağlı olanların kör inançları tarafından yanlış bir üstünlük duygusuna eğilim gösterebilirler. (Mediha’nın Notu : Güzel Türkçemizde bu ”Hoca Uçmaz Mürit Uçurur” özdeyişiyle ifade edilir.). Bu nedenle bir öğrencinin daima dikkatli ve uyanık olmasında fayda vardır. Gözlerinizi de kalbinizi de olabildiğince açık tutun!

 

q   Gerçek öğretmenler, öğrencilerinin güvenini ancak zaman içerisinde kazanırlar. Sizden başlangıçtan itibaren sorgusuz ve koşulsuz teslimiyet bekleyen insanları baştan gözden çıkartın.

q       Daima öğretmenlerinizin söylediklerinden çok yaptıklarını gözleyin.

q       Eski öğrencilerin yaşama biçimini iyi gözleyin; Özlem duyduğunuz türde bir hayat sürüyorlar mı? Nazik, sabırlı, sağlıklı, dürüst, açık ve saygılı davranabiliyorlar mı? Güzel bir espri anlayışları var mı? Eğer bu soruların cevapları olumsuz ise, kendinize başka bir öğretmen arayın.

 

Öğretmenlere ilişkin yaklaşımımızı belirleyen genelde yaşamımızın üç farklı devresidir; çocukluk, erginlik, olgunluk. Çocuklar kendilerini koruyup, yönlendirecek bir ebeveyn ararlar. Hala çocuk isek, bizi iyi bir takipçi konumuna yerleştirip, ebeveynliğimizi yapmak isteyen öğretmenler buluruz. Erginler, otoriteyi reddeder ve öğretmenlere şüpheci gözlerle yaklaşırlar. Genelde öğretiyi akıl yürütme aracılığıyla alma ve karşılarına çıkan herşeyden, herkesten, her durumda birşeyler öğrenme eğilimindedirler. Öğretmenler de karşılarına birçok kılıkta çıkar; aptallar, bilgeler, dostlar, düşmanlar, hayvanlar, çocuklar ve yaşlılar. Olgunluk döneminde ise, deneyimler, farklı koşullar, zorluklar ve içimize doğanlarla öğreniriz. Tıpkı bu hikayede olduğu gibi;

 

”Zembu genç bir samuraydı. Üstadının karısı ile bir macera yaşadı. Bu ortaya çıkınca da, üstadını bir düelloda öldürdü ve uzak bir kasabaya kaçtı. İşsiz kaldığı için bir hırsız oldu. Bir sabah gerçeğin ışığı gelip onu yakalayana kadar da yaşamını bir heves uğruna neye çevirdiğini idrak edemedi. Verdiği zararı telafi etmek için Zembu, iyi işler yaparak bedel ödemeye karar verdi. Gel zaman git zaman tehlikelerle dolu ve birçok kişinin ölümüne neden olmuş bir geçitten geçerken, aklına buraya bir tünel kazmak geldi. Gündüzleri yaşamak için ekmek dilenip, geceleri ise tünel kazarak yaşadı yıllarca. Otuz yıl sonra, tünel iki bin ayak uzunluğuna vardığında ve bitmesine az bir zaman kaldığında, Zembu yıllar evvel öldürdüğü üstadın oğlu olan ve babasının öcünü almak üzere onunla vuruşmaya gelen Katsuo, ile karşılaştı. Katsuo’nun kılıcı karşısında Zembu “Sana yaşamımı seve seve veririm. Ancak bırak da önce işimi bitireyim” diye yalvardı. Katsuo sabırla beklemeyi kabul etti ve Zembu birkaç ay daha kazısını sürdürdü. Zembu’nun sonuca yaklaştığını gören ve birşey yapmadan oturmaktan bunalan Katsuo, Zembu’ya yardım etmeye karar verdi. Yanyana çalışırlarken, Katsuo yaşlı adamın güçlü iradesine ve karakterine hayranlık geliştirmeye başladı. Nihayet tünel bitti ve yolcuların güvenli bir şekilde geçecekleri hale geldi. Zembu genç silahşöre döndü ve “İşim bitti. Yani artık başımı kesebilirsin” dedi. Katsuo gözlerinden yaşlar akarak, “Öğretmenimin başını nasıl kesebilirim?”diye yaşlı adamın ellerine sarıldı.”

 

Eski bir atasözü der ki; ” Aslında ne dostumuz vardır, ne de düşmanımız. Sadece öğretmenlerimiz vardır.”

Öyleyse bilgeliği, karşımıza çıkan her şekliyle almaya gayret edelim.

 

Mediha: Acı verici deneyimler yaşamlarımızın en zor bölümlerdir. Acının içindeki gerekliliği ve adaleti görmekte hep zorluk çekeriz. Neden acı yaşam öğretisinin bu kadar önemli bir parçasıdır? Rusya’da bir köyde masum çocukların bir terörist eylemine kurban olmasıyla sonuçlanan olaylar gibi, kabullenilmesi güç acıların bize vermeye çalıştığı öğreti nedir?

 

Dan: Genel geçer yaklaşım itibariyle çocukların ölümüyle sonuçlanan bu olaydaki gibi acı dolu deneyimler bize manasız ve tek kelimeyle trajik görünür. Aşkın bir perspektiften baktığımızda ise, en kötü deneyimde bile cesaret ve bilgeliğin izlerini bulmak mümkündür. Böyle bir olaydan alınacak ”öğreti”lere gelince, en pratik anlamda ilerde böyle şeylerin olmaması için elimizden geleni yapmak gerekliliğinden tutun da, insanlık olarak gelişimimizin hangi noktasında olduğumuzu idrak etmeye varıncaya kadar geniş bir alan söz konusudur.        

 

Acı, yaşamın dikkatimizi çekmek için kullandığı bir yöntemdir. Dersler biz onları iyice öğrenene kadar kendilerini farklı kılıklarda tekrar ederek karşımıza çıkarlar. Ve eğer kolay yoldan öğrenmeyi reddediyorsak, derslerin zorluk katsayısı artar. Yine de her zorluğun içinde barınan bir hazine vardır. Hepimiz, fiziksel, zihinsel ve duygusal anlamdaki acıyı birçok kez deneyimleriz . Bu acıları yaşamış ve hayatta kalmış olmak yüzündendir ki, yola devam ederken her adımda biraz daha güçlü, biraz daha bilge ve ne kadar düşersek düşelim ayağa kalkıp devam etmek konusunda biraz daha sabırlı bir hale geliriz.
 

Zorluklar, ruhumuzu güçlendiren manevi ağırlık çalışmaları gibidir.  İlle de zorlukları çağırmak mecburiyetinde değiliz, ama geldikleri zaman da tüm ruh gücümüzle elimizden geleni yapar ve öğrenmeye gayret ederiz.

 
 

Mediha: Bazı spiritüel gruplar, artık Karma veya Kader ile uğraşamamıza gerek kalmadığını, yeni evrensel enerjiler nedeniyle, Karma/KaderYasasının artık yaşamımızdaki etkisini kaybettiğini ve gelişmek için artık karmik derslere ihtiyaç duymayacağımızı söylüyorlar. Bu söyleme göre, ”Yeni Enerjiler”, sırtımızdaki karmik küfeyi bir defada temizleyip bitirmemizi ve bundan sonra yaşamlarımıza ağırlıksız, hafif devam edebilmemizi sağlıyorlar. Böyle söylemlere siz nasıl yaklaşıyorsunuz?

 

Dan: Böyle düşünceler tabii ki kulağa ilk anda çok cazip geliyor. Ancak gerçeklikle pek örtüşmüyor ve daha ziyade büyümek için emek vermekten çok mucizevi reçeteler aramaya yönelenleri kendine çekiyor. Belki “Yeni Enerjiler” gerçekten de bizi yükten kurtarıyordur ve yaşamımızı rahatça devam ettirmemizi sağlıyorlardır. Ama ben henüz bu enerjiler ile karşılaşmadım. Bunun gerçekliğine inanmayı arzu edenler bunu yapmakta özgürdürler. Ancak bu arada temizlenmesi gereken çöp dolu bir arka bahçemiz, maddi anlamda sürdürebilmek için gerekli koşulları oluşturmamızı talep eden bir yaşamımız, ve sevgi dolu olgun bir hale getirilmek üzere bekleyen bir alay ilişkilerimiz var.

 

Mediha: ”Tek Dozla Aydınlanma” diye birşey olabilir mi? Bazı disiplinler, konsantre inisiyasyon programları ile öğrencilerinin kısa bir sürede yaşamın bilgeliğini sindirmelerini sağlayabildiklerini ve böylece bizi acı dolu, uzun derslerden kurtardıklarını iddia ediyorlar. Eğer böyleyse, ”Yaşamın Kanunları” kitabındaki kahraman çok mu kalın kafalı ya da unutkandı da, öyle sağlam bir eğitimden geçtikten sonra bile, öğretmeni onu yalnız bıraktığında yaşamın gündelik salınımları içinde kaybolabildi? Neden daha önce ona anlatılmış olan gerçekleri yeniden hatırlaması için, yıllar sonra bir de dağlarda karşılaştığı bilgenin vaktini alması gerekti? Ve Sevgili Dan, benim de bu sıkıcı dersleri habire tekrar tekrar öğrenmek zorunda kalmamın nedeni kendimi ”İşi-Bilen” bir Guru’ya teslim etmeyecek kadar aptal olmam mıdır?

 

Dan: ”Tek Dozla Aydınlanma”nın mümkün olup olmayacağı sorusu ile ilgilenmek, mantıki olasılıklar arasında sörf yapmayı seven filozofların ilgisini çekebilir. Ancak bunun yaşamın içinde yer alan bizim gibi kişilerle ne alakası olabilir? Bazı konuşma ve yazılarımda bu tip söylemleri ele aldım ve aydınlanmayı arayan kişilere, bunu  -bedenlerimizi aydınlanmış bir yaşam sürmeye adapta edecek egzersizler aracılığıyla – yapmaya çalışmalarını önerdim. Haa, bu arada kozmik bir ağaç kütüğü kafamıza düşüp, bizlere bir anda Kutsal Farkındalığın Işığını da gösterirse ne ala!

 

Ben kendi adıma, İşi-Bilen bir Guru’ya teslim olarak on yıl geçirdim! Ondan hem negatif hem de pozitif anlamda birçok dersler öğrendim. Bu arada, gündelik yaşamın da bizleri kapının eşiğinde beklediğini gördüm. ”Bize Yolu Gösterecek Büyük Öğretmenin” gelişini beklemek, ruhsallığa ilişkin çok çocuksu bir yaklaşım. Bu şekilde, kendi gücümüzden gönüllü olarak vazgeçip, kendimize duymamız gereken güveni ”Bir Bilen”e duyuyor ve ”İçimizdeki Guru”yu bulma ihtimalimize sırt çeviriyoruz. Bazı öğretmenler gerçekten faydalı olabilirler. Daha iyi olmak için uğraş verdiğimiz konu ister spor olsun, ister iş, ister Yüce Yol. Bu konuda bize destek veren öğretmenlerimize ne kadar güvenirsek güvenelim, asıl güvenmeyi öğrenmemiz gereken, kendimiz ve içimizdeki bilgeliktir. 

 
 

Mediha:  Spiritüalizm ve spiritüel hizmet düşüncesiyle bir biçimde yakınlaşan insanlar, genellikle gündelik yaşama bir anlam vermekte zorlanıyorlar. Maddi anlamda yaşamı devam ettirmek için yapılan faaliyetler onlara içi boş gelmeye ve sıradan(!) insanlarla ortak bir dil yakalayamamaya başlıyorlar. Yaşamda gerçekten bazı işler diğerlerinden daha mı spiritüel? Yeterince spiritüel olabilmek için daima spiritüalizm düşünüp, spiritüalizm mi konuşmak zorundayız? Yaşamlarımızı spiritüel yapan nedir?

 

Dan: Ruh belli bir konuma veya belli tarz bir işe sahip olmakla kazanılacak birşey değildir. Ruh, yaptığımız iş her ne olursa olsun ve ne kadar sıradan görünürse görünsün,  bizim en iyisini yaparak o işe KATTIĞIMIZ şeydir. Ben genellikle spiritüel sözcüğünü kullanmaktan kaçınırım. Zira bu tanım yanlış anlaşılmaya çok yatkındır ve farklı kişiler tarafından farklı anlamlarda kullanılmaktadır.  Tıpkı ”Tanrı”dan bahsetmek gibi. Benim derdim daha fazla ”spiritüel” olmak değildir.  Benim derdim daha fazla İNSAN olmaktır. Kafamız bulutlarda dolaşabilir ama ayaklarımız daima yere basmalıdır. 

 

Mediha: Sporla içiçe bir yaşam sürdüğünüzü ve sporu ruhsal gelişiminizin bir parçası haline getirdiğinizi biliyoruz. Bir kişinin olimpik oyunlar gibi rekabetçi bir alanda geliştirebileceği pozitif motivasyon nedir? Bir madalya kazanırken aslında neyi kazanırız?

 

Dan: Spor da yaşam gibidir, hatta yaşamın ta kendisidir. Sporu madalya kazanmak için yapmak, olayın özünü kaçırmak demektir. Spor, bedenimizi geliştirirken, karakterimiz ve ruh gücümüzü de güçlendirmek adına  bilinçli olarak göze alınmış bir meydan okumadır.   Müsabakaları, ya da madalyaları kazananları önemsememezlik edemem. Ama ben mücadele ederken hiç bir zaman başkalarıyla rekabet etmedim. Ben sadece, mükemmelliğe yaklaşmak için uğraş verdim ve bana verilmiş zaman içerisinde elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. İnsan sporda, müzikte ya da disiplin gerektiren herhangi bir konuda mükemmelliğe ulaşmaya çalışırken, bazı yararlı ruhsal prensipleri öğrenebilir ve hücrelerine sindirebilir. 

 
 

Mediha: Kendini ruhsal yolculuğunun neresinde görüyorsun?

 

Dan: Bir süre önce yaşamdan kendi adıma ”daha fazlasını” istemekten vazgeçtim. Bu aralar, başkaları ile paylaşabileceğim, yeni perspektifler, yeni bakış açıları ve yeni ifade biçimlerinin peşindeyim. Bunun da ötesinde, yaşamımı gün be gün, an be an, geldiği gibi yaşıyor, ve katabileceğimin en iyisini üretmeye gayret ediyorum.


 

Mediha: Ne zaman kafama takılan bir soru olsa, oturup onun hakkında yazarım. Kafamdaki meseleyi, hayali bir okuyucuya en açık şekilde anlatmaya çalışırken de, kendimi yap-bozu çözümlerken ve ihtiyaç duyduğum cevapları üretirken bulurum. Bu nedenle de ne zaman bir kitap okusam aklıma takılan soru şudur; ” Yazar bu kitabı yazarken hangi sorunun cevabını arıyordu?” Sen, yeni kitabın Sokrates’in Yolculuğu’nu yazarken hangi sorunun cevabını arıyordun? Sokrates ile olan maceranı bitirdiğinde vardığın gerçeklik neydi?

 

Dan: Bu cevabı hatırlanması kolay bir soru. Bir çok kişi bana ”Socrates” olarak adlandırdığım yaşlı öğretmen hakkında sorular sordu. ”Evli midir?”, ”Nasıl olup da bir savaşçı olmuştur?”, ”Onun öğretmenleri kimlermiş?”… Bu kitabı Socrates’in hikayesini okuyucuya anlatmak için yazdım. Ama bu kitabı okuduklarında okuyucuların kafalarında asıl netleşenin, kendi yaşamları ve kendi yolları ile ilgili yeni perspektifler olacağına inanıyorum. 

       

Benim kitabın sonunda nereye vardığıma gelince, aslında sadece ”Yolun hep devam ettiğini” gördüm. Ama bunu daha şık bir dille kitabımın sonunda anlatıyorum. Kitap Nisan 2005’de İngilizce olarak yayınlanacak ve başka dillere de çevrilecek.