10-15 yıl önce “Düşüncenin Gücü” adlı kitabın çıktığı zamanları hatırlıyorum, sonra ard arda geldi bu konuları içinde barındıran kitaplar. İnsanın kendi gücü ile ilgili unuttuğu şeyleri yeniden hatırlatmaya çalışan, başka insanların yazdığı bu kitaplar, büyük bir keyifle ve şaşkınlıkladiğer insanlar tarafından okunmaya başladı, ve insanlar da düşünmeye ve bilgilenmeye tabii ki.

 

Yıllar geçtikçe, yayınlar çoğaldı vebu defa da bir bilgi karmaşası yaşanmaya başladı. Yeni şifa türleri, düşünce gücünü şifa için kullanma, kanallık bilgileri, kadim bilgiler… İlgilenen insanlar kütüphanelerini bu tür kitaplarla doldurdular, okudular, anladılar, anlattılar… öyle bir zaman geldi ki herkes, bu konularla ile ilgili çok bilgili ve donanımlı bir hale geldi.

Peki neden hala hastaneler dolup taşıyor ve insanlar şifaya bir türlü ulaşamıyordu?

Çünkü okudukları şey aslında sadece başkalarının deneyimleriydi, bunu uygulayıp hayata geçirmek için önce idrak etmek gerekiyordu ve insanoğlu tembelliğe o kadar alışmıştı ki ne yazık ki bu hizmetleri sadece beyinlerini doldurmaktan başka birşey için kullanamadılar.

Bu yüzden de arayışlar arttıkça arttı, o kitap, bu kitap; o öğreti, bu öğreti… derken bir kez daha yollarını yitirip amaçtan uzaklaşmayı başardılar !

1999 yılında Reiki ile ilk tanıştığım zamanı hatırlıyorum….

Reiki Eğitmenimiz Alman’dı ve eğitimin her bölümünde içimizde hayranlık uyandırmıştı Nedeni ise, bize anlattığı şeylerin kitap bilgisinden çok deneyime dayanması ve anlattığı herşeyin yansımasını kendisinde görmemizdi diye düşünüyorum şimdi. Takdir edersiniz ki cildi bozuk birinin sattığı cilt bakım ürünleri pek rağbet görmez.

İlk zamanlarda Reiki’ye inanmamın ve onu uygulamaya başlamamın tek nedeni eğitmenimdir açıkçası.Sonraları ise ciddi bir rahatsızlığımın şifalanması sonucunda çalışmalarım daha ciddiyet kazandı ve içimde ilerleme ve daha çok öğrenme arzusu uyandı. O yıllarda Türkiyede konu ile ilgili tek bir kitap vardı, ben imkanım olduğu için şanslıydım ve İngiltere ve Amerikadaki yayınları takip etme olanağı buldum. O zamanlar oralarda bile Reiki ile ilgili en fazla basılı 4-5 kitap bulunabiliyordu.

Öğrendiğim herşeyi uyguluyordum ve bu konular ile ilgili ben de (!) çok okuyordum. Bir gün geldi ve bir gerçeği keşfettim. 🙂

Aslında Reiki ya da buna benzer öğretilerin birer araç olduğunu, insanın kendi gücüne tekrar sahip çıkabilmesi için bu araçların gerekli olduğunu ama bir süre sonra bunların yerini insanın kendine ve gücüne sahip çıkma noktasına getirmesi gerektiğini fark ettim.

Komikti aslında, insan kendisine inanmak yerine öğrendiği bir öğretinin içindeki sembole inanmayı yeğliyordu. Bu öğretilerle ilgisi olmayanlar için dedoktorlara ve ilaçlara koşmak şeklinde gelişiyordu olay. [Yanlış anlaşılmasın ben asla Batı Tıbbına karşı değilim ama en ufak bir ağrıda hiç dönüp kendine ve nedenine bakmadan otomatik olarak başka birşeye (her ne olursa olsun) sığınılmasına karşıyım.]

Yıllar geçmeye devam ettikçe çevrede Spiritüel konularla ilgili Merkezler açılmaya başladı. Tabi iş Merkezler haline dönüşmeye başlayınca “İhtiyaçlar İdealleri öldürür” misaliiş ticarete dökülüp “daha çok nasıl ilgi çekip müşteri arttırabiliriz” kaygılarını ön plana çıkarttı.

Diğer yandan da “ben bu tür öğretilerde para alınmasına karşıyım” diyerek kendi fikrine uymayanlara saldırılarda bulunup kendinden farklı düşünceleri / yaklaşımları aşağılayan bir kesim oluştu.

Bir de,karşılık alsa da almasa da, aslında temelde o güne kadar hiç bir kimliği olmamış bir takım insanlar bu öğretileri kendilerine bir kimlik haline getirip egolarını besleme yolunu seçtiler.

Kanallık yapıp, “bana yeni bir sembol indi, Mısır kaynaklı olduğu söylendi ve artık bunun adı “X” öğretisidir” diyerek neyi neden yaptığını bile bilmeden sadece farklı olmak adına ortaya düşenler de oldu, Melek ya da Rehber olarak adlandırdıkları varlıklardan medet umanlar da…

Bir de pozitif düşünme ve pozitif davranma gibi bir şey çıktı. Bir çok insanın kendisine bu yüzden baskı uyguladığının kimse farkına varmadı. İnsanın bir doğası olduğu ve burada DENGE’nin herşeyden önemli olduğu gözardı edildi. Bir insanın gerçekten kendine hiç baskı uygulamadan sadece “pozitif” olabilmesinin kendini kandırmaktan başka bir şey olmadığını düşünüyorum. Çünkü bu evrende tek bir gerçek var o da DENGE!

Sonunda olaylar öyle bir hal aldı ki, kimse neyi, gerçek anlamda, neden yaptığını hatırlamaz / bilmez oldu. Yapılan herşey, şifa ya da öğreti adı altında bireyselleşti ve amacından çok uzaklarabilinmeyen bir yerlere gitti.

Bütün bu insanların unuttukları en önemli şey, bir şifa öğretisinin birkaç günde öğrenilemeyeceği ve yıllar isteyen bir çalışma sürecinden geçilerek önce olayın özümsenmesi ve öncelikle kendine uygulanması gerektiğiydi.

Bu yüzden de çevrede, çok kilolu insanların “kilo nasıl verilir” adlı seminerleri, parasız olanların “para kazanma enerjisi” öğretileri, bir sürü hastalık sahibi olmalarına rağmen Reiki ya da başka şifa eğitimleri vererek kendilerini kandıran ve kendilerine “SPİRİTÜEL” diyen büyük bir kitle var bu günlerde.

Buraya kadar Eğitmenlere ve öğretilere karşı (tamamen kişisel) yorumlarımı yazdım ancak çok da haksızlık etmemek gerekir çünkü talep olmazsa arz da olmaz!!!

Peki, öğretiden öğretiye koşanlar neyi aradıklarını biliyorlarmıydı? Bilinçsizce sadece bir insanın iki dudağı arasından dökülen doğru yanlış herşeyin peşinden giderek hayatlarının değişeceğine inanmaları nedendi?

Yazımın başında da söylediğim gibikendi gücüne inanmamak, bunun yerine başkasının kendisinden daha çok bileceğine inanmak ve güçlerini koşulsuz bir şekilde,hiç sorgulamadan,araştırma yapmadan, en önemlisi hiç sabır gösteremeden, bu, daha iyi (!) bilenlere teslim etmek.

İnsanlar ne yazık ki bu kadar bilgi ve öğretiye rağmen hala tembel ve kendi gücüne sahip çıkmamakta israrlı görünüyorlar.

İNSAN KENDİ GÜCÜNÜ NE ZAMAN BAŞKALARININ ELLERİNE BIRAKTI? Bunu bilmek mümkün değil elbette ama artık kendi gücümüze sahip çıkmk zamanı geldiğine inanıyorum.

İnsanın kendi gücüne sahip çıkması için ne yapması gerekir sorusunun cevabı ise aslında oldukça basit. Kendinize inanın! Başka insanlar ya da öğretiler sizlere ancak yol gösterebilir ama elinizden tutup yolda yürütemez. Yolda yürüyecek olan sadece kendinizsiniz. Emek harcamadan hayatınızlda ilgili değişiklik yapamaz, sorunlarınızı çözemezsiniz. Bir öğretiye girmeden önce bunu neden istediğinizi, hayatınızda ne tür değişikliklere ihtiyacınız olduğunu ve bu öğretinin buna cevap olup olamayacağını düşünün. Bir arkadaşınızın sizi çekiştirmesi ile ya da moda olduğu için bir yere gitmeden önce araştırın, eğitim verecek kişi ile ön görüşme yapın. Kısacası biraz emek harcayın…

Birçok kişi, mucizenin, yardıma gelen kişide veya karşısına çıkan yöntemde olduğunu sanıyor. Aslında mucize İNSAN’ın kendisidir!

Tijen Aykut