Diğer yandan geçen zamanda Pisagorculuk ve Hint Ezoterizmi’nde Sayı Simgeciliği’ni incelerken, Oğuz Han Söylencesi’ndeki simgelere denk gelen sayılar ve bunların yorumlarında Sıfır (0) rakamını eklemeyi unuttuğumu fark ettim ki bu rakamın ezoterik anlamı Oğuzların dini anlayışı ile Pisagorculuğun da temsilcisi olduğu Mısır merkezli dinsel anlayış arasında büyük bir fark yaratıyor. Bununla tam olarak ne demek istediğimi yazının ilerleyen kısımlarında göreceksiniz. Yine ilerleyen bölümlerde Taocu Yaradılış anlayışı ile Oğuzculuğun karşılaştırması ile I Ching’teki “ Pa Kua” Simgeciliği ile Oğuz Simgeciliği’nin karşılaştırmasını da göreceksiniz.
“Neden bir söylenceye atalarımız dini anlayışlarını ya da metafizik öğretilerini yerleştirmiş olabilirler” sorusuna, geçen yazıda, bir gelenekle yanıt vermiştim, burada o yanıtı yineliyorum:
“Simya ( Alşimi)(3) Geleneği:
… Antik Çağda, inisiyasyon merkezlerinde kavuşulan gerçeği anlatmak için en yaygın yöntemlerden biri de sembolik hikâyelerdir. Mitolojiler ve halk masalları buradan kaynaklanmaktadır.
Herkül’ün maceralarının bir köylüye, bir bilim adamına ve bir inisiyeye ifade ettikleri, vakkalar, yasalar ve ilkeler kademelerine göre üç seviyeli olmaktadır.
Örneğin Alşimi geleneğine göre mürşit, kinayelerle ya da mesellerle konuşmalıdır. Tabii ki, temsili masallar öyle uydurma olmayacak, aksine bir takım gerçekleri en iyi biçimde temsil edebilir olacaktır…”
Ezoterik simgecilikle anlatım bir gelenekti ve Atalarımız da bunu biliyordu. Bu geleneğin iki nedeni vardı:
1-) Halkın anlayacağı biçimde, inancı anlatmak için bilginin simgeleştirilerek, halka indirgenmesi. Bunun için de öykü, masal kullanmak gerekli idi. Bu geleneğe olumsuz baktığımızda ise din adamlarının ve üst düzey yöneticilerin bilgiyi halktan saklayıp, masallar, söylenceler aracılığı ile halkı uyuşturması söz konusu. Aynı demokrasi gibi; halkı uyutmak için de kullanabilirsiniz, aydınlatmak için de…
2-) Bu geleneğin de doğduğu anlatımlara göre Atlantis ve Mu gibi efsanevi okyanus kıta-devletlerinin felaketlerle yok oluşu ile beraber, insanlığın Altın Çağ’ındaki güzel günleri bitmiş artık düşüş başlamıştır. Bu nedenle uygarlığın en değerli bilgisi olan dini inanışı yani “ neden ve nasıl var olduğumuz ve evrenin yasalarına” dair metafizik öğretiyi sonraki kuşaklara aktarmak için güvenli bir yol gerekliydi.
Bu yöntemlerden biri Alşimi Geleneği konulu alıntımızda gördüğümüz “üç aşamalı simgecilik”, diğeri ise piramitlerdir. Şimdi soran olacaktır, “peki ikinci yöntemle atalarımız ilgilenmemiş mi?”
Yanıtım olumlu olacak zira bugün Çin’in Uygur bölgesinde bulunan ve hükümet tarafından gizlenen ve koruma altında tutulan Beyaz Piramitler (4) ile Japonya’daki Yonaguni Piramidi (5) kalıntıları, hem Atalarımız hem de bu bölgedeki Çinlilerin ve Japonların Ataları ile ilgili olmalı. James Churchward (6), Mu Kıtası ile ilgili kitaplarında Uygurlara önemli bir yer ayırmış ve bu devleti doğrudan bir Mu Kolonisi olarak göstermişti.
Ayrıca Sümerler ile Türkler arasındaki akrabalık iddialarını(7) aklımıza getirdiğimizde Sümer Zigguratlarını(8) ve piramit yapan bir uygarlık olan Mayalar’ın da Türkler ve Çinliler gibi 12 Hayvanlı Takvimi kullandığı ve Maya Dili ve Türkçe arasında ortak sözcükler olduğu bilgilerini de anımsamamız gerekmektedir. Atatürk’e, J.Churchward’ın “ Mu Kıtası” ile ilgili yayınlarından haber veren Meksika Büyükelçisi Tahsin Mayatepek de (9) , Türkçe ile Maya dilindeki benzerlikler konusunda Atatürk’e bilgilendirici raporlar yollamıştı.
İlla Sümerlerin, Türklerin ve Mayaların akraba olması da gerekmiyor, burada önemli Türkler ile Sümerler, Türkler ile Mayalar arasında kültürel benzerlikler. Belki bir zamanlar Asya’da komşu milletlerdi ve bu nedenle ortak kültürel değerler oluşmuştu?!.
Diğer bir ilginç kaynak olan Kazım Mirşan’ın (10) yapıtlarını okuma fırsatım olmadı ama Kazım Mirşan’ın iddiaları da Orta Asya’da eski zamanlarda büyük uygarlıklar olduğu yönündedir. Unutmadan Asya’da bir zamanlar yüksek uygarlıklar olduğu tezine bir güzel örnek de, Uygur Türkleri’nin büyük bir mühendislik harikası olan Karızlar’dır.(11)
Oğuz Han Söylencesi Ezoterik Geleneğe Göre Nasıl Kurgulandı?
1-) Evren’in Doğuşu :
Söylencede Evren’in ve Kişioğulları’nın ( insanın) ortaya çıkışı “ evlilik” olayı ( vakkası) ile ortaya konmuştu.
Okült Simgecilikte üç aşama (12) vardır:
Vakkalar ( Olaylar) Alemi:
– ” Bir Çocuğun dünyaya gelebilmesi için bir ‘Baba’ ve bir ‘Anne’ gerekmektedir.”
* Yasalar Alemi:
-” Nötr olanın meydana gelebilmesi için bir ‘Pozitif/Artı’ ve bir ‘Negatif/Eksi’ gerekmektedir.
-” Dengenin meydana gelebilmesi için bir ‘Aktife’ bir ‘Pasife’ ihtiyaç vardır.”
* İlkeler Âlemi:
-” Taç, Bilgelik ve Akla gerek duyar.”
“Taç”; dengedir, “Bilgelik”; pasif; negatif, “Akıl” ise aktif; pozitifdir.
Mithra Dini’nemensup olmasına rağmen Roma İmparatorluğu’nu bir arada tutabilecek bir güç olduğunu gördüğü Hristiyanlığı M.S. 325’te İznik Konsülü ile resmi din yapıp, yenden düzenleten Konstantin, Mithracılığın yanı sıra Anadolu ve Yunanistan’ı derinden etkileyen Mısır merkezli inançları da bu Siyasi Hristiyanlığa eklemişti. Üçleme ( Teslis)’deki “ Baba, Anne ve Çocuk” simgelerinin kullanıldığı ezoterik anlatım, bu yeni dini anlayışın merkezi olurken, Güneş Kültü ile ilgili olan inançlarda kutlanan 25 Aralık Güneş Dönümü yani günlerin uzaması ile ilgili kutlamalar, Hristiyanlığa Noel olarak eklenmişti. Aynı zamanda Güneş Tanrısı Mitra ve Gökyüzü ile Işık Tanrısı olan Horus’un da doğum günü olan 25 Aralık, Hz. İsa’nın doğum günü olarak kabul edilmişti. ( 13, 14) Böylece Mısır’daki “Osiris, İsis ve oğulları Horus” Üçlemesine dayalı söylence, Hristiyanlığa “ Baba, Kutsal Ruh ve Oğul ( Hz. İsa)” olarak geçmişti. (15)
Anlaşılan Mu ve Atlantis Kıtaları’nın yok oluşu ile beraber, uygarlıktaki düşüş, korunmasız biçimde doğa ile karşı karşıya kalan insanlarda korku duygusunu güçlendirmiş, bunun sonucunda da toplumlar, doğa güçlerine tapınarak, kendini korkutan bu güçler ile uzlaşma yoluna gitmişler. Sonunda İnsanlık, bilim ve dinin bile birbiri ile uyumlu olarak yaradılışı açıkladığı, hayli ilerlemiş bilim sayesinde yüksek teknolojilere sahip olduğu söylenen Mu ve Atlantis Uygarlıkları’ndan sonra ezoterik simgeleri anlayamayıp, simgenin içrek anlamına değil de simgenin kendisine tapınmış, ezoterizm’deki “vakkalar alemi’nde” kullanılan kişileri putlaştırmış. Ve bu inançlara öyle sıkı sıkı bağlanmışlar ki, Hz. İsa’yı sonraki nesillere kendi inançlarına göre anlatmışlar…
Son yılların popüler kitabı da bu konuya değinmişti; Da Vinci Şifresi’nde “ Mona L’isa” tablosunun adının, “Amon ve İsis” adlı Mısır Tanrı ve Tanrıçaları’nın diyagramını gösterdiği anlatılmıştı; buna göre bu gizli bir inancı anlatıyordu.(14) Bu simgeciliğe göre:
“ Baba”: Tüm varlıkların içinden çıktığı “ Aktif Eril İlke ( Eril Ateş)” ( Amon-Ra/ Osiris)
“Anne”: Hayatı bahşeden aktif-eril ilke, ortaya çıkışı ile beraber karşıtını doğurur; hayatın kendisinden oluşumunu sağlayan “Pasif Dişil İlke” (İsis)
“ Çocuk” : Eril güç, doğurgan dişil gücü gebe bırakır ve bundan çocuk doğar; evren ortaya çıkar. ( Horus)
Bu inanışı daha sonra daha ayrıntılı olarak Pisagorculuk ve Oğuzculuğu karşılaştırdığımız bölümde göreceğiz.
Oğuz Söylencesi’nde de “ Vakkalar Alemi” aşamasında kullanılan “ evlilik” simgeciliği kullanılmıştı:
“Günlerden bir gün Oğuz Kağan Tanrıya yalvarırken karanlık bastı.
Gökten bir gök ışık indi. Güneşten ve aydan daha parlaktı.
Bu ışığın içinde alnında kutup yıldızı gibi parlak bir ben bulunan çok güzel bir kız duruyordu.
Bu kız gülünce gök tanrı da gülüyor, kız ağlayınca gök tanrı da ağlıyordu. Oğuz bu kızı sevdi ve bu kızla evlendi.
Günler ve gecelerden sonra bu kız üç oğlan çocuk doğurdu. Çocuklara Gün, Ay ve Yıldız isimlerini verdiler.”
***
“Oğuz ormanda ava çıktığı günlerden birinde göl ortasında bir ağaç gördü.
Ağacın kovuğunda gözü gökten daha gök, saçı ırmak gibi dalgalı, inci gibi dişli bir kız oturuyordu.
Yeryüzü halkı bu kızın güzelliğini görse dayanamaz ölüyoruz derlerdi. Oğuz bu kıza aşık oldu ve onunla evlendi.
Günlerden gecelerden sonra Oğuz’un bu kızdan da üç oğlu oldu. Bu çocuklara Gök, Dağ ve Deniz isimlerini koydular.”
Oğuz( Oklar)/ Ruhlar : Ata/Baba
Göğün Kızı : Eş/ Anne
Yer-su Kızı : Eş/ Anne
Gün, Ay, Yıldız : Oğul
Gök, Dağ, Deniz : Oğul
Oğuz Söylencesi’ndeki Evren’in ortaya çıkışını anlatan simgecilikle, Mısır Simgeciliği’nin farklı olduğunu da böylece görüyoruz.
Mısır Ezoterizmi’nde Baba; Aktif Eril İlke, Eş ( Anne) ise karşıtı Pasif Dişil İlke
Oğuz Ezoterizmi’nde ise Oğuz ( Oklar), Ruhlar’ı simgeliyor ve bu nedenle cinsiyetsiz; eril ya da dişil değil ama İlahi bir ilke.
Mısır Ezoterizm’inde, Baba ( Aktif Eril İlke) ile Anne’nin( Pasif Dişil İlke) evliliği ile Evren ortaya çıkıyor. Oğuzculuk’ta ise Ruhlar’ın Göğün Kızı yani Eril İlke ile Yer-su Kızı yani Dişil İlke ile yaptığı evliliklerle Evren ortaya çıkıyor.
Zira Oğuz’un ilk eşi ile evlenip, çocuk sahibi olması ile “ Güneş, Ay ve Yıldız” gibi uzay ile ilgili gök cisimleri ortaya çıkıyor, ikinci eşi ile çocuk sahibi olunca da “ Gök ( Atmosfer), Dağ, Deniz” gibi dünya ile ilgili unsurlar ortaya çıkıyor.
Okültizm’in Üçlü İlkesi’ndeki “ İlkeler Âlemi’ni” tekrar hatırlayalım:
” Taç, Bilgelik ve Akla gerek duyar.”
“Taç” dengedir; “Bilgelik” pasif, negatif; “Akıl” ise aktif ve pozitiftir.
Mısır Ezoterizm’inde:
Baba : Aktif, Akıl, Eril
Anne/Eş : Pasif, Bilgelik, Dişil
Oğul : Taç, Denge, Nötr
Oğuz Ezoterizmi’nde:
Baba : Cinsiyetsiz ( Ruhlar/ Oğuz)
İlk Eş/Anne : Eril ( Gök / Göğün Kızı)
Oğullar : Eril ve Dişil, Gök ile ilgili cisimler ( Gün-eş, Ay, Yıldız)
İkinci Eş/Anne : Dişil, ( Yer / Yer-Su Kızı)
Oğullar : Eril ve Dişil, Yer ile ilgili cisimler ( Gök, Dağ, Deniz)
Torunlar : Kişioğlu, Erkek ve Kadın
“ Kız oğlan kız” örneğinde olduğu gibi “oğlan” eski Türkçe’de, bugün ki gibi erkek çocuk anlamına gelmez, sadece çocuk anlamına gelirdi.
Geçen yazıda Oğuz ile Göğün Kızı ve Yer-Su Kızı ile evlenmeden önce “ Maddi Evren’in” olmadığını, maddi evrenin evlilikten doğan çocuklarla ortaya çıktığını işaret ederek, “ Göğün Kızı” simgesindeki “ Gök’ün”, “ Astral Evren’i”, “ Yer-Su Kızı’ndaki”, “ Yer-Su’nun”, “ Astral Dünya’yı” simgelediğini söylemiştim.
Buna göre “ İlk Eş ve İkinci Eş” yani” Gök ve Yer-Su”, Fizik Evren var olmadan önceki Astral Evren’e ait olan “ Eril ve Dişil Enerjileri” simgeliyor. “ İlahi Evren, Astral Evren ve Fizik Evren” üçlüsü de yine bir “ okült üçlü ilkedir.”
Geçen yazıdaki Astral Evren ile ilgili alıntıyı hatırlayalım:
“Okültizm’de “ üçlü birlikler” önemlidir ve de evren “üç tür alemden “oluşmuştur.
Buna “ üçlü ilke” denir. ( 15)
1 – İlâhî Âlem (Ruh Plânı).
2 – Astral Âlem (Astral Plân).
3 – Fizik Âlem (Fizik Plân).
Bu üçlü birliği açıklayan klasik bir örnekle devam edelim.
Astral Alem ve Fotoğraf Benzetmesi:
-Okültistlerce, Astral Alem, negatif bir plân kabul edilir; astral alemde fizik âlemde bulunan her şeyin negatif bir kalıbı ve klişesi vardır.
-Bu tıpkı fotoğraf çekerken elimizde bulunan negatif klişe gibidir.
-Fotoğraf çekerken önce hakiki bir manzara; sonra negatif klişe; nihayet bu klişe vasıtası
ile elde ettiğimiz resim.” (16)
– Fotoğrafı çekilecek olan manzaradan kasıt, İlahi Alem’den südur edecek ( yayılacak)
olan İlke’dir; negatif klişe burada bu İlke’nin astraldeki yansımasıdır ve elde edilen de
bu İlke’nin fizik planda gerçekleştirilmesinin simgesidir.” (17 )
Oğuzlar ( Ruhlar), Astral Evren ile ilişkiye geçince Astral’deki negatif kalıplar ve klişeleri kullanarak, Fizik Evren’i ortaya çıkarmışlar. Diğer yandan buradaki Oğuz ( Oklar) ile simgelenen Ruhlar sadece biz dünya ruhlarını kapsamaz. Burada Oğuz, sadece dünya üzerinde yaşayan insan ruhlarını değil, Tanrı tarafından yaratılmış tüm ruhları kapsar. Böylece Oğuz Söylencesi’ne göre evrende, çeşitli planlarda bizden başka uygarlıklar olduğunu da anlıyoruz.
Alıntıdan önce üst tarafta ortaya koyduğumuz tabloya göre Oğuzlar’ın üçlü ilkesi şöyle olabilir:
Taç : Oğuz ( Oklar); Ruhlar, Uyum, Yin-yang enerjilerinde Denge,
Cinsiyetsiz
Akıl – Bilgelik : Göğün Kızı; Aktif, pozitif, Eril, Astral Evren, Yer-Su Kızı; Pasif, negatif, Dişil, Astral Dünya
Asa : Oğullar; Ruhsal Aydınlanma, Nefse Hakimiyet, Dişil ve Eril, Fizik Evren ve Fizik Dünya
Burada tekammül ettikçe işlev kazanan Taç Şakrası’na (18) bakalım:
“ Ruhsal yönden mükemmelleşmiş, aydınlanmış, uyanık şuurlu varlıklarda gelişmiştir. Bu şakra evrensel düzene göre insanı yönlendirir. Taç Şakrası, bizi oluşturan manevi varlıklarımız arasındaki dengeyi sağlar. Özellikle pozitif ve negatif yanlarımızı dengeler. Varlığın bütün gizil-gücü bu merkezde yerleşmiştir.”
Taç Şakrası “ Akıl ve Bilgeliğin” simgeleri olan pozitif ve negatif yanları dengeliyor. Üstteki üçlü ilkede de Taç, “ Akıl ve Bilgeliği” yani Ruhlar, pozitif ve negatif yanları düzenliyor, denge ve uyum getiriyor.
Asa , kılıç ve ejder ( Ejderha, Yılan: İnsan Nefsi; Yedi Başlı ejderha: Yedi Şakra) gibi kişinin nefsi ile ilgilidir. Ya da Ergün Arıkdal’ın deyimi ile karmik tortulardır.(19) Kişi, nefsine ne kadar hakim olursa o kadar arınır. Kişi nefsine hakim olduğunda nefsi, O’nu değil, O, nefsini yönetir; ejderhayı öldürür ve asayı, kılıcı eline alır.
Bu üçlü ilkeyi bir araya getiren Ruhlar yani Oğuzlardır ve bu ruhların içinden çıktığı kaynak ise İlahi Evren’dir.
Buna göre Oğuzculuk’taki, “Baba, Ana, Oğul” üçlü ilkesi, Mısır Ezoterizm’inde olduğu gibi birebir “ Eril, Dişil, Nötr” enerjileri simgelememektedir.
Evlilik ve dolayısı ile ana-baba-çocuk üçlemesi ile anlatılacak bir metafizik öğretide babayı simgeleyen Oğuz’un, “ Ruhlar” anlamına gelmesi ve “ eril ve dişil” enerjilerin astral alanda doğduğunun simgelenmesi “ kadın ya da erkeğin üstün olmadığı, tüm insanların özünün ruh olduğu ve ruhların hepsinin eşit olduğunu” anlatır.
Bu kısma birazdan Pisagorculuk karşılaştırması yaptığım bölümde tekrar değineceğim. Ama önce Oğuzculuk ve I Ching arasındaki bağları göstereceğim.
I CHİNG VE OĞUZ SÖYLENCESİ’NDEKİ BENZERLİK; PA KUA
I Ching’te de yin-yang güçlerinden doğan görünümlere “Pa Kua” denir. Hatırlarsanız, Oğuzculukta da, Oğuz’un Gök ve Yer-Su kızları ile evliliğinden yani Ruhların, yin-yang güçleri ile ilişkisinden de fizik evreni oluşturan “ görünümler” ortaya çıkmıştı.
Pa Kua, sekiz triagramdan oluşur ve her bir triagram doğaya ait birer simge oluşturur.
Tahmin edin bakalım bu sekiz triagram nasıl simgeleştirilmiştir?
“ Baba, Anne, üç kız ve üç oğul”!
Evet, Oğuz Söylencesi’nde kullanılan “ baba, iki anne ve çocuklar” yöntemi ile aynı ama arada inanış farklarından doğan yorum farkları var. Şimdi yapacağım alıntıda bu yorum farkını göreceksiniz.
“…I Ching’de her çizgi, yin veya yang ifadesidir. Bunlar yin-yang felsefesiyle açıklanan kavramların niteliklerini üstlerinde taşırlar.
Birbirini tamamlayıcı kutupların ifadesi olan bu dualiteden(ikilikten), dört adet bigram(ikili çizgi) çıkar. Dört adet bigramın türetilmesinden ise ile toplam sekiz adet triagram(üçlü çizgi) elde edilir.
Bu sekiz triagramın hepsine birlikte “pa kua” adı verilir. Pa Kua, yin-yang güçlerinden fışkıran görünümler anlamındadır…”
“…Pa Kua’daki sekiz triagramın her biri doğaya ait birer simge içerir. Doğa olayları, I Ching felsesinde ilk sıradadır …
…Nitelik açısından, her triagram, ya yin ya da yang özelliktedir. Bunun yanı sıra her triagram, kendisine özgü güçleri temsil ederek, pa kua bütünlüğü içinde yerini alır. Ayrıca sekiz triagram anne, baba, 3 erkek evlat, 3 kız evlattan oluşan sekiz kişilik bir aile olarak da tanımlanır.
CHIEN – Gök- Baba
KUN – Yer-Anne
CHEN – Gök Gürültüsü, Büyük oğul
KAN – Su-Ortanca oğul
KEN – Dağ, Küçük oğul
SUN – Yel, Büyük kız
Lİ – Ateş, Ortanca kız
TUİ – Göl, Küçük kız…” (20)
Görüldüğü üzere I Ching’te, yin-yang güçlerinden doğan görünümler, doğaya ait simgeleri içeriyor. Oğuzculukta ise tüm evreni kapsıyor.
Şimdi konuyu daha anlaşılır hale getirelim.
- · Oğuzculuk ve I Ching’te Ezoterik simgecilikteki “ Vakkalar Alemi/ Olaylar Evreni” ilkesine uygun olarak, ezoterik anlatım için “ aile” simgeciliği kullanılıyor.
- · Oğuzculuk’taki, aile simgeciliğinde , aile “ Baba, İki Anne/Eş, Altı Oğul’dan” yani toplam “Dokuz ( 9) kişiden oluşuyor.
- · I Ching’te ki aile simgeciliği’nde, aile “ Baba, Anne, Üç Oğul, Üç Kız’dan” yani “ Sekiz(8) “ kişiden oluşuyor.
- · Oğuzculuk’ta “ görünümler” , fizik evren ve fizik dünyayı kapsıyor.
- · I Ching’te, “ görünümler” , dünya odaklı diyebileceğimiz doğa güçlerini kapsıyor.
- · I Ching, Mısırcı ve Pisagorcu Üçleme’de olduğu gibi “ Anne- Baba” yani “Eril- Dişil “ güçlerin birleşimi ile doğayı açıklıyor. Bunu da Yin-yang güçlerinden fışkıran görünümler anlamına gelen ve her biri doğayla ilgili sekiz simgesi olan Pa Kua’nın tanımında görüyoruz. Mısırcı ve Pisagorcu anlayışta da “ ana-baba ve çocuk” ile anlatılan benzer bir metafizik öğreti vardır.
- · Oğuzculuk, her şeyin başlangıcına “Tanrı’yı ve yaradılışın başlangıcına da Bireysel Ruhların doğuşunu” yerleştirdiği için, Atalarımız tarafından “ Dokuz kişiden oluşan bir aile” ile simgelenmiştir.
- · I Ching’teki yaradılış anlayışına bakmak için ise Taoculuğu esas almamız gerekiyor. Buna göre başlangıçta “ mutlak boşluk” denilen “ Wu Ji” vardır.
Wu Ji’den ilk ilke olarak “ Çi” ( Ki) ortaya çıkıyor , “ Çi’yi” ise bir alıntı ile açıklayalım:
“… Qi”, dalgalar ve atom-altı parçacıklardan, yıldızlara ve gezegenlere kadar tüm hareketin özünde yatan kuvvettir. Qi dünya sistemlerini yaratan, sürekli kılan ve yok eden güçtür. Her şey Qi ‘den tezahür eder, Qi ‘nin bir formu olarak var olur ve Qi ‘ye döner..
… Atomları, molekülleri, bedenimizi, dünyayı, güneş sistemini, her şeyi, bir arada tutan Qi’nin etkinliğidir. Qi ‘nin kalıbı eskidiğinde ölüm gerçekleşir, yaşam gücü çekilir, binalar yıkılır, keskin değişimler yaşanır…” ( 21 )
Ve ” Çi “ ortaya çıkar çıkmaz da “ Yin-yang” olarak deviniyor. Bu “ Çi” enerjisinin karşıt enerjilere bölünerek, hareket ettiğini gösterir.
I Ching te, “ Mutlak Boşluk” denilen “ Wu Ji” ilkesine sanırım İlahi bir anlam yüklenmiyor, bu nedenle Wu Ji’den ilk ilke olarak “ nefes, hava, rüzgar, enerji” anlamlarına gelen “ Çi (ki)” ortaya çıkıyor. Oğuzculuk’ta ise ilk ilke “ Bireysel Ruhlar’dır.” Yine “Çi” enerjisi ortaya çıkar çıkmaz, yin-yang olarak harekete geçerken, “ Oğuz/ Oklar, Ruhlar” ortaya çıktığında ise “ yin-yang” enerjilerini dengeleyip, fizik evreni yaratıyorlar.
Bazı yerlerde “ nefes, benzetmesinden hareketle Çi’yi Ruh ile eş tutan yorumlar okumama rağmen, bu konuda ikna olmadım. Kavramlar birbirine karışıyor gibi geldi bana. Çi ( Ki) daha çok evrenin her yerinde bulunan Tanrısal Yaşam Gücünü kapsarken, Ruh daha ziyade Tanrı’nın yarattığı varlıkları kapsıyor. Evrendeki her nesnede ve varlıkta “ Çi” denilen yaşamsal enerji olabilir, ama ruhlar sadece varlıklara özgüdür. Ruh’un olduğu yerde bilinç vardır. Belki bu nedenle Oğuzculuk’ta ayrıca “Çi” enerjisini karşılayacak bir simge kullanılmamış, onun yerine “ Çi’yi” ortaya çıkaran “ yin-yang” enerjileri kullanılmıştı.
Buna bir sebep de, Oğuzculukta, Yin-Yang enerjilerin dolayısı ile “ Çi” enerjisinin doğuş yeri olarak Astral Evren olduğu bilgisini gösterebiliriz. Buna göre “ Çi” yani “ Yin-yang”, Astral Evren ile ilgili iken Ruhlar ( Oğuz), İlahi Evren ile ilgilidir.
Özetle Wu Ji’den, Ruha karşılık gelmeyen astral evren kökenli bir yaşam enerjisi diyebileceğimiz “ Çi” doğuyor, “ Çi” hemen sonrasında “ yin-yang” yani “ eri-dişil güçler” olarak evreni oluşturuyor.
Buna göre Oğuzculuk’taki “ Tanrı, İlahi Evren ve Tanrı’nın yarattığı Ruhlar” inanışını, Taoculuk’ta ve I Ching’te göremiyoruz. Bu açıdan Mısır ve Pisagorcu Metafizik Öğretiler ile benzeşiyorlar.
- · Tüm bu karşılaştırmalar sonucundaki düşüncem, I Ching’te de Oğuzculuğa benzer biçimde “ Altı Çocuklu” bir aile simgeciliği kullanılmasını da göz önünde tutarsak, I Ching’in ve Taoculuğu’n, Oğuzculuğun yani Oğuz Metafizik Öğretisi’nin yozlaşmış hali olduğudur. Oğuzcu metafizik düşünce, ustalıkla dönüştürüldüğü ezoterik söylence biçimi sayesinde saf bir biçimde bugüne kadar gelebilmiş ancak Taocu anlayışta Ruh ve Tanrı merkezli inanış, zaman içerisinde dışlanmış, bu açıdan da Mısırcı ve Pisagorcu inançlara benziyor.
Burada kast ettiğim sadece her bedenin bir ruhu olduğu değil, aynı zamanda Bireysel Ruh’un, Eril ve Dişil İlke’den ( Yin-Yang) önce var olduğu ve bireysel ruhları var eden bir Tanrı olduğudur. Tanrı ve Ruhlar ne eril ne de dişildir. Tanrı ise hem yokluğun hem varlığın üzerinde bir kavramdır. Böyle bir inanışta Tanrı, herhangi bir sayı ile ya da ilke açıklanamaz, yorumlanamaz.
Ama hem Pisagorcu ve Mısırcı ( Şu meşhur Firavunların Dini) simgecilikte hem de Taoculuk’ta gördüğüm kadarı ile “ enerji” ve “ ruh” bağlantısı kuruluyor. Taoculuk’taki Wu Ji’den, ilk ilke olarak Çi enerjisinin doğup, dişil ve eril ( yin-yang) enerjiler olarak evreni ve dolayısı ile ruhları ortaya çıkarması gibi Pisagorcu ve Mısırcı anlayışta da Eril ve Dişil İlkelerden evren ve dolayısı ile ruhlar ortaya çıkıyor. Konuya Pisagorculuk bölümünde devam edeceğim.
Ama önce Ying-Yang simgeciliği, Oğuz Han Söylencesi’nde nasıl kullanılmıştı, özetle bir daha bakalım.
YİN-YANG UYUMU’NUN SÖYLENCEDE KULLANILMASI
Oğuz Han Söylencesi’nde ezoterik simgeler olduğunu tespit etmeme sebep olan ilk simgecilik, geçen yazıda gösterdiğim Yin-Yang simgeciliği idi. Şimdi söylencedeki Yin-yang simgeciliğine uygun olan unsurlara özetle bakalım ( ayrıntılı hali önceki yazıda gösterilmişti).
Bozoklar: Yang: Hareketli yay, sağ, altın tavuk, ak, gün/güneş, gök
(Bozok adını alan Gün, Ay ve Yıldızlar Hanlar, güneşin doğduğu tarafa gidiyorlardı)
(Bozoklar, “gökten inen ışıktan” ortaya çıkan kızın soyundan gelmekteler)
Üçoklar: Yin : (yay tarafından) Fırlatılmayı bekleyen ok, sol, gümüş, kara, gece/ay
(Üçok adını alan Gök, Dağ ve Deniz Hanlar ise gece tarafına gidiyorlardı.)
(Üçoklar , “yer-su ruhlarından yani göl ortasındaki ağaç kovuğunda bulunan kızın “ soyundan gelmekteler)
Burada renkler yin-yang simgeciliğine uygun biçimde Ak, Yin ve kara rengi de Yang olarak ayrılmıştır. Ama Türklerde renklerin yönlere göre de bir dağılımı vardır.
Hun İmparatoru Mete Han’ın Peteng Kuşatması’ndaatlar renklere göre ayrılmıştı:
“Mete Han ordusunu at renklerine göre düzenlemişti:
Doğuda kır( yeşil), güneyde doru( kızıl gövdeli), batıda ak, kuzeyde yağız atlar yer almıştı.”
Bugünde gerek Cevdet Türkay’ın (22) arşiv çalışmalarına gerekse diğer arşiv çalışmaları ile toponimlere(23) baktığımızda, bir Türk Boyu’nun arşivlerde “ Ak, Kara, Kızıl, Gök, Sarı” adları ile ayrı ayrı anıldığını görebiliyoruz. Örneklerle açıklamak gerekirse:
Arşiv kitaplarında gördüğüm bazı Türkmen-Yörük Aşiretleri’nden örnek verirsek:
Keçili, Karakeçili, Akkeçili, Sarıkeçili, Kızılkeçili
Velili, Gökvelili, Karavelili, Kızılvelili, Akvelili
Konuyu açıklayıcı bir alıntı yapalım:
“…Türk tarihinin muhtelif devrelerinde renklerin yönleri ifade etmek için kullanıldığını biliyoruz. Dört yönün her birisi ayrı renk ile şekillenmiştir. Bunlardan kara=kuzey, kızıl=güney,gök=doğu, ak=batı olarak kullanılır.
Bin yıl önce Anadolu’yu fetheden Türkler, Türkiye’nin kuzeyindeki denizi Kara-Deniz, batısındakini Ak-Deniz, güneyindekini Kızıl-Deniz şeklinde isimlendirmiş, fakat doğuda bu isimle adlandırılacak deniz bulunmadığı için büyükçe bir gölün adını da Gökçe-Göl olarak tanımlamışlardır.
Bundan başka Orkun kitabelerinde devlet adı Türk Kağanlığı şeklinde geçmekte iken, bir yerde Kök Türk ibaresine rastlanır. Bu ise devletin doğu kanadını belirtmek için kullanılmıştır. Yine bilindiği üzere, Hun Devleti’nin batıdaki bölümünün adı Ak-Hun biçiminde ifade edilmekteydi. Avrupa’ya giren Hunlar da, Kuzey Hunlarının devamı olmaları hasebiyle Macar kaynaklarında Kara-Hunlar olarak bilinirler. Osmanlı tarihinde Bogdan’ın kuzeyi ifade edilmek istendiği zaman Kara-Bogdan şeklinde söylenmiştir…”(24)
Alıntının yapıldığı makalenin devamında Sarı renginin de merkezi ifade ettiği yazılıdır.
Buna göre Türklerde renkler ve yönler:
Ak: Batı, Kara: Kuzey, Kızıl( Kırmızı, Al): Güney, Gök/ Yeşil: Doğu, Sarı: Merkez
Mete Han’ın atları da bu yön-renk simgeciliğine göre düzenlenmişti. Mete Han’ın ( M.Ö. 209-174), diğer bir özelliği 10 luk düzeninde sistematik bir ordu kurmuş olmasıdır (25) ki o günden bu yana Türk Ordusu aynı düzeni korumuştur, bu nedenle de TSK kuruluşunu M.Ö. 209 kabul eder.
Metehan orduyu, on, yüz, bin ve tümen (onbin) sayı düzenine göre ayırmıştı:
“…Lao Tse’ nin ( M.Ö.500) kaos formülü şu cümleyle başlar:
Tao bir “Bir” oluşturur.
Bu “Bir”, bir “İki” oluşturur.
Bu “İki”, bir “üç” oluşturur.
Bu “Üç”, on bin şey oluşturur…” (26)
Lao Tse ile yakın bir coğafyada yaşayan Mete Han’da orduyu ilginçtir bu kaos formülündeki gibi “ onbin” üst sınırı ile düzenlemişti.
OĞUZCULUK VE FİSAGORCULUK KARŞILAŞTIRMASI
PİSAGORCULUK:
“Sayılar Evrene Hükmeder”
Pisagor
Pisagorculukta evrenin temel ilkesi “ Sayılar, Uyum ve Müziktir.” Evrendeki her şey sayılardan türemiştir ve yine ona dönecektir… Sayılar olmadan hiçbir şey kavranamaz ve bilinemez. Nesnelerin özünü bizlere açıklayan sayılardır. Bu nedenle sayılar “ en bilgedir.” (27-ı)
Bir (1- Monad):
Temel Sayı, sayıların ve varlıkların sonsuz dizisi Bir’den çıkar.
Pisagorculukta “ Bir” sayısı iki türlü yorumlanır.
İlki Tanrı ve Evren anlamında olan Bir’dir:
Bütün sayılar dolayısı ile de varlıklar zincirinin içinden çıktığı ve sonuç olarak ta onları içeren, kuşatan “ Mutlak Bir”. Bütün varlıkların içinden çıktığı değişmez ve ebedi kaynağı.
Kendi içinde hareketsiz duran zekayı simgeler.
Diğer yorumda ise yaratılmış Bir’dir:
Sayılar dizisinin ilki, çokluğa karşıt olan Bir. ( 27-ıı)
Bir’in bu yorumu Bir’i, eril güç olarak ortaya koyar. Zira karşıtı olan ikilik, dişildir.
Cihangir Gener’in (28-ı) Pisagorculukla ilgili verdiği bilgilere göre ise aynı zamanda tüm varlıkların içinden çıktığı Eril Ateş ve İlahi Akıl’dır(Hikmet). Eril olan Bir ( Monad) hem Tanrı’nın hem insanın simgesidir. Buna göre Bir hem makrokozmosu hem mikrokozmosu barındırır.
İki ( 2-Diyad- Dualite/İkilik) :
Dişiliği ve doğanın bu dişilikten geldiğini ifade eder. Dişil Su.
İkilikleri ve dolayısı ile zıtlıkları da ifade eder; Dişil-eril, ak-kara, sıcak-soğuk…vb
Zıtlar’ın Birliği; bölünmez öz ile bölünebilir cevher.
Hayatı bahşeden aktif eril ilke ile hayatın oluşumunu sağlayan pasif dişil ilke
Osiris-İsis ya da Da Vinci’deki Mona L’isa diyagramı ile gösterilen Amon-Ra-İsis
Hikmetten doğan fikir. ( 28-ıı)
Diğer bir kaynakta ise Üç ve Üçgen, Fikir’i simgeler.
Üç (3-Triad- Trinite/Üçleme):
Eril güç, doğurgan dişil gücü gebe bırakır ve bundan evren doğar.
1+2=3, Triad, Üçgen
Hikmetten çıkan fikirle oluşan eser. Osiris ile İsis’in oğlu Horus’u yani ilâhî kelâmı temsil eder. . ( 28-ııı)
Dört ( 4 – Tetrad):
Dört sayısı, “tetrad”, sonsuzluğun ve ölümsüzlüğün sembolü olup, kare ile gösterilir. Kainatı kaos’dan düzene geçiren dört temel gücü; ateş, su, toprak ve hava’yı temsil eder. . ( 28-ıv)
OĞUZCULUK:
Oğuz/ Oklar : Ruhlar
Gök/ Evren : Astral Alem
Yer-Su / Dünya : Astral Dünya
Oğullar (Oğuz + Göğün Kızı ) : Fizik Evren ( Güneş-Ay-Yıldız)
Oğullar (Oğuz +Yer-Su Kızı ) :Fizik Dünya (Gök /hava – Dağ/toprak – Deniz/su )
Torunlar : Kişioğlu ( İnsanlık)
Geçen seferki tablodan “ Yay’ı” çıkıyoruz, çünkü evlilik olayı ile simgelenen ezoterik anlatımda “ Yay” simgesi yok, sadece üstteki simgeler var.
Buna göre:
Oğuz Han (1), iki eş (2) ile evleniyor, her bir eşten üçer çocuğu (3) ve de her bir çocuktan dörder torunu (4) oluyor.
Oğuz Kağan ( Koca) ( 1) + Eş ( Karı) ( 2) + Çocuk ( 3) + Torun ( 4)
Oğuz/Oklar : Bir (1) : Kişi Ruhları, İlahi Evren
Eş : İki (2) : Astral Evren ( ve Astral Dünya)
Oğul : Üç (3) : Fizik Evren ( ve Fizik Dünya)
Torun :Dört (4) : Kişioğulları ( İnsanlık)
Peki Oğuz yani Oklar ile simgelenen Ruhlar nerden gelmişti, nasıl var olmuştu?
Pisagorculukta “Bütün varlıkların içinden çıktığı değişmez ve ebedi kaynağı” Bir ile yani “ Monad” ile gösteriyorlardı:
“Tüm varlıkların içinden çıktığı Eril Ateş ve İlahi Akıl’dır(Hikmet). Eril olan Bir ( Monad) hem Tanrı’nın hem insanın simgesidir”
Ama Pisagorculuk’ta “ Bir”, bir yoruma göre tüm varlıkların içinden çıktığı Eril Ateş İlkesi iken, Oğuzculuk’ta ise “ Bir”, Yin-Yang enerjileri bünyesinde toplayarak ( Oğuz , göğün ve yerin kız ile evlenmişti) fizik evrenin doğumunu sağlayan Ruhlar idi.
Bu durumda Ruhlar, “ Bir” olduğuna göre Ruhlar’ın ve Ruhlar’ın temas ederek , fizik evrenin doğmasını sağladıkları astral evrenin yani tüm varlıkların ve tüm evrenin içinden çıktığı kaynak “ Sıfır/0” ile simgeleniyor.
SIFIR (0):
Hint Ezoterizmi’nden bakarsak :
a-) : Shunya (29): Yokluk, Hiçlik, Boşluk
b-) Bindu(nokta)(30): Sıfır’ı simgeler. Görünür olmayan biçimiyle, yani görünüşler dünyasına dönüşmeden önceki haliyle evrenin simgesidir.
Bize dinimizdeki “ yoktan var olmayı” hatırlatır; yaratılanlar yani bizler, vardan var ederiz, Allah ise yoktan var eder.
Ancak burada, Hint Ezoterizmi’nde Shunya ve Bindu’daki hiçlik, yokluk kavramı Oğuzculuk için yeterli değildir. Zira “ Oğuz/ Oklar/ Ruhlar’ın” geldiği kaynağı açıklamaya yetmez.
Oklar’ın yani Ruhların geldiği kaynak “ Tanrı’dır. Tanrı, İlahi Evren’de, bireysel ruhları yaratmıştır. Bireysel Ruhlar, buradan, Tanrı’nın yaratması ile ok gibi önce astral evrene sonra ise fizik evrene yayılmıştır.
Oğuzculuk’taki “ Ok Simgesi’ne” göre, Oklar yani Ruhlar’ı bilinçli olarak Evren’e yayan bir güç olması gerekiyor ve tabii bu gücün, ruhlarımızı yarattığı bir evren de olması gerekiyor.
İşte Ruhlar yani Oğuz ( Oklar) , Bintu ile ifade edilen görünür olmayan evrenden yani İlahi Evren’den, önce Astral Evren’e geçmişler, burada Astral Bedenler edinerek, Fizik Evren’de fizik bedenlere bürünmüşlerdir:
Üçlü İlke’nin insan merkezli yorumunu geçen yazıda görmüştük:
“…
1. Fizik Beden
2. Astral Beden
3. Ruh (Espri)…”
Oğuz Han Söylencesi’ne göre Tanrı, kişioğlunu ve evrenleri böyle yaratmıştır.
İçinde bulunduğumuz evren, Ruhlarımızın geldiği kaynak olan İlahi Evren’den gelmiştir. Peki İlahi Evren nerden gelmiştir?
Bu bizlerin kavrayamadığı bir durumdur; Hiçlik, yokluk, boşluk, yoktan var oluş.
Buna göre:
Yokluk, Hiçlik : Sıfır (0) :Wu Ji, Shunya, Bintu; görünür olmayan evren,
yokluk, hiçlik
Oğuz/Oklar : Bir (1) : Kişi Ruhları, İlahi Evren
Eş : İki (2) : Astral Evren ( ve Dünya)
Oğul : Üç (3) : Fizik Evren ( ve Dünya)
Torun :Dört (4) : Kişioğulları ( İnsanlık)
Tanrı’nın her şeyi yoktan var etmesi ile beraber sırasıyla Ruhlar/ İlahi Evren, Astral Evren ve Fizik Evren ortaya çıkıyor ve sonucunda da ruhlar, tekamül için dünyaya doğuyorlar.
Sıfır (0) : Görünür olmayan evren, yokluk, hiçlik
Bir (1) : İlahi Evren, İlahi Birlik, Bireysel Ruh/ Ruhlar
İki (2) : Astral Evren, Astral Dünya, Yin-yang, Eril-Dişil Enerjiler
Üç (3) : Fizik Evren, Fizik Dünya, Üçlü İlke ( İlahi-Astral-Fizik)
Dört(4) : Kişioğulları
Aslında burada boşlukta kalabilecek bir nokta daha var. İlahi Evren’den ilahi bir ilke yayılmadığı sürece eğer Astral Evren’de hiçbirşey yok ise yani boşluk, hiçlik ve karanlık biçiminde ise Taoculuk ve ” Wu Ji ve Shunya” ile açıklanan “hiçlik, yokluk” hali bu hareketsizliği de anlatıyor olabilir. Bu durumda Bireysel Ruhlar da henüz yaratılmamıştır. Sadece Tanrı vardır. Bu yorumu da çağdaş Ruhçuluğu ( Spritualizm) inceleyip, ayrıca değerlendirmek gerekiyor. İşin ilginci Spritualizm ( Ruhçuluk) demekken Oğuzculuk da “ Ruhlarcılık” anlamına gelir tabii Oğuzculuk kavramını ben, yapay olarak ürettiğim için isim benzerliği sadece bir tesadüf. Ancak Oğuz Söylencesi’nde yer alan bu dini inanışa ancak bugünün Türkçesi ile Oğuzculuk adının uygun düştüğünü unutmamak gerekir.
Altta ki, iki sayı ise biri Türklerde kutsal olan, diğeri de tekamül sayısı diye bilenen iki sayıya dair tahmin.
Dokuz (9): Yer ve gök yaratılana kadar dokuz aşama var:
Oğuz Han (1), iki eş (2: Astral Evren, Dünya) ile evleniyor ve toplam altı (6: Güneş,Ay, Yıldız, Dağ, Deniz, Gök) çocuğu oluyor. Tüm bunların toplamı da: 1+2+6=9
Hamilelik, dokuz ay sürer ve bu dokuz ayın sonunda bir ruh, dünyaya bebek olarak gelir.
Kişioğlu’nun yeryüzünde doğumu da, yer ve göğün yaratılmasında olduğu gibi dokuz dönem sürüyor.
Otuzüç (33): Kişioğlunun yeryüzünde ortaya çıkışı
Oğuz Han (1), iki eş (2: Astral Evren-Dünya) ile evleniyor ve toplam altı (6: Güneş,Ay, Yıldız, Dağ, Deniz, Gök) çocuğu oluyor, her bir torunundan dörder torunu oluyor, yani toplam 24 torunu oluyor. 1+2+6+24= 33
33 sayısı, olgunluk ve kutsallık verilen bir sayıdır.
Öte yandan sayılar konusunda dikkatli olmak gerek, ezoterizm’de, sayılar aracı birer simgedir. Sayıları merkez alıp, buna göre birer inanç belirlemeye kalkmak ya da illa her bir sayının kutsal bir anlamı olacak diye bir anlayış geliştirmemek gerek.
Pisagorculuk ile Oğuzculuğu karşılaştırmaya devam edersek, Oğuz Han Söylencesi’ne göre Oğuzculuğun yaradılış anlayışı, Pisagorculuk ve Mısır Ezoterizmi gibi benzer ekollerin ” Aktif Eril İlke/ Baba Tanrı’sına” bağlayan inanışı reddetmektedir.
Oğuz Han Söylencesi’nde ki metafizik öğretiye göre, eril ya da dişil olmayan her şeyin üstünde, yokluğun da hiçliğin de sahibi olan Tanrı’nın, ruhları yaratması ile evren ortaya çıkmıştır. Tüm ruhlar ve dolayısı ile insanlar, kadın ya da erkek fark etmeksizin aynı öze sahiptir, birbiri ile eşittir. İnsanlar, ruhsal gelişimlerini tamamlamak için yeryüzüne doğmaktadır. Zaten, İlahi, Astral ve Fizik Evren üçlü ilkesinin söylencede kullanılmasından da Oğuzların tekrar-doğuş inancını kabul ettiklerini anlıyoruz.
Oğuz Söylencesi’nde Oklar ( Oğuz) ile simgelenen Ruhların, Astral ve Fizik Evren’den önce geldiği kaynak olan İlahi Evren ve tüm bu evrenleri ve varlıkları yaratan Tanrı’ya dair başkaca bir anlatım ise ne yazık ki yok ya da şimdilik fark edemedim. Öte yandan diğer Türk Söylenceleri’nden bu konuda faydalanılabilinir ama bu söylenceler de Oğuz Söylencesi ile aynı dönemde mi ortaya çıkmıştır bilemiyoruz. Zaman içerisinde yabancı unsurlar, farklı metafizik öğretiler söylenceleri değiştirmiş ya da yeni söylenceler ortaya çıkarmış olabilirler.
Söylencedeki tüm bu ezoterik simgelerin bize anlattıkları yine de kısıtlıdır. Zira bazı sorular açıkta kalmaktadır.
- · “ Yokluğun ve Varlığın” üstünde olan Tanrı için ne düşünüyorlardı?
- · Nedenini bilmediğimiz bir biçimde zamanların üstünde bir anda bireysel ruhlar yani kişioğlu neden yaratılmıştı?
- · Başka dünyalara inen ruhların, uygarlıkları hakkında ne düşünüyorlardı, örneğin hangi yıldız sistemlerinde kendileri gibi ruh sahibi varlıklar olduklarını düşünüyorlardı?
- · Kişioğlu bedeninde değil de farklı biçimlerde doğada bulunan ruhlar hakkında ne düşünüyorlardı?
- · Kişioğulları, tüm bu ruhsal gelişim için tekamül yasasına uygun biçimde tekrar tekrar doğduktan sonra, ok gibi hareket ederek geldikleri kaynağa ne zaman, ne için ve nasıl döneceklerdi?
- · Döndüklerinde ne olacaktı?
Burada Oğuzculuk ile aynı kökten geldiğini düşündüğüm Taoculuk’taki “ Tao” adının anlamını size bir alıntı ile hatırlatmak isterim;
“ …Çince bir kelime olan Tao (okunuşu ‘dow’), ‘yol, rota’ anlamına gelir. En genel anlamıyla bir şeyi yapma yöntemi veya bir hedefe giden yol demektir. Bir üst açılımda Tao, evrenin yolunu, her şeyin oluş biçimini ifade eder. Spiritüel bir sistem olarak ise Tao, zihnin ve gerçekliğin yaradılışsal niteliğini idrak etmenin ve doğanın değişimleriyle uyum içinde yaşamayı öğrenmenin yoludur. Bu yüzden Tao, bir ve bütün olarak, hem amaç, hem yol, hem de yolculuktur… “ ( 31 )
Bir kez daha Taoculuk ile Oğuzculuk örtüşüyor, zira Oklar (oğuz) yani Ruhlar da yaratıldıkları ve birer “ ok” gibi evrene yayıldıklarında belli bir rota ile bir yolculuğa çıkmışlardı. Sanırım Atalarımız bu nedenle rastgele gitmeyen ve yayından çıktığı zaman önceden belirlenmiş bir hedefe ilerleyen “Ok’u” simge olarak seçmiş olmalılar.
Lise çağında iken dedeme, “mensup olduğumuz Alevi Ocağı’nın kurucu seyyidi Şıh Delil’in nerden geldiğine” dair soru sorduğumda, bana “ Horasan’dan erenler bir “Ok” atmışlar, Hacı Bektaş’ın ardası ( halife) olan Şıh Delil de “Ok’un” Anadolu’da düştüğü köyde ocağı kurmuş” diye anlatmıştı. Aslında gerçekte böyle atılan bir ok yoktu. Zaten Horasan, bugün ki İran ve Afganistan’ın Nişabur ve Belh gibi birkaç şehrini kapsayan bir bölgedir, Türkmen ve Yörükler buradan Anadolu’ya göçmüşlerdir ve buradan atılan bir okun, Anadolu’ya düşmesi de doğal olarak beklenemez. Burada kast edilen Hacı Bektaş’ı Veli’nin ardası olan Şıh Delil’in kendine düşen görev gereğince Anadolu’ya göçtüğü. Burada Şıh Delil’i ok simgeliyor, okun düştüğü yer de Şıh Delil’in Anadolu’da Alevi-Bektaşiliği yayması için kendisine verilen bölge veya kendisinin Anadolu’ya geldiğinde karar kıldığı yer. İşte binlerce yıllık bu “Ok Simgeciliği’ni” dedemden daha lise çağında böyle duymuştum…
Ok simgesini çözerek başladığım yazı dizisini yine ok simgesine dair bir yorumla şimdilik son veriyorum. Aslında Oğuz Han Söylencesi’nde başka ezoterik simgeler de var ancak diğer ezoterik simgeleri bir başka bir yazıda inceleyeceğim
Bir sonraki yazı ise Türeyiş Söylencesi ( Ergenekon) ile ilgili olacak. Tarihi bir olayın Türeyiş Söylencesi ile ezoterik simgelere nasıl büründüğünü o yazıda göreceksiniz.
Kaynaklar:
1-)Ezoterizm/Sembolizm
http://www.bilyay.org.tr/default_ic.asp?kat=3
2-)Okültizm
http://www.bilyay.org.tr/sozluk.asp?index=o
3-)Okültizm- Tarih Boyunca Gizli İlimler- Ege Meta Yayınları, ( Syf 167-168)
4-) Beyaz Piramitler
http://www.crystalinks.com/pyramidchina.html
5-) Yonaguni Piramidi
http://www.morien-institute.org/yonaguni_schoch1.html
6-) James Churhward
http://www.egemeta.com/Trk/Categories/01_batik_uygarliklar.asp
7-) Türkler ve Sümerler, Muazzez İlmiye Çığ
http://muazzezcig.blogcu.com/sumer-dili-ile-turk-dili-karsilastirmasi_4330906.html
😎 Ziggurat
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ziggurat
9-) Tahsin Mayatepek, TDK Arşivi’ndeki yazışmaları
http://www.tdkkitaplik.org.tr/gun_dil.asp
10-) Kazım Mirşan
http://tr.wikipedia.org/wiki/Kaz%C4%B1m_Mir%C5%9Fan
11-) “Günümüzden 23 yüzyıl önce çölün altına döşenen su şebekesi: Karız kanalları”
http://www.burdurbirlik.org/haber_detay.asp?haber_id=891&yid=72
12-)Okült Simgecilik.
Okültizm- Tarih Boyunca Gizli İlimler- Ege Meta Yayınları, ( Syf 165)
13-) “ Noel; Işığa Özlem”, Dide Çivici, İndigo Dergisi, Eylül-Sayı 36
http://www.indigodergisi.com/didem_03_27.htm
14-) “Yılbaşı ve Noel mi; Mevlit Kandili veya Kutlu Doğum Haftası mı?”, Rıza Zelyut –Akşam Gazetesi.
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=103327,10,195&tarih=30.12.2007
15-) Zeitgeist The Movie ( Zeitgeist Belgeseli)
16-) Da Vinci Şifresi, Dan Brown
17-) Üçlü İlke
Ergün Arıkdal, Ansiklopedik Metapsişik Terimler Sözlüğü, Ruh ve Madde Yay. , (Syf 21-22)
18-) Astral Plan
Ergün Arıkdal, Ansiklopedik Metapsişik Terimler Sözlüğü, Ruh ve Madde Yay. , (Syf 21-22)
19-) Astral Plan
Okültizm/ Tarih Boyunca Gizli İlimler, Derleyen M. Reşat Güner, Ege Meta Yay.( Syf 68 )
20-) Taç Şakrası
Ergün Arıkdal, Ansiklopedik Metapsişik Terimler Sözlüğü, Ruh ve Madde Yay. , (Syf 201)
21-) Asa: Tortu, Ergün Arıkdal, Gizli Öğreticilik, Ruh ve Madde Yay. , (Syf 58)
22-) I – Ching, Ebru Dengiz
http://reikievi.com/index.php?option=com_content&task=view&id=50&Itemid=41
23-) “ Taocu Uygulamanın Temelleri”, J. Mackenzie Stewart, Çev. Güneş Davenport
http://www.hermetics.org/Taocu.html
24-) Başbakanlık Arşivi Belgeleri’ne Göre Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak Aşiret ve Cemaatlar,
İşarey Yay.
25-)Toponimi : Yer adlarını inceleyen bilim..
26-)Türk Kültüründe Renkler (Yörtürk Dergisi Sayı : 42),Prof. Dr. Mustafa Kafalı
http://www.yorturkvakfi.com/turkish/modules.php?name=YorturkVakfi&file=renk
27-) Büyük Hun İmp.
http://tr.wikipedia.org/wiki/B%C3%BCy%C3%BCk_Hun_Devleti
28-)Lao-Tzu ( Tao Te Ching) , “Taoizm”, Çev. Prof.Dr. Muhaddere N. Özerdim, 3. Baskı, A.Ü. D.T.C Fak. Yay. No:275 -1978
29-)Pythagoras, Bir Gizem Peygamberi, Say Yay.,Derman Bayladı, Syf. 79
30-)Antik Yunan Ezoterizmi, Cihangir Gener
https://www.derki.com/sayfalar7/yunan.html
31-) Sıfır ( Shunya)
Hint Uygarlığı’nın Sayısal Simgeler Sözlüğü, Tübitak, Georges Ifrah, Syf 163
32) Bindu:
Hint Uygarlığı’nın Sayısal Simgeler Sözlüğü, Tübitak, Georges Ifrah, Syf 36
33-) “ Taocu Uygulamanın Temelleri”, J. Mackenzie Stewart, Çev. Güneş Davenport