Bir antropolog ve Hıristiyan misyoneri olan Daniel Everett, 1977 yılında Amazon ormanlarının içerisine uzanır ve Piraha kabilesinin içine girer. Amacı bu “vahşi”lerin kalplerini dönüştürmek ve kendi inandığı tanrıya yöneltmektir. O yıllarda henüz 26 yaşında genç bir antropolog olarak Amazonların içinde kaybolmuş bu küçük kabileyle yaşamaya başladığında hayatının sonraki döneminin tümüyle değişeceğini tahmin bile etmemektedir. Ama sadece 400 kişi kalmış ve modern hayatın sunduklarına pek aldırış etmeden bildikleri şekilde yaşamayı seçen bu yerlilerin hayat felsefeleri onu öylesine etkileyip baştan çıkarır ki hem inancını hem misyonunu bırakarak tüm hayatını onları incelemeye adar.
Dünyanın en mutlu insanları
Yakın zamanda hazırladığı “Piraha Yerlilerinin Bilinmeyen Dünyası” kitabı ve “Mutluluğun Grameri” belgeseliyle Amazon yerlilerinden olan Piraha kabilesi ile geçirdiği yılları anlatan Amerikalı antropolog Daniel L. Everett, sadece ilkel bir kabileyi incelemiyor, mutluluğun sırlarını da ifşa ediyor. Çünkü onun 1977’den beri tüm yaşam ve kültürlerini incelemeye aldığı bu kabile anropologlara göre dünyanın en mutlu insanlarını barındırıyor. Bu kabilenin mutluluk sırlarını Everet’in kitabı ve belgeselinden öğreniyoruz. Daniel Everett’in Pirahalarla macerasını anlattığı kitap ve belgeselinde onları şöyle tanımlıyor: “Hiç bu kadar zorlu şartlarla karşı karşıya olan ama buna rağmen büyük bir incelik ve mutluluk içinde yaşayan insanlar görmemiştim”. Pirahalar’ı daha sonra ziyaret eden Amerikalı psikologlar da onunla hemfikir olduklarını şu sözlerle ifade ediyorlar: “Pirahaların gülerek ve gülümseyerek geçirdikleri zamanı incelediğimiz diğer topluluklarla karşılaştırırsak onların dünyanın en mutlu insanları olduğunu belirtmemiz gerekiyor”.
Everet ve psikolog dostlarını şaşırtan bir yaşama sevincine sahip olan bu kabile, Amazon’un derinliklerinde yaşayan ve dört yüz yerli ile yüzlerce yıldır değişmeden varlıklarını sürdüren bir topluluk. Brezilya’nın Porto Velho şehrine 400 km mesafede modern hayattan tamamen tecrit olmuş şekilde yaşayan Pirahalar’a en yakın kasabadan ulaşmak 4 günlük bir tekne seyahati gerektiriyor. Balıkçılık, avcılık, bitki ve Hindistan cevizi toplayarak hayatlarını sürdüren bu toplum bundan çok önceleri 1784’te misyonerler tarafından keşfedilmiş. Ardından sömürgeciler, tacirler ve kaçakçılarla tanışmışlar ancak her şeye rağmen sömürgeleşmeye direnip, modern hayatın kendilerine dayattıklarını benimsemişler. Yabancılar için çalışmayı ve maddi varlıklara sahip olmayı büyük ölçüde reddederek misyonerlerin çabaları, tacirlerin baştan çıkarmaları ve kaçakçıların tehditlerine rağmen kültür ve değerlerini korumayı seçmişler. Amazon’un diğer kabilelerinin aksine onlar kendilerine dış dünyadan sunulan araçların ve ormanda büyük kolaylık sağlayacak silahlara sahip olmanın büyüsüne kapılmamışlar. Tüccarların baştan çıkartıcı ürünlerine iltifat etmeyip, ellerinde var olanla yetinmeyi bırakmamışlar. Böylelikle hayatlarında var olan mutluluğun sırrını da başkalarının getirdikleriyle değiştirmemişler.
Mutluluğun anahtarı dillerinde
Onlarla 8 yıl sürekli yaşayan ve 30 yıldır üzerlerinde araştırmalar yapan Everett, en çok onların serbest yaşama şekillerinden etkilenmiş. Pirahalar’ın, zaruri ihtiyaçlarının gerektirdiğinden fazla çalışmayıp zamanlarının geri kalanını eğlenmeye, sohbete ve hayatın sunduklarından faydalanmaya ayırdıklarını görmüş. Aralarında ne hiyerarşi, ne de tören-teşrifat bulunmuyor. Hatta evlilikler için bile özel tören düzenlemiyorlar. Hayatlarını birleştirmeyi düşünen bir kadın ve erkek, beraber dört gün ormana çekiliyor ve böylelikle kabile onları meşru eş olarak kabul ediyor.
Pirahalar tam bir paylaşım toplumu. Elde edilen yiyecek kabile üyeleri arasında paylaşılıyor, engelliler ve yaşlılara topluluk tarafından bakılıyor. Öksüz ve yetim kalanlar da yine kabilenin diğer üyeleri tarafından bakılıyor. Çevreleriyle tam bir uyum içinde yaşayan Pirahalar, hayvanlardan ve ormanın barındırdığı tehditlerden de çekinmiyorlar. Hatta yılan ve timsahlar dahi onları korkutmuyor çünkü kimseye kötülük yapmadıkları gibi haşereleri yiyerek bir de faydalı oldukları düşünülüyor. Avladıkları hayvanların dışında diğerlerini incitmemek de bir diğer prensipleri.
Pirahaların bu özelliklerini tanıdıkça Everett, onların dillerine de yönelmiş ve onların mutluluğunun asıl anahtarını da bu dilde bulmuş. Çünkü onların dili Amazon’un olağanüstü tabiatının doğurduğu bir sesler, melodiler, ıslıklar manzumesi. Hiç yazılmayan ve yazılamayan bu dilde işin asıl ilginci geçmiş ve gelecek zaman yok. Sadece şimdiki zaman mevcut. Everett’a göre dilin bu özelliğinden dolayı Pirahalar ne geleceğin endişelerini ne de geçmişin elemlerini taşıyorlar. Böylece dillerine geçmiş ve geleceğe ait beklenti ve üzüntüleri almayan bu insanlar bunun da yardımıyla dünyanın en mutlu topluluğu olabiliyorlar. Ay, yıl, hafta gibi zaman döngülerini de tanımlamayan bu dil adeta zamansızlığın dili. Gelecek ayı anlatmak için “ay küçüldüğü zaman”, öğleni anlatmak için “büyük güneş”, akşamı ifade için “güneş toprağa değdiğinde”, “akşamı ifade için “güneş geceyi yediğinde gibi” tabirler kullanıyorlar. Yarın kelimesi de bulunmayan Piraha dilinde geleceği anlatmak için “şimdi değil” demek yeterli. Böylelikle zamanın insan üzerindeki baskısını bilmiyorlar. Pirahaların geçmişe ait kurucu mitleri de yok. Onlar için sadece gördükleri ve olan var. Zihinlerini çalıştıran dillerinde tüm bu zaman kavramları olmadığı için sadece anı yaşamak onlar için hayatın sıradan bir yönü oluyor.
Sayı yok kanaat var
Pirahaların mutluluğunun bir başka sırrı da yine dillerinde sayıların bulunmaması. Miktarları ifade için ancak “az balık”, “çok et” gibi kavramlar onlara yeterli. Sayıların ve miktarların sanal sınırlamalarından habersiz yaşadıkları için de kanaatkarlar. Anneler kaç çocukları olduğunu bilmeseler de, bu onların her bir çocuklarını tanımalarına ve isimlendirmelerine engel olmuyor.
Evrett’i hayran bırakan Pirahaların tonlamalara dayalı dili aynı zamanda ıslıkla, mırıltılarla ve melodilerle de iletişim aracı. Her notayı bir harf gibi kullanan Pirahalar, ıslıkla anlaşıyorlar. Sürekli doğayı dinledikleri ve taklit ettikleri için bu dillerine de yansımış. Bu sayede hayvanlarla bile iletişim kurabiliyorlar. Hayvan seslerini taklit ederek, maymunları uzaklaştırıp, kartalların kendilerine gelmesini sağlayabiliyorlar. Tüm bunları yıllarca arasında yaşadığı bu topluluk içinde bizzat deneyimleyen Everett’a göre bunlar ilkel olmak bir yana tam tersine dahiyane şeyler. Bentley Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren antropolog Daniel Everett içlerine girebilen tek yabancı olarak 30 yıldır incelediği bu topluluğun mutluluğunun sadece kendilerinde kalmadığını da belirtiyor ve şöyle diyor: “Pirahaların hayatı benim düşünme biçimimde devrim yaptı. Her şart altında mutlu olmayı öğretti”.