On bir dakika!

Ortalama bir çiftin sevişmek için harcadığı zaman bu. Başlangıçtan sona kadar. Buna ön sevişme de dâhil.

Çoğu zaman da pek de keyif almadan geçirilen on bir dakika.

Öyle saatlerce sabaha kadar sevişmek sadece romanlarda… Birbirini çok seven nadir çiftlerin hayatında bile sev-iş-me iki saati geçmez. Boşalmış çuval gibi serilir iki taraf da.

Ön sevişme yoksa sadece bir iki dakika daha yaygın.

Tıpkı şarkıda söylendiği gibi. “Sevmek bir ömür süreeer, sevişmek bir dakikaaaa!”

Tabii buna sevişmek denmez ama neyse. Bu tür mekanik cinsel ilişkiye, erkeğin kadın bedenini kullanarak yaptığı mastürbasyon diyebiliriz. Kadın bedeni bu kadar kısa süre içinde bırakın orgazm olmayı birazcık olsun haz bile duyamaz.

Çoğu uzun süreli evliliklerde sevgi kırıntıları da bitmişse ya da zaten hiç olmamışsa kadının keyif almadığı ama görev icabı katlandığı “seks yaşamı” bundan ibaret hale gelir.

Eh, erkeğin de pek keyif aldığı söylenemez. Tamam, en azından boşalmıştır ama bu sadece bedenin cinsel gerginliğinin sona erdiği anlamına gelir. Ruhlar gergin olmaya devam eder.

Uzun süreli ilişkilerin neredeyse yüzde doksanında cinsel ilişkiler düşük arzu seviyelerinde gerçekleşiyor.

Eğitimlerimizde evli ya da bekâr ayrımı yapmaksızın kadınlara soruyorum.

“Hiç orgazm oldunuz mu?”

“Galiba oldum” diyenlere şaşırmıyorum artık.

Erkekler bu soruya “Tabii ki oldum” diyor. Çünkü olduklarına son derece eminler.

Dünyada orgazmı bir kez olsun yaşamamış kadın ve erkek sayısı sanıldığından çok daha fazla.

Şimdi bu son cümleyle bağlantılı olarak çoğu kadının orgazmı yaşamadığını daha rahatlıkla kabul edebilirsiniz. Ama erkekler hemen itiraz edecektir.

Ben erkeklerin de çoğunun hiç orgazm yaşamadığını söylüyorum.

Çünkü çoğu erkek boşalma ile orgazmı karıştırıyor. Boşalmanın orgazm olduğunu sanıyor.

Birçok kadın bedeninde kıpırtılar olduğunda onu orgazm sanıyor; ta ki orgazmı tadana kadar. Kutuda hazır elma suyu içenin taze elmanın gerçek tadını bildiğini söylemesi gibi bir şey.

Orgazm oldun mu olursun. Burada galiba kelimesini kullanmazsın. Olduysan bilirsin. İliklerine kadar hissedersin.

Boşalma Uludağ’a tırmanmaksa orgazm Everest’e çıkmaktır.

Çoğumuz doyumlu cinselliğin ne olduğunu bilmiyoruz. Seks deyince aklımıza performans geliyor. Seks=Performans modeli.

İyi seks iyi performans demek.

Seksin amacının boşalmak olduğunu sanıyoruz.

Boşalma fiziksel bir olaydır. Rüyada da boşalabilirsin. Mastürbasyon yaparak da boşalabilirsin. Hayal ederek de boşalabilirsin. Porno film izleyerek boşalabilirsin. Ama bunların hiçbiri orgazm değildir.

Kasıklarında kelebeklerin uçuştuğunu hissetmek orgazm değildir. Hafif kasılmalar orgazm değildir. Sadece ıslanmak orgazm değildir. Tüm bunlar ön hazırlıktır.

Tepeden tırnağa yüksek voltajlı elektrik akımı geçer orgazm olduğunda. Tüm bedeninle, duygularınla, zihninle, ruhunla hissedersin doyduğunu… ve hala açsındır. Sonsuz açlık.

Tüm bedenin derinden sarsılır. Bu sarsıntı beş dakika kadar sürer. Cinsel organların derinlerden gelen bir zonklama ile kalp gibi atar. Karnının tam ortasından fışkıran haz çığlıkların gökyüzüne ulaşır. Sarsıntı geçtikten sonra bile hâlâ zevkle hazla sevgiyle titrersin bir süre. Çok yüksek frekanslı yoğun enerji yüklemesi yapılmıştır sanki. Sadece sevgi vardır her hücrende. Her şeyi ve herkesi seversin. Zihnin boşalmıştır. Ruhun arınmıştır ve evrenin ritmine uygun dans ediyordur. İçini derin bir huzur kaplamıştır.

Ebediyete kadar sürmesini istersin bu cennet anının. Spritüel orgazmdır bu yaşadığın.

Birbirini cinsel olarak çekici bulan ve libidoları yüksek bir erkek ve kadının tanıştığını ve seviştiğini düşünelim. Hatta bu karşı konulmaz cinsel çekimin ve arzunun yarattığı duyguyu aşk ya da sevgi sanıp evlendiklerini düşünelim.

İlk dönemlerde acayip bir cinsel maraton vardır bu çiftin seks yaşamlarında. Bu çiftin yaşadığı cinsellikte iki taraf da bedensel orgazm yaşar.

Yine de spiritüel cinselliğin orgazmıyla kıyas bile olamaz.

Libidosu yüksek çiftimizin yaşadığı cinsellik yoğun olsa da spritüel cinsellik değildir. Bu nedenle birçok aşk(!) ilişkisi, bir süre sonra sönümlenir ve biter.

Spiritüel cinsellik partnerimizle fiziksel boyutun ötesinde bağlantı kurabilmektir.

Cinsellik tek tanrılı dinlerde katı kurallara bağlı olsa da, hatta Katolik rahip/ rahibe örneklerinde olduğu gibi dinsellik cinselliği tümüyle dışlasa da spiritüellikten ayrı değildir. Cinsellik ve spiritüellik bir ve bütündür.

Her dilde orgazm esnasında benzer haykırışlar nedir?

“Oh, Tanrım geliyorum!”

Bu istem dışı ağızdan dökülen sözler aslında spritüel cinselliğin reklam filmidir. Ruhsal birleşmenin olmadığı fiziksel boyutla sınırlı yüksek cinsel performansta bile insanlar Tanrı’ya sesleniyorsa, bir de düşünün ruhsallığı da içeren cinsellikte Tanrı’yı nerede bulacağımızı.

Her hücremizde, tenimizde, ruhumuzda… ve birbirimizde.

Bu yazı, Nil Gün’ün Kasım 2010′da çıkan Geleceği Hatırlamak kitabından alıntıdır.

Nil Gün, bu kitabında modern insan Homo Sapiens’ten 21’inci yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan yeni insan türü Homo Novus’a geçiş dönemini fantastik bir kurguyla aydınlatıyor.

Yaşanması kaçınılmaz “bilinç devrimi”nin karşımıza çıkarabileceği tuzaklara da ışık tutan Nil Gün, konuya derin bir çevre duyarlılığından bakarak insanlığın pozitif geleceğinin temelini atıyor.

İnsanlığın hem kendine hem de doğaya ihanet halinde olduğu ve aslında insanlığın insanlıkla hiçbir ilgisinin kalmadığı çağımızda, bu soyut yok oluşu hızla somutlaştırmaya çabalıyor ve kendi türümüzü var gücümüzle yok etmeye çalışıyoruz.

Nil Gün, özünü yitirmiş insanlığın bu derin ve yıkıcı acısını, Big Bang’ten başlayarak evrenin kendi öyküsüyle birlikte ele alıyor. Âdem ile Havva kitapta genetiğini değiştirmiş yeni insan türü Homo Novus’larla buluşarak insanlığın trajik yitişini kurtuluş umuduyla birlikte gözden geçiriyor.

“Geleceği Hatırlamak”ta okur tabulardan GDO’lu ürünlere; tüketim deliliğinden savaşlara; sevgisizlikten bilinçsizliğe modern insanın kendini yok ediş zincirinin bütün halkalarına tek tek tanık olurken, geçmiş ve geleceğin iç içe geçtiği fantastik bir potada, yeniden ve gerçekten var olmanın, yani insanlığın pozitif geleceğinin sırlarını keşfediyor…

Nil Gün