“Çok gezen mi bilir çok okuyan mı?” diye sorarlar. Bence ikisi de. Daha doğrusu ikisini dengeli şekilde yapmak en fazla değeri katıyor insana bana kalırsa. İnziva yazımda nelerden keyif aldığımı keşfediyorum demiştim. Liste oluşmaya başladı ama geçen yazıda da gezmekten bahsettiğim için ilk gezme olayını irdelemek istedim. Bu arada okumayı da çok severim tahmin edebileceğiniz gibi ? O yüzden ikisi birden diye cevap veriyorum başlangıçtaki soruya. O başka bir yazıya kalsın şimdilik ?

Gezmeyi sevenlerin neden seviyorsun sorusuna vereceği klasik yanıt muhtemelen farklı kültürleri, mekanları keşfetmeyi seviyorum olacaktır. Tabii bir de gittiği yerleri sosyal medyada paylaşmak için gidenler var. Onlar farklı bir grup ? Bana da eskiden soracak olsanız keşfetmeyi seviyorum derdim. Bu doğru olmakla birlikte yüzeysel bir cevap. Daha ötesi de var. Fark ettim ki gezerken anda kalmak daha kolay. Tabii eğer yüklerinizi bırakıp da gezebiliyorsanız. Yani gittiğiniz yerde hala işle ilgili problemleri, sağlık sorunlarınızı, vs. düşünüyorsanız bu doğru olmaz tabii. Ama benim gibi kendinizi kaybederek geziyorsanız anda kalma ihtimaliniz artıyor. Ya da bazıları vardır görülecekler listesi yaparlar sonra da hazine avındaymış gibi o listeyi tamamlamaya çalışır. Onu da görmeliyim kapanmadan şu müzeye de yetişmeliyim. Ben de eskiden böyleydim. Oradaki motivasyon biraz daha farklı. Ama benim şu andaki halim öyle değil. Umurumda bile değil görülecek en önemli ilk 10 yeri görmek. Görsem güzel olur tabii ama görmek için koşturmuyorum artık. Onun yerine gittiğim yerin sokaklarında kaybolmayı seviyorum. On kere gördüğüm bir yer bile olsa ayrıntılarda kaybolmak, yeni ıssız sokaklar keşfetmek hoşuma gidiyor. Neden peki?

Ayrıntılara daldıkça anda kalma potansiyelim artıyor. Bulunduğum yeri gözlemlemek, bulunduğum anın farkında olmak hoşuma gidiyor. Gündelik, maddi dünya ile ilgili kaygılarımdan uzaklaşıyorum. Genelde cep telefonum da kapalı oluyor. Hem içe hem dışa dönmüş bir halde dolaşıyorum. Yani hem dışarıyı gözlemleyip hem de dışarıda gördüğüm şeylerin içimdeki yansımasına bakarak. Bu da beni hafifletiyor. Geçmişten getirdiğim yükler, gelecek ile kaygılarım olmadan dolaşınca enerji doluyorum. Günde bir saat yürümeyen ben, saatlerce yürüyüp yine de yorulmuyorum. Aslında bedenim yoruluyor da ruhum o kadar enerjik oluyor ki ancak bir yere oturduğumda ya da akşam yattığımda fark ediyorum yorulduğumu. Yani anlayacağınız gezmek benim için bir nevi meditasyon. İzmir’deyken bile çıkıp sokaklarda dolaştığımda daha yaratıcı oluyorum. Yazı fikirlerim hep bir belediye otobüsünde ya da sahilde yürürken gelmiştir mesela. Yaratıcı sunumlarımın ana yapı taşlarını hep yollarda bulurum ? Benim için önemli olan yolun kendisi belki de ondan. Varmak istediğim bir hedefim yok. 5 yıl sonra kendini nerede görmek istersin sorusuna vereceğim bir cevap da yok. Ben o beş yılı nasıl geçirdiğime bakarım. Huzurlu muyum, mutlu muyum, verimli miyim? 5 yıl acı çekip sonra istediğim hedefe varsam ne olacak? Bu mantıkla yeni bir hedef koymayacak mıyım yine kendime? Hedefe ulaştığımdaki haz bir gün haydi bir ay sürsün. Ya kendime işkence ettiğim 5 yıl? Değiyor mu gerçekten de?

İşte benim maymun zihnim. Gezmekle başlayıp nerelere geldim ? Gezerken de böyle oluyor işte. Şu sokakta ne varmış, burası nereye çıkıyormuş, bu müze nasılmış derken günü bitiriyorum ne olduğunu anlayamadan. Ama aslında kendime çok şey katmış olarak fark etmeden de olsa. İşte bu yüzden seviyorum gezmeyi. Yollarda kendimi bulduğum için ?

Not: Bu yazıyı yazarken aklıma Haluk Levent’in bu şarkısı geldi. O yüzden bloğumda fotoğraf yerine onunla paylaştım ? Hatta şarkının sözlerini de şöyle değiştirdim 🙂

Yollarda bulurum beni
Takvimlerden calarim beni
Dans ederim kendimle
Yine de yasarim beni ?

Ama burada uygun düşmez diye fotoğraf koyuyorum 🙂 Blog linkim: https://www.facebook.com/kalbincileri/

İdil Göksel