Gece saat 11 suları… Sağanak yağmur altındayız… Etrafımız zifiri karanlık… 9 kişi yağmur ormanlarının içinden geçerek yukarıya doğru tırmanıyoruz. 1.800 metre yükseklikteymiş gittiğimiz tapınak. Önde bir Balili gidiyor, elinde bir el feneri ama sadece kendini aydınlatıyor. En arkadan ben geliyorum. Elimde sadece cep telefonu ışığı. Bu halde tırmanıyoruz basamaklardan. Kimse şikayet etmiyor halinden. Ama en başından uyarmıştı rehber, “Emin misiniz, bakın çok yağışlı ve karanlık olacak, ben Balili’yim ben bile çıkmam bu halde” demişti. Ama ertesi gün uçak vardı ve biz kafaya koymuştuk, o en tepeye çıkacaktık…

Ve çıktık da. Hiçbir şey bizi döndüremedi yolumuzdan ve aşağıya indiğimizde rehberimiz Dada dedi ki “Her Balili hayatının bir döneminde buraya mutlaka gelmek zorundadır. Burada atalarımıza saygı sunarız. Bu da benim üçüncü çıkışım. İlkinde çocukken gelmiştim. İkincisinde çocuğum olduğunda. Şimdi sizinle buradayım. Madem bu kadar arzulusunuz, o zaman bu adada sizi götürebileceğim öyle yerler var ki…”

İşte Bali’nin derinliğini anladığım nokta bu olmuştu.

Niyetiniz Nedir?

Öyle bir yer düşünün ki dünyanın bir numaralı turistik adası olsun. Sörfçüsünü de mutlu etsin, balayına geleni de; ruhsallık peşinde koşanını da doyursun, değişik kültürleri tanımak isteyenini de… Yiyin, için, eğlenin, gezin, aktivite yapın, ritüellere katılın… Ama hepsinin ötesinde ruhsal dünyanın derinliklerine açılan kapılar barındırsın. İşte Bali böyle bir yer.

Siz neyi ne kadar isterseniz o kadar alırsınız bu adadan. Niyetiniz instagrama egzotik fotoğraflar koyabileceğiniz bir gezi yapmak ise enfes kareleriniz olur; birbirinden değişik lezzetler tatmak ise damağınız bayram eder; rafting yapayım, dalayım çıkayım, yanardağa yürüyüş yapayım derseniz buyrun her türlü aktivite mevcut; şifacılarla çalışayım, meditasyon yapayım derseniz, bunları da sunar size. Bu sebeple gelmeden önce niyet etmelisiniz, Bali’den ne istiyorsunuz? Niyetinize göre yanıt alırsınız buradan…

Gülümseyen Ada

Bali’nin bana derinliklerini açması dört yolculuk sürdü. Toplamda bu adada bir 45 gün kalmışlığım vardır. Uçaktan baktığınızda bir ucundan diğerini görebildiğiniz, kuzeyinden güneyine 90 km. genişliğinde olan böyle ufak bir yerin, bu kadar büyük zenginliğe sahip olması inanılmaz. O kadar kaldım, gezdim ama halen gitmediğim o kadar çok yeri var ki… Tıpkı bir soğan gibi katman katman açıyor ada kendisini bana. İlk gittiğimde ziyaret ettiğim birçok yere artık gitmiyorum mesela. Çünkü fark ettim ki oralar sadece fotoğraf çekilmek için güzel yerlermiş. Ama enerjisel açıdan benim aradığım yerler değillermiş. Evet, Tanah Lot, Uluwatu, Ulan Bratu Bratan gibi Bali denildiğinde ilk akla gelen, masaüstünüze resimlerini koyabileceğiniz ziyaret noktalarından bahsediyorum. Gerçekten görsellik çok güzel, ama gelin görün ki binlerce turist arasında çok da keyifli olmuyor. Keza ben bir yere gittiğimde oranın enerjisini hissetmek isterim. Ama o kalabalıkta o enerjiyi hissetmek ne mümkün!

Bu tapınaklar Balililer için çok önemliler, çünkü adayı doğal afetlerden koruyan tılsımlı tapınaklar bunlar. Tsunami, deprem, volkan bölgesi burası. Her an her şey olabilir. Fakat Balililer, yüzyıllardır adayla iletişim kurmayı başarmışlar. Olabilecekleri yönetebiliyorlar. En hafif biçimde atlatmalarını sağlıyor bu da. Eğer çok büyük bir şeyin geldiğini görürlerse de kendilerini kurban etmekten çekinmiyorlar. Biz Batılılara pek uygun bir kafa değil belki bu, ama 1967’de Aggung Yanardağı patlaması sırasında köylüler yaşadıkları yeri terk etmeyi reddediyorlar ve 5 bin kişi canını adaya veriyor. Nasıl yani diyor insan. Ama Balililerin inançları da buna çok yatkın. Tamamıyla Müslüman olan Endonezya’nın aksine Bali Hindu. Hindu üçlemesinde yıkım tanrısı olan Şiva’nın yolunu izliyorlar. En büyük tapınakları Şiva için kurulmuş. Yıkım da yaratım kadar değerlidir diyorlar. Ayrıca aydınlık güçlere olduğu kadar, karanlığa da büyük saygı var. Adada dolaşırken veya gittiğiniz tapınaklarda yaratıklara, şeytanlara rastlıyorsunuz. Bir keresinde gittiğimiz çok kutsal bir Bali Tapınağında sunu yapılan yerdeki vampir dişli tanrıçayı görünce rehberimize şunu sormuştum: “Biz şu anda bir vampirin önünde oturuyoruz yanlış görmüyorum, değil mi?” O da gülmüştü: “Siz Batılılar, karanlıktan kaçarsınız. Ama biz iki tarafa da aynı saygıyı gösteririz. Sağ bacağımız aydınlıksa, sol bacağımız karanlıktır” demişti. Peki böyle inanışları olan insanlar, birbirlerine nasıl davranıyorlar derseniz? O kadar gün Bali’de kaldım ve birbirine bağıran ve sert davranan bir tane Balili görmedim ben. Dünyanın en güzel insanları belki de… Sürekli gülümsüyorlar ve iletişimleri muhteşem.

Yeme-İçme, Kalma Nasıl?

Webdeki birçok blogda Bali’de yeme içme kalma olanaklarıyla ilgili birçok yazı bulabilirsiniz. Kısaca otantik Endonezya mutfağından, dünya mutfaklarına her türlü yiyecek mevcut. Bol bol tropik meyve de cabası. Kalma derseniz ucuz hostellerden, çok lüks otellere sayısız seçenek mevcut. Grup halinde gidip bir villada kalmak ise en güzeli. Masaj ve spa olanakları ise dünyaca ünlü. Bali masajını duymuşuzdur. Sokaklarda çok ucuza da yaptırabilirsiniz, lüks otellerde gayet güzel rakamlara da… Ama bu kısımları uzun uzadıya anlatmak istemiyorum, webden okuyabilirsiniz. Ben webden okuyamayacağınız kısımları aktarayım size, özellikle de ruhsal boyutunu…

Bali’ye İlk Yolculuğum

Bali’ye ilk seferimde adaya yabancıydım ve daha önce gitmiş arkadaşların yaptığı programla hareket ettik. Fakat şimdi görüyorum ki o program gayet “hafif” ve ortalama Amerikalı bir spiritüel turiste göre hazırlanmış. Zaten üçüncü gününde bizimkiler de isyan etmişlerdi bu ne yahu diyerek. Aklınızda olsun Bali’de Nusa Dua, lüks oteller bölgesidir. Oraya bir günlüğüne denize girmeye gidebilirsiniz. Ama tatile gidiyorum Bali’ye deyip, 14 saat uçak yolcuğunu çekip, kendinizi Nusa Dua’ya kapatacağınıza Antalya Belek’e gidin daha az zahmet çekmiş ve daha iyi bir deniz bulmuş olursunuz. Bu sebeple hele ki kültürel veya ruhsal bir yolculuk niyetindeyseniz, Nusa Dua’yı düşünmeyin. İlk yolculuğumuzda 5 gün kalmıştık orada ve çıkan isyan sonucu ben çözüm arayışına girdim ve o anda rehberimiz Dada ile tanıştım. Evet, bizimleydi ilk günden beri ama onunla ilk iletişimim o isyan esnasında oldu. Bana dedi ki “Hasan, ben olsam bu turu böyle yapardım.” Rotayı çizdi bana ve o gün onun dediği gibi yaptık. İşte gerçek Bali ile o gün tanıştık ilk. Bu ilk yolculuğun en güzel armağanı Dada olmuştu bana. Ve de yine o yolculukta Balili şifacılarla da tanışmıştık. O ana kadar teknikler öğrenmekle gerçekleştiğini sandığım şifacılığın doğal haline şahit olmuştum. Yine de keyif almıştım Bali’den çok. Ada ile bir merhabalaşmıştık.

Tapınaklar Tapınaklar…

Bali’ye ikinci sefer gittiğimde artık yolculuk lideri bendim ve tüm planları Dada ile birlikte yapıyorduk. Fakat Bali, bu bağlamda rahat bir alandır. Yani mesela Mısır’a gittiğinizde plan bellidir ve ona uyarsınız. Pek değişiklik yapamazsınız. Ama Bali’de, “Bali Zamanı” işler. Hiçbir şey için acele edilmez, her şey kendi zamanında akar. Zaten yolculuk esnasında da o sabahki ruh halimize göre belirliyorduk gideceğimiz rotayı. Kimse de zaten Hasan planda bugün bu yazıyordu, oraya mı gidiyoruz demiyordu bile. Hatta o kadar akıştaydı ki herkes kimse nereye gittiğimizi bile sormuyordu. Zaten sorsalar bile gittiğimiz yerlerin adını bir tek Dada doğru söyleyebiliyordu. (Ben halen birçok tapınağın adını bilmem.)

Bu arada tapınak demişken, Bali’ye “Bin Tanrılı Ada” derler. Her yer tapınak doludur. Ama öyle böyle değildir bu. Büyük tapınakların dışında, her bölgenin, her köyün, her mahallenin, her evin ayrı ayrı tapınakları ve sunakları vardır. Hatta bindiğiniz araçta bile bakarsınız bir sunak var. Tanrılarına çiçekler, yiyecekler, hatta içtikleri sigarayı bile sunu yaparlar. Dualarında önce her şeyi yaratan BİR yaratıcıya dua ederler. Çünkü her ne kadar Bin Tanrılı desek bile, o Tanrıların, BİR Yaradan’ın yansımaları olduğunu söylerler. O BİR olandan, üç çıkmıştır: Brahma, Vişhnu ve Shiva. Dualarının ikinci bölümü onlara gider. Sonra da dua edilen alan hangi Tanrıya veya Tanrıçaya aitse ona dua edilir. Duanın dördüncü kısmında ise varoluştaki tüm Tanrı ve Tanrıçalara selam edilir. En sonunda da yine BİR olan Yaradan’a dua edilir ve ritüel tamamlanır.

Bazı tapınaklarda bu dua ritüeli o kadar çok sık tekrarlanır ki yorulursunuz eğer Balili değilseniz. Ama Balililer için ibadet yaşamlarının doğal bir parçasıdır. Sabahtan akşama dua ettikleri nice özel günleri vardır. Dolunaylarda ise tapınaklarına geceyarısı gidip, dolunayın enerjisini çekip, tüm negatiflerini bıraktıkları özel ritüelleri vardır. Bazen de üç gün kapanırlar tapınağa. Mesela bir yolculuğumuzun tarihini değiştirmiştim bu sebeple. Dada, köy tapınağına kapanacaktı ve biliyorum ki oraya girince gelmez bitmeden süreç.

Köy tapınağı demişken de zannetmeyin ufacık bir yerden bahsediyorum. Dada bizi bir gün “Sizi benim köyümün tapınağına götüreyim” dedi. Bir gittik baktık, kocaman, gayet ihtişamlı bir yer. “Burası önceden kraliyet tapınağıydı, sonra köyüme kaldı” dedi yine gülerek. O tapınağın enerjisine hayran kalmıştım ve her seferinde de mutlaka uğrarız oraya. Ayrıca bir alan girerken izin almanın önemine de ilk defa bu tapınakta şahit olmuştum. Malum “Batılılar”, turist modunda her şeyi mübah görür ve elimizi kolumuzu sallaya sallaya her yere girmeye “hakkımız” vardır! Fakat bir Bali Tapınağı’na, hele ki bir Kraliyet Tapınağı’na girerken önce izin almanız gerekir. Kimlerden? Önce o alanın koruyucu ruhlarından. Ardından da kapıdaki nöbetçi ruhlardan. Her Bali Tapınağı’nda girişte nöbetçiler vardır. Dışsal gözler sadece heykel görürler de gönül gözü açık olanlar oradaki ruhların farkına varabilir. Hatta bir keresinde çok kutsal bir alana girmek istediğimizde, kapıdaki nöbetçi ruhların buna izin vermediğini bilirim ben. Kalbimizden sorduğumuz “Girebilir miyiz?” sorusuna “Hayır” yanıtını almıştık ve yanımdaki arkadaşımla birbirimize bakıp aynı anda “İzin alamadık” demiş ve oraya girmemiştik.

Görünenin ötesine nice görünmeyen dünyalar vardır ve Bali’de bunu rahatlıkla hissedebilirsiniz. Hatta denir ki Bali’de Tanrılar, insanların arasında dolaşırlar.

Şifalı Şelaleler, Çeşmeler…

Bali’nin tapınaklarını anlat anlat bitmez. Nitekim sonraki yolculuklarımda ben bunları keşfetmeye başladım birer birer. Her bir tapınağın ayrı bir enerjisi ve gücü vardı. Kimisinde dişil enerji yoğunken, bir kısmında eril daha güçlüydü veya bir adalete ayrılmışken, diğeri ticarete ayrılmıştı. Ziyaret ettiğiniz her yerde ayrı bir aktivasyon alabiliyordunuz. Bir keresinde başka bir adadaki tapınağa gittik. Burası en kutsal tapınaktır dedi Dada. Biz de ona uygun kapalı giyindik. Tam içeri gireceğiz nöbetçi bize kızdı (bu bildiğimiz insan) “gidin yerel kıyafetler giyin” dedi. Sonra gittik giydik bulduk kıyafetleri. Ne görelim, bildiğiniz transparan dantelli kıyafetler. Bizim kızların her birisi oldu birer huri. Sonra deniz tanrısının sunağına gittik. Rahip bizi inisiye etmek için denize attı. O güzelim kıyafetlerle bir güzel de yüzdük, mis gibi olduk.

Tabii Bali’de tek ıslandığımız seremoni bu olmadı. Nice kutsal çeşme ve şelale var altına girebildiğiniz. Mesela Pura Sebatu Şelalesi var, burası fiziksel ve mental şifa üzerine. Buz gibi şelalenin altına giriyorsunuz ve de eğer bedeninizde herhangi bir hastalık varsa su, süt beyazına dönüyor ve hastalık sizden gidiyor. Yine Tirta Empul çeşmeleri var çok ünlü. Burası çok kalabalık oluyor genellikle. 12 çeşme var ve her bir çeşmenin ayrı bir enerjisi var. Balililer, her birisini bildikleri için ihtiyaçları neyse o çeşmenin altına girip  dualarını ediyorlar. Bir Batılıya göre şifalandıklarına inanıyorlar, onlara göre doğrudan şifayı alıyorlar. Artık siz ne derseniz. Sizin inancınız size, onların inancı kendilerine… Ben şelalere de, çeşmelere de bayılıyorum ve her seferinde mutlaka gidiyoruz birlikte.

Sonraki Seferlerim…

Bali’ye ilk gidişimden sonraki seferlerimde adanın nice noktasını keşfettik yol arkadaşlarımla birlikte. Sadece tapınaklarını da değil, plajlarını, safari parklarını, restoranlarını da gördük elbette. Her açıdan çok güzel zaten ada. Ama benim odağım daha çok ruhsallık üzerine. Bu noktada en fantastik yerlere son seferimizde gittik.

Bir gece Dada dedi ki “Hasan bu gece çok kutsal ve büyülü bir gece, kimi Balililer mezarlıklarda geçirirler bu geceyi, gitmek ister misiniz?” Dedim, tabii ki. Sen de gelecek misin diye sorunca “Ben gelmem, çünkü korkarım. Çok ağır gelebiliyor bana” diye yanıtladı. Bizim Dada Bali tipi ermiş olduğu için sadece bir rehber değil, aynı zamanda psişik sezgileri de açık birisi. Bana gördüklerini zaman zaman açtığı için de anladım onu. Biz kendimiz gittik mezarlığa rahip eşliğinde. Gerçi hoş Balililer ölülerini yaktıkları için bildiğimiz anlamda mezarlıkları yok. Gittiğimiz yer de bir ölü yakma alanıydı. Diyeceksiniz ne gördün? Etraftaki enerjileri hissettik ama herhangi bir korku olmadı. Keza enfes bir meditasyondu.

Sonra yine bir gün Dada, “Adanın kuzeyine bir ejderha mağarası var, gitmek ister misiniz?” diye sordu. Aaa tabii diye atladık hemen. Ama adanın kuzeyi deyince kolay bir yolculuk zannetmeyin. 90 km yol ama 3.5 saatte gidiliyor. Biz oraya gittik. Önce adalet ve ticaret tapınaklarını ziyaret ettik. Adalet biraz gariban bir tapınaktı. Ama ticaret tapınağına bir girdik, bir ihtişam bir ihtişam. Rahipler girişte bağışları sayıyorlar. Ve de bir arkadaşımız “orada paralarını inisiye ettim, sonra Türkiye’ye dönünce o paraları kime verdiysem gelirleri arttı” dedi. O ikisinden sonra biz ejderha mağarasına gittik. Şöyle bir hikayesi var oranın, o bölgede bir köy var ve bir rahip geliyor oraya. Rahibi bir şekilde kızdırıyorlar ve bir büyü yapıyor, tüm köy boyut değiştiriyor. Farklı bir boyutta yaşıyor orası artık ve Balililer bunu biliyor. Gayet de doğal karşılıyorlar. Nitekim alana girdik, alan bir acayip. Acayip sıcak ve yanıyoruz resmen. Sonra bir sunağa girdik. Burası mağaranın girişidir dediler. Ritüelin içindeyiz ama ejderhanın varlığını hissediyoruz hepimiz. Fakat bir baktık ki o sunağın arkasında mağara falan yok. Dağa doğru uzanan yol var. Yolun devamında da mağara yok. Ejderha nerede o zaman dedik, başka bir boyutta dedi Dada gülerek. Bir Batılı için inanmışsınız da öyle hissetmişsiniz diyebileceğiniz bir durum, bir Balili için o kadar doğal ki. Ve evet ben de net olarak hissettim o ejderhayı… Ama beş duyumun algılayabileceğinin ötesinde bir durumdu bu.

Ardından da yazının en başında anlattığım tırmanış deneyimi geldi. Artık bu Bali’deki deneyimlerimizin taçlanması oldu. Ve de Bali, Dada’nın ağzından dile geldi ve dedi ki “Daha nice yerlerim var görülecek, gelecek sefere bunları için hazırlanın.” İşte o anda anladım Bali’nin derinliğini… Kendini katman katman nasıl açtığını. Sadece görünürde değil, görünmeyende de nice alana geçit olduğunu…

*****

Şimdi sorun kendinize eğer Bali’ye gitmek niyetindeyseniz, ne kadarını istiyorsunuz diye? Veya daha önce gördüyseniz, ne kadarını gördünüz veya daha ne kadarını görmeye hazırsınız diye? Bu cennet adaya giderken esas niyetiniz ne?

Sonra çıkın yolculuğunuza niyetiniz gerçek olsun sizinle…

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...