Son günlerdeki eğilim herşeyi rastlantılara atfetmek. Ama rastlantı gerçekten var mi? Rastlantı eseri oluşan şeyler plansız gerçekleşir. İki molekül tesadüfen çarpışır, iki insanın tesadüfen karşılaşması gibi ve belki gene tesadüfen bu iki insan birleşerek tesadüfen babaannesinin mavi gözlerine sahip olan ve büyük dedesi gibi botanikten hoşlanan başka bir insan yaratır. Rastlantı herşeyin şans sonucu gerçekleşmesidir. Plan yoktur, seçenek yoktur, daha ziyade başlangıçtan itibaren tuhaf bir şekilde kendini tekrarlayan bir olaylar zinciri mevcuttur. Oldukça dağınık bir insanımdır. Eğer niyet edip toplamazsam etrafımdaki her şey çok kısa bir sürede bir kaosa dönüşür. Yani odamdaki eşyaları kendi haline bırakırsam otomatik olarak ve bilinçsizce bir karmaşa yaratırım. Bunu değiştirebilmek için bir seçim yaparım, bilinçli bir faaliyet: zooloji kitapları bir tarafa, renkli kalemler diğer tarafa, T-shirtler çekmeceye, ceketler dolaba. Benim örneğimde “rastlantı” düzensizlik yaratır, niyet ise düzen. Bu, evrende de bir düzen olduğuna dair bir örnektir.

 

Yahudi dilinde “rastlantı” kelimesi yoktur. İtalyanca’da (casa), Latin kelimesi “düşmek”ten gelir, İngilizce “kaza eseri”nde olduğu gibi. Böylelikle “düşmek” yerçekimi yasasına göre yukarıdan aşağıya doğru bir hareketi gösterir. Bu yatay bir hareket değildir yani sağdan sola düşüş veya Doğu’dan Batı’ya düşüş olmaz.

 

Pietro Bembo, 1500’lerde rastlantıyı “insan davranışlarının sebebi, gizem ve zaman içerisinde kayboluş” şeklinde tanımladı. Gizem ve zaman içerisinde kayboluş “gerçekte bilmediğimiz ama bizden önce var olan” bir şeydir. Sonuç olarak “rastlantı” “gizem”in bir diğer adıdır. Ancak gizemden farklı olarak “rastlantı” kelimesi bilincimizi doyurur, ve insanoğlunu yüzyıllardır tutsak eden zincirlerden ve önyargılardan kendimizi kurtarıp istisnai bir şekilde kendimizi zeki olarak hissetmemize olanak verir.

 

Eğer her şey tesadüfen gerçekleşiyorsa seçeneklerin ne anlamı kalır? Neden yeteneklerimi geliştirip potansiyelimi arttırmaya çalışırım? Eğer hayata tesadüfen gelip, gene tesadüfen gideceksem doğumla ölüm arasındaki kısa sürede bir şeyler yapmanın anlamı nedir?

 

Tesadüfen yaşanan bir hayat sıkıntı ve endişe arasında askıya alınmıştır. Yalnızca görünüşte özgürdür, çünkü gerçek özgürlük ölüm korkusundan bağımsız olmaktır. Hayatımızda, büyümemize yol açacak yeni ufuklarla karşılaşmayı durdurduğumuzda daha önemsiz şeylere tutunmaya başlarız: başarı, para, seks, güç. Modern hayat sahte değerler tarafından idare edilir, ve insanlar bunları elde etmek için çok şeyleri feda eder. Bu boyutta yaşamak insanın kendisini kendisinden ayırması anlamına gelir. Ancak bu ayrılık çıkmaz bir sokaktır. Hayallerinden ayrı yaşayan insan zamanla dans eden ancak özüne asla ulaşamayan bir kör gibidir. Bu ancak hayalkırıklıklarına yol açar.

 

Bu ne türlü bir hayattır? Sonuçta değersizliği kanıtlanan bir amaç için süregelen bir yarış mıdır? “Boşluk veya boşluklar” der Qoelet, “her şey boşunadır”. Boşluk gizemden nasıl üstün olur ya da yargılamaya kalkar? Bu yüzyıl insanlığın büyük kurtuluşunun zamanı olarak adlandırılıyor. İnsanlığın uygun bir yükseklikte uçabilmesi için gökyüzü boşaltılıyor ve dünya kolaylıkla ulaşılabilen cennetlerle döndürülüyor.

 

Ama içinde Tanrı’nın olduğu bir gökyüzü yok, onun yerine ideolojilerin idolleri/tanrıları var. Para ve sahip olmanın idolü, kendini farketmenin idolü. Ve son zamanlardaki gibi spiritüalizm’in idolü, iyinin hayranlığı ve kozmosun gizemli güçleri- iletişim kurabileceğimiz ve fayda sağlayabileceğimiz kesin olan güçler.

Spiritüalizm gizemin farkındadır, ancak bazen onu kendi amaçlarına uydurmak için sınırlar, iç huzurla ilgili bir illüzyon yaratır, anlamanın illüzyonu , daha üstün ve ayrı bir hayatın illüzyonu. Bugünkü spiritüel eğilimin popülerliği önemli bir işarettir, çünkü materyalizmin genel yorgunluğunu,fikir ayrılığı ve kavgayı işaret eder. Ancak gene çıkmaz bir sokaktır, çünkü neredeyse herşeye inanmanızı sağlar – ritüeller zevkli olduğu ve kişisel hoşnutluk sağlandığı sürece.

 

Özgürlüğe giden iç yol ise daha zorludur. Kolay formüllere ve hoş vaatlere yol vermez. Sonsuz engellerle dolu bir yokuştur.

 

Özgürlüğe giden iç yol gözlerini gökyüzüne çevirip kendi zayıflıklarını ve kırılganlıklarını görebilenler içindir. Bunu yapabilenler, kendi zayıflıkları ve kırılganlıkları dahilinde, kendi isimlerinin çağırıldığını açıkça duyarlar ve bu çağrıya “Beni kim arıyor ? Benim kaderim nedir?” diyerek cevap verirler. Ancak bundan sonra farkına varılır ki “ben” yanında bir de “sen“ vardır. Bu duadır.

Konuk Yazar