Bu aralar Tanrısal alan ile köşe kapmaca oynuyorum. Eğlenceli yanları da yok değil, hakkını teslim etmek gerek. Fakat beni düşündüren, “düşündürüyor” olması.

Hayatım boyunca düşünme eylemini, hep bir sonraki adımı planlamak şeklinde güçlü bir zihin tutsaklığında yaparken, şimdi durum değişti. Fazla derin sulardayım.

Bu düşünme hali, yüzeyselliğin ötesinde bir duruma sürüklediği için biraz ürkütüyorsa da, kendim üzerinden bana meydan okuyan güce teslimiyetime de çaktırmadan vesile oluyor.

Teslimiyet yaman kelime.

Ağız alışkanlığı haricinde aramızdaki gizli ve yazılı olmayan anlaşma gereği, hiç Tanrı’nın adını zikretmeyen benim inadım “teslimiyet barındıran tesadüfler” seli önünde bel verip kırıldı resmen.

İlk şoku yaşatan ve bu işte bir gariplik var dedirten olayın kökü 4 yıl öncesine dayanmakta. Sonuçlanması ise bu haftaya denk düşmekte. Düşündüm de, Tanrısal planda 4 yılın lafı mı olur, benimki de laf işteJ

Eski şirketimden ayrılırken Amerikan borsasında bizim adımıza alınmış şirket hisselerini paraya çevirmek istemiş ama nedense becerememiştim. İçimden bir sesin “Vakti gelince satarsın” fısıldamalarının da bunda parmağı var tabii. Tek sıkıntı, vaktin geldiğini ne zaman ve neye göre anlayacaktım.

2 ay önce ciddi bir maddi açık verince, aklıma bu hisseleri satmayı tekrar denemek geldi ama fazla da umudum yoktu açıkçası. Yalnız bir sorun vardı, hisse değerleri son iki yılın en yüksek fiyat aralığında olmasına rağmen, alacağım miktar benim açığımı kapatmaya yetmiyordu. Yine de beklemek gibi bir lüksüm kalmadığından, “Ne yapalım, olduğu kadar” diyerek satış düğmesine bastım. Adıma düzenlenmiş çekin gelmesi 2 hafta sürdü ve çeki tahsil için bankaya verdiğim gün, dünyadaki finansal kriz patlak verdi. Sattığım hisselerin değeri radikal bir düşüş görmüştü. Benim çekimin onaylanmasından bir kaç gün sonra ise çeki gönderen Amerikan Bankası kara listeye girmişti. Tanrım ne şanslıydım iyi yırtmıştım.

Tanrı mı dedim? Ağız alışkanlığıydı işte.

Sıra çekin hesabıma geçmesi için 3 haftalık yasal süreyi beklemeye kalmıştı. Kötü tarafı süre dolmadan elime kaç para geçeceğini, aracı kurumun ne kadar keseceğini bilemiyor olmaktı. Ben düşmeden hisselerimi satmışım, çekin ödeneceğini garanti altına almışım, ödenecek olan ve henüz bilmediğim meblağ için yaklaşımım şu şekilde oldu haliyle:

“Ne yapalım, olduğu kadar”.

Yasal sürenin sonunda bankayı aradığımda çekin hesabıma geçtiğini söylediler. Kesintilerden sonra şu anki kurdan çevrildiğinde ne kadar param olduğu söylendiğinde bir an nefessiz kaldım. Nasıl olmuşsa olmuş, hesabıma yatan para, tam da ihtiyacım olan paraya çıkıvermişti.

“Ne yapalım olduğu kadar” deyişime karşılık, “olan” buydu.

Telefonu kapattım ve uzun zaman sonra ilk defa yüksek sesle “Teşekkürler Tanrım” dedim.

Bu olay kafamı kurcalamaya devam ederken, başka bir gariplik hayatıma çekiliverdi.

Daha önce kanal tedavisi yapılan dişlerimden birinde küçük bir kırık vardı ve ben o dişçi koltuklarıyla birlikte o koltukta oturmanın maddi bedelini bir kaç kez deneyimlemiş biri olarak, süreci ertelemekle meşguldüm. Ancak evrenin biz anneleri çocukları üzerinden terbiye etmek gibi bir misyonu olduğunu hatırlamam için de açık pozisyon yaratmıştım farketmeden. Ertelemenin ötesine geçip, diş problemimi yok sayma fazına epey yaklaşmayı başarmak üzereyken oğlum geldi ve “Dişim ağrıyor anne” dedi. Bingo! Arka dişlerden birinde çürük var…Hay Allah. (Ağız alışkanlığı) Kendiminkini yok sayabilirdim ama oğlumunkini asla. Ayrıca ona örnek olmak için ben de gidip bu sorunu halletmeli ve diş tedavisinin korkulacak birşey olmadığını göstermeliydim.

Ertesi gün şirkete giderken, Bakırköy’deki “X” hastanesine sorayım bakalım diye geçirdim içimden. Şirkette koltuğuma oturdum ve X hastanesi yerine bizim arkadaşlara mı sorsam, Bakırköy’de tanıdık dişçisi olan var mıdır acaba diye geçirdim içimden. Özellikle içimden kısmını vurguluyorum, çünkü adım gibi eminim, yüksek sesle söylemedim. İçten geçirme anını takip eden saniyede yanımda oturan arkadaşım sandalyesini bana yaklaştırdı ve bir kart uzattı. Aramızda geçen diyalog aynen şöyle:

– Müjde günaydın, Bakırköyde bir dişçiye ihtiyacın olur mu acaba?

– Nasıl yani?

– Ya benim kardeşimin muayenehanesi var ve bak bu da kartı. Cebimde görünce aklıma sen geldin, Bakırköy’de oturuyorsun belki ihtiyacın olur diye.

– Ee şey, aslına bakarsan ben de tam şu anda Bakırköy’de bir dişçi arıyordum. Yeri nerede peki?

– “X” hastanesinin sokağında.

Yok artık deve… Geçen sene beden sağlığımla ilgili problem yaşamıştım, bu sene de piyango akıl sağlığıma vurmuş olmasın? Ya da, bu bir çeşit beynimin içinin naklen biryerlerde yayınlandığı Truman Şov gibi birşey mi acaba?

Neyse neydi. Fazlasıyla ilginçti. Maddi olarak ne ödeyeceğimi bilmiyordum ama bu tesadüf karşısında gitmem gereken yerin orası olduğuna karar verdim ve randevu alarak hafta sonu oraya gittim.

Oğlumla birlikte işlemlerimiz bittiğinde, 2 sene önce “X” hastanesinde ödediğimin yarısı kadar bir ücreti iki kişi için ödeyeceğimizi öğrenince, ağzım iyice alışmış şekilde “Teşekkürler Tanrım!” dedim.

Ne var, utanmıyorum artık.

Dolayısı ile sonuncu tesadüf de pek öyle şok gibi gelmedi. Tanrının sıradan ama yorucu bir günde ben fani kuluna yaptığı küçük bir kıyaktı olsa olsa.

İş dönüşü pazara uğramıştım ve her zamanki balıkçımın tezgahına yaklaşıp siparişimi verdim. Cevabı bildiğim halde “Ayıklıyorsunuz değil mi dedim. Hiç beklemediğim “Yok abla çok kalabalık, ayıklayamıyoruz bugün” cevabına gıcık oldum haliyle. “Neyse öyle olsun, ver bakalım” dedim adama. O balıkları poşete doldururken ben de paramı çıkarttım. Bir kaç saniye içinde balıklar ve para el değiştirdiler. Eve dönünce balıklar dolaba konuldu ve ertesi güne kadar unutuldular.

Ertesi akşam balıklar ayıklanmak niyetiyle dolaptan çıkartıldıklarında, zaten ayıklanmış oldukları görüldü. Sevgili kayınvalidem, arada buzluktaki hammaddeleri işlenmiş ve yarı işlenmiş hale getirip bize hoş jestler yapan mübarek bir insan olduğundan, bu sürpriz karşısında telefona sarılıp teşekkür edesim geldi. Asıl sürpriz annemin cevabındaydı. Balıkları o ayıklamamıştı.

Uzun lafın kısası…

Biraz fazla iddialı olacak ama, bu aralar benim için finansal kriz ortamı yaratan, üşenmeyip dişçi bulan, hatta balıklarımı ayıklayan biri var. O, günün birinde veya aslında farkında olabilsek her Allah’ın gününde onu anlayabileceğimiz şekilde kendini bize gösteriyor.

Bazıları ona Tanrı diyor.

Bense, son zamanlarda yaptıkları karşısında, ona bundan başka ne diyeceğimi bilmiyorum:

Teşekkürler Tanrım.

Müjde Apay

1969 yılında İstanbul’da doğdu.Şişli Terakki Lisesi’nin ardından, İstanbul Üniversitesi Turizm ve Otel Yönetimi Bölümünden mezundur. Alison University Psycology Diploma ve Biology and Behavior of Psycology Sertifika, Psikiyatri Derneği Temel Psikoloji programlarını tamamlamıştır. 2009 yılına kadar Turizm ve Bilişim Sektörlerinde çalıştıktan sonra spritüel gelişim alanında çalışmak ve hizmet vermek üzere kurumsal hayata veda etme kararı almıştır. Müjde Apay, Klasik Sistem Usui Reiki Master’ıdır ve Reiki eğitimlerini destekleyen Işık Köprüsü, Çakra-Aura eğitimlerini almıştır. Eğitim ve uygulamalarından edindiği bilgi ve tecrübeleri, hem şifa uygulamalarında hem de Reiki eğitimlerinde etkili bir şekilde kullanmaktadır.