Genellikle belirli bir yola girmiş olan ve “bilgilenmenin getirdiği idrak ve farkındalıkla, insanın vicdanında oluşan bir duygudur”, sorumluluk. Evet öğrenilen her yeni bilgi insana sorumluluk getirir. Elde edilen bu sorumluluk duygusu, daha sonra insanı kendine ve bütüne hizmet etmeye yöneltir. Sorumluluk duygusuna bu açıdan  baktığımızda çok önemlidir.   Şimdi konuyu biraz daha açalım. 

Bilgilenme                (Ruhun ihtiyacı olan herşey)

      ı

Uyanış                    (İdrak ve Farkındalik)

      ı

Sorumluluk              (Vicdan)

      ı

Vazife, Hizmet         (Kendine ve Bütüne)

 

Bilinçli veya bilinçsiz, ruhunun ihtiyacı doğrultusunda çeşitli deneyimler geçirerek bilgilenmeye çalışan bir insanın karşısına, bir müddet sonra onu geliştirecek ve yükseltecek olan olaylar ve bilgiler çıkartılır. Bu, ilâhi yasanın bir gereğidir. “Her insana, hayatında birkaç defa kendini onarma ve yükseltme hakkı tanınır”. Bu ilahi yasayı iyi değerlendirerek, bilgilenerek yükselmeye başlayan varlıklar, bir zaman sonra belirli bir idrak ve farkındalığa ulaşırlar. Bu bir uyanış’tır. İşte bu uyanış döneminin en önemli bilgisi ise, sorumluluk’tur. İnsan ilk önce kendini geliştirme sorumluluğunun farkındalığını yaşar. Dolayısıyla, insan ilkönce kendinden, kendini geliştirmekten sorumludur.   Daha sonra ise çevresinden ve bütünden.

Hiçbir insan, ömrü boyunca, sorumluluk almadan yaşayamaz. Eğer böyle yaparsa gelişmesi durur ve olgunlaşamaz. Sorumluluk duygusu, insan geliştikçe daha da çok artar. Ve bir müddet sonra, vicdanda duyulan bu sorumluluk duygusu, vazife duygusuna dönüşür. Vazife ise, yapılması gerekli olan, idrak edilmiş bir bilgidir. Vazife duygusunun içinde sevgi ve şefkat vardır. Başta da söylediğimiz gibi, sorumluluk duygusu bu açıdan bakıldığında çok önemlidir.

Yazının başında sorumluluğu, “bilgilenmenin getirdiği idrak ve farkındalıkla, insanın vicdanında oluşan bir duygudur” diye tarif etmiştik. Evet, her insanın kendi ruhsal tekamül seviyesine uygun olarak,  bir idrâki (anlayışı), hissedişi ve düşünüşü vardır. Bu, o insanın gerçeğini ifade eder. Evrende her ne kadar ruh varlığı varsa, o kadar tekamül farkı ve vicdan derecesi vardır.  Dolayısıyla herkes kendi vicdan hükümlerine göre sorumludur. Yani insanı yaptıklarından dolayı sorumlu tutan vicdanıdır.  Peki “vicdan” nedir?

Sözlük anlamıyla vicdan; yanlış ve doğrunun ne olduğunu bildiren duygu, içsel ses. Davranışlarımızın ahlakça değerli olup olmadığı hakkında öznel şuur. Bu şuur,  yapmayı yada yapmamayı öğütleyerek, uyararak, suçlayarak, kınayarak, yargılayarak, onaylayarak kendine özgü bir biçimde yaşam ve eylemlerimize eşlik eder.

Ruhsal bilgiye göre vicdan; “ruhun öz malı olan bir yetenektir, kudrettir. Ve tekamül oranında gelişir.  Denetleyici, hesap sorucu ve ayırt etme gücüne sahiptir. İlâhi irade yasalarının, ruhta bir yansıma yeridir.”

Sorumluluk duygusu, vicdani açıklıktan sonra başlar. Yani insan, ne yapması gerektiğini vicdanında net olarak hissetmelidir. Niyetini iyice belirliyerek ona göre  hareket etmelidir. Sorumluluğunun farkındalığını yaşamayan, sorumluluğunun bilincine varamamış varlıklar ise, niyetlerini de bilemezler. Onun için insanda ilk önce sorumluluk duygusunun gelişmesi gerekir. Ve bir insanın sorumlu olabilmesi için herşeyden önce onun niyetine bakılır. Niyetinin iyiliği ve kötülüğü sorumluluğuna etki eder.

İnsan düşüncelerinden de sorumludur. Çünkü zihnimizde ürettiğimiz + veya -düşünceler bütün evrene yayılmaktadır. Ve biz ürettiğimiz düşüncelerimizle iyi yada kötüyü kendimize çekeriz.  Buda tekamülümüzü etkiler. Ayrıca negatif düşünceler içinde olmanın sinir sistemimizi ve tüm sağlığımızı nasıl etkilediğini hepimiz biliyoruz. Yukarıda insan olarak ilk önce kendimizden sorumlu olduğumuzu söylemiştik. Dolayısıyle, düşüncelerimizi kontrol etmek sorumluluğumuzu da içimizde hissetmeliyiz.

Sorumluluklarımızı sevelim! Onlardan kaçmayalım. Onları kabul edip, üzerimize düşeni yaptığımız zaman, bütün’ün evrensel yürüyüşüne de yardım etmiş oluruz. Bence doğru olan da budur.

Erol Yurderi