Her insanın hayatında belli sınav alanları vardır. Bazı alanlarda hiç sorun yaşamazken bazılarında kendini tekrar eden döngülerin içine gireriz. Öğrenmemiz gereken şeyi görene öğrenene kadar da devam eder bu döngü. Benim bu yaşamımda ciddi bir sınav yaşamadığım ya da yaşadıysam bile hissetmediğim tek konu para oldu. Kendi para bilincime bakayım istedim. Nasıl bir bilincim var ki bu konuda sorun yaşamıyorum.

Memur anne ve babanın çocuğu olarak dünyaya geldim.  Yani sorun yaşamadım derken maddi bolluk içinde yüzerek yaşadığım anlaşılmasın lütfen 🙂 Hatta maddi sıkıntı yaşadığımız dönemler de oldu. Ama bu benim için hiç bir zaman sorun olmadı; bende kıtlık bilinci yaratmadı. Çocukluğumdan beri çok güzel para biriktiririm; çok da güzel harcarım 🙂 Biriktirmemin amacı hep o anda direk satın alamayacağım birşeyi para biriktirip almak olmuştur. Hiçbir zaman ya param kalmazsa ileride şu olursa bu olursa diye düşünerek para biriktirmedim. Çünkü benim için para sadece bir araç. Para bir enerji, tıpkı bu yazıyı yazmak için kullandığım bilgisayarın, bilgisayarın üstünde durduğu masanın da enerji olması gibi. Onlardan hiç mi hiç bir farkı yok. Parayı da insan yarattı, bilgisayarı da masayı da. Para icat edilmeden önce takas usulü vardı. Ürünleri birbiriyle takas ederek alışveriş sağlanıyordu. Bunun büyük zorlukları vardı. Karşılıklı beklentileri karşılamak çok zordu. Diyelim ki ben domates üretiyorum. Ayakkabı almak istiyorum. Ayakkabıcının domastesi sevmesi ve ihtiyacı olması gerekiyordu. Yoksa ayakkabıcının neye ihtiyacı olduğunu öğrenip gidip domateslerimi onunla değiştirip ancak ondan sonra ayakkabı satın alabiliyordum. Paranın ilk fonksiyonu alışveriş aracı olması. İkincisi parayı biriktirmek mümkün. Yani her ürettiğimi hemen kullanmak zorunda değilim. Geleceğe de bir kısmını saklayabilirim. Takdir edersiniz ki domatesler için bu mümkün değil. Son olarak da para bir birim. 10 TL dediğimiz zaman herkes aynı şeyi anlar. Parayı sadece bu fonksiyonlara sahip bir araç olarak görürseniz bakış açınız çok değişiyor. Para da diğer her ürün gibi insanların ürettiği bir ürün.

Yolda yürürken hiç tanımadığınız bir ülkenin parasını bulduğunuzu hayal edin yerde. Bırakın değerini gerçek paramı yoksa bir oyunun içinden düşmüş oyuncak bir para mı onu bile ayırt edemeyiz. Bir de 100 dolar bulduğunuzu düşünün 🙂 Nedir peki aralarındaki fark? 100 doların herkesçe bilinen bi değerinin olduğunu bilmenin güveni. Peki birdenbire ABD ortadan yok olsa ne olur? 100 doların da diğer para biriminden bir farkı kalmaz.

Peki tamam para bir kağıt parçası ama sonuç olarak belli ihtiyaçlarımızı karşılamak için gerekli. Ne yapıyoruz bunun için? Zamanımızı satıp karşılığında para alıyoruz. Paranın özelliği herkes tarafında kabul gören bir takas aracı oluşu. Gidiyorum günümün belli bir miktar saatini çalışarak geçiriyorum karşılığında da bir ücret alıyorum.  Ve zaman öyle bir şey ki dünyanın en zengin insanı da olsanız bir gününüz 24 saat, bir haftanız 7 gün. Benim bugün 30 saate ihtiyacım var deseniz de paranızla günü 30 saate uzatamazsınız. Yaşam süresi farklı olabilir herkesin ama an kendi içinde çok adil.

Peki neden zamanımı satıp para almak istiyorum. Kendime ayırdığım diğer zamanın kalitesini arttırmak için. İşte bunu akılda tutmak çok önemli. Paranın araç olduğunu unutup amaç haline getirdiğimizde başlıyor problem. Geçenlerde izlediğim bir programda Buğra Kenani’nin güzel bir tespiti vardı. Para bizim güven duygumuzla ilişkili dedi. Paramız olduğu zaman kendimizi güvende hissediyoruz. Haklı. Bir yolculuğa çıktığınızı düşünün. İki durum canlandırın zihninizde. Birinde cebinizde bol paranız var. Çok daha rahat hazırlanırsınız. Aman birşey unutsam da oradan alırım. Otobusu bulmazsam taksiye binerim, vs. Bir de cebinizde çok fazla para olmadan çıktığınızı düşünün. Herşeyi çok daha detaylı düşünürsünüz. Yanınıza çok daha fazla şey alırsınız her ihtimale karşı. Yükünüz artar.

Hayat da bir yolculuk değil mi? Paranın ileride gelmeme, bitme, yetmeme ihtimaline karşı devamlı yeni yükler alıyoruz omuzlarımıza. Çünkü güvenmiyoruz hayata. Bu da ağırlık yapıyor haliyle ve ilerleyemiyoruz. İlerlemeyince de yeni kapılar açılamıyor ve yeni para kaynaklarına ulaşamıyoruz. Halbuki güven duygumuzu para ile materyalize etmek yerine gerçekten kendimize, olanın olması gerektiği şekilde olduğuna ve ihtiyacımız olan herşeyin karşımıza çıkacağına güvensek çok daha rahat olacak yolculuğumuz.

İşte benim kendimde para konusunda farkettiğim bu oldu. Her konuda bunu başarabildiğimi iddia edemem ama para konusunda hep böyle olmuşum. Bir kere hatırlıyorum üniversitedeyken ayın son günü bir baktım okula gidecek dolmuş param yok. Tamam dedim ne yapalım yarın gider notları alırım artık bir arkadaştan. Ben bunu kabullendiğim an kotumun cebinde para buldum 🙂 O kadar çok böyle anım var ki.

Hayata ( buraya inancınıza göre yaradan, evren, kader vs koyabilirsiniz) güvenelim. Kendinizi hayatın yerine koyun. Size güvenmeyen birine nasıl yardımcı olabilirsiniz ki? Siz yardımcı olmak istiyorsunuz ve diyelim ki o gurur yapıyor. Bunu haketmediğini düşünüyor mesela. Ya da devamlı sizden talepte bulunuyor ama yardım ettiğinizde fırsatları görmüyor. Şüpheyle yaklaşıyor. Nasıl yardım edebilirsiniz? Güveni dışarıda değil kendi içimizde aradığımız zaman, gerçek teslimiyette  olduğumuzda zaten sorunlar kendiliğinden çözülüyor. Bu sadece para için geçerli değil her konuda böyle. Bunu hepimiz biliyoruz da işte idrak etmek ve uygulamak konusunda sorun yaşayabiliyoruz bazen.

Güveni, teslimiyeti kalbimizde hissettiğimiz günler diliyorum 🙂

İdil Göksel