GEÇ sana açılan kapıdan korkma. Nereye açılır diye bakma, nereye gider bu yol diye duraksama. Geç hırslarından, beklentilerinden, kırıklıklarından, pişmanlıklarından. VazGeç sahip olduğunu düşündüğün onca şeyden. Hiçbiri ait değil ki zaten sana, emaneten teslim almışsın sakın unutma.

Geç kaldım diye de hayıflanma. Ne erkencisin ne de geçsin bir mekan ya da zamana. An zamanda ve tam yerinde açılır her zaman bu kapı sana. Geniş, dar, uzun, kısa fark etmez sıkılma, her boyut geçer, her boyuta geçilir bu kapıdan zira.

Kapı ardına dek açık, seni çağırır ve bekler içerideki. Dur dost aman sakın ha yanılma, zira açık olan, sırlanmamış gözüken kapıdan girmek daha zordur. Zorlayamazsın, kıramazsın o kapıyı, çalamazsın açsınlar diye. Hele ki bir şifresi ya da anahtar deliği hiç yoktur, o yüzden bilemezsin hangi anahtarın ve sözün o kapıyı açacağını. Evet kapı açık da olsa, kilitli olmasa da ancak tek bir anahtar açar o kapıyı. Kapı sonsuz genişlikte olsa da, tek bir boyutta olmak lazımdır o kapıdan geçebilmek için.  Evreni kaplayacak kadar geniş gönüllü ancak iğne deliğinden geçecek kadar ince ruhlu. Yüksekliği göğün yedi katına erişse de o kapının, toprağın dibine kadar eğilip, adeta ölmeden önce ölüp gömülmek lazımdır toprak altına. Kökleri selamlayacak kadar küçülmek, yıldızlarla dans edecek kadar kainatın hiçliğinde yok olmak gerekir.

Hiç bir varlığı kendine isnat etmeyecek kadar zengin ve hiçbir şeye sahip olmadığını bilecek kadar da fakir. Kalbi Aşk’ınca yüklü ancak vücut çantası hep boş. Hesapsızca verecek ve karşılıksız hizmet edecek kadar bollukta, bunları kendinden bilmeyecek kadar da aklı fukara.

Geç kendinden, meraklanma ne çıkar diye karşına. Yürü dost, geç kalmadın korkma. Zaman mekan yok nasılsa kapının ardında.  Bırak tüm taşıdıklarını, boşalt yükünü, dedim ya hiçbiri ait değil zaten sana. Eşiğe gelince, ey başını usulca koy toprağa, dökülsün küfendekiler umursama.  Taştır onlar senin uçmana engel. Dökülür taşlar, yükler gider, asıl o zaman seni uçuracak olan kanatları getirir işte melekler. Sen, senden geçmiş, sen değilsindir artık. Ben de ben değilim zaten. Korkma sen-ben yok zaten kapıdan girince. Ah Bir bilsen nasıl sevinecekler seni görünce.

Sen senden geçtin ve artık hazırsın kapıdan geçmeye. Anahtar mı ? Gerek kalmadı ey dost. Kendinden geçince gördün ki kapı da sensin, anahtar da. Hiç oldun öldün, girdin toprağın altına ve nihayet geçtin Ben kapısından An zamanda. Sonunda da vardın Sevgili’nin sevgilisine ne mutlu sana…

Aşk ile.

Yunus Emre Berk

Yunus Emre, 1976'nın karlı bir Ocak sabahında, İstanbul’da doğdu. Çocukluk yıllarında başladığı “niye” sorularına, daha sonra “neden” i eklemiş, evrende özüne doğru çıktığı bu seyahatte kendi kitabını okumaya, hep dinlemeye ve izlemeye niyet etmiştir. Geçimini hukuk danışmanlığı yaparak sağlamaktadır -çok şükür- asıl işi ise “3H” dir: Haddini Bilmek - Hizmetini Bulmak - Hakkını Vermek. Kendini keşif ve hizmet yolculuğunda Mevlevi, Sufi, Şaman ve Budist Hocalar ile çalışmış, UCLA’den Mindfulness/Meditasyon eğitimleri almış ve çok sayıda inzivaya katılmıştır. Çok değer verdiği ustasının inisiyasyonuyla Reiki Master’ı da olmuştur. Tüm bunların ötesinde ise halen ve aslen, Rab sisteminde öğrenmeye ve eğitimine devam etmektedir. Adını taşımaktan gurur duyduğu Yunus Emre gibi; her yaratılanı Yaratan’dan ötürü sever ve Olmak için ölmeden önce ölmeye çalışmaktadır.