İçsel yolculuğun en büyük sorunudur: insan her şey değişsin ama kendisi aynı kalsın ister. Sorun denilen şey ile kendim denilen şeyin aynı olduğunu anlamamaktan doğan bir hatadır bu. Belli bir sorunla karşıma gelen her öğrencime aynı soruyu sorarım: “Sorunu bırakmaya hazır mısınız?” Bana sanki tuhaf bir şey söylemişim gibi bakar ve “Öyle olmasa buraya gelir miydim?” diye karşı soru sorarlar. Ben ise sorularına aldırmaz ve şunu söylerim: “Merak etmeyin; değerli sorununuza bir şey olmayacak. Geri döndüğünüzde onu orada sizi beklerken bulacaksınız. Sorununuza hiçbir zarar gelmeyecek. Dilediğiniz zaman acı çekmeyi sürdürebilirsiniz.” İnsanlara mutlu mutlu acı çekebilecekleri konusunda güvence vermek gerekir; aksi taktirde acıyı bırakmak istemezler. Ciddi eğitim alan, Kalp Yolu eğitimlerimizde 2. hatta 3. senesini tamamlamaya yaklaşan öğrencilerimde bile değişime karşı şiddetli direnci görürüm.

Ben, soruna verdiğimiz içsel isimdir. Sorun, ben dediğimiz şey için kullandığımız dışsallaştırılmış tanımdır. Kimse, ben dediği şeyi değiştirmeye hazır olmadan temel sorunlarına çözüm bulmaya başlayamaz. O nedenle de çoğu insan değişmek istemeden değişmek ister. Yaptığı şeyi yapmayı sürdürmek ama bunun sonucunda acı çekmemek ister.

Sık sık şunu yaşarız:

Öğrenci: Hocam karnım ağrıyor. 
Ben: Hımmm. Aaa nane yiyorsun. Bak nane yediğini fark ettin mi? Nane yemeyi bırak.

Bir süre sonra…

Öğrenci: Hocam karnım ağrıyor.
Ben: Acaba niçin? Bir bakalım. Bu arada nane yemiyorsun değil mi?
Öğrenci: Yiyorum hocam.
Ben: Tamam, nane yemeyi bırak.

Bir süre sonra…

Öğrenci: Hocam karnım ağrıyor.
Ben: Bu sefer niçin acaba? Aaa ama sen nane yiyorsun. Nane yemeyi bırak.
Öğrenci: Tamam hocam.

Bir süre sonra…

Öğrenci: Hocam karnım ağrıyor.
Ben: Nane.
Öğrenci: Eeee, tamam hocam.

Bu nokta bazen başka hocalara, bazen ise başka yöntemlere gidilen nokta olabilir. Sorunun her şeyi aynı şekilde yapmayı sürdürmek olduğu fark edilmemiş, sorunun yöntemde olduğuna kanaat getirilmiştir.

Bazense öğrenci bu noktada durur ve fark eder. Fark eder ki…

Öğrenci: Hocam, buldum!
Ben: Ne buldun?
Öğrenci: Sorunumun sebebini buldum hocam!
Ben: Ne kadar güzel! Neymiş?
Öğrenci: Hocam ben nane yiyorum!
Ben: Hmmm ne kadar ilginç! Ne yapmayı planlıyorsun peki?
Öğrenci: Nane yemeyi bırakmayı planlıyorum hocam. Ne dersiniz?
Ben: Güzel bir plan bu. Seni kutlarım.

Yukarıdaki diyaloğun bir şaka olduğunu düşündüğünüze eminim.

…ama değil!

Değişmeden değişmek istediğinizi fark edip, dört elle yapıştığınız şeyi, ben dediğiniz alışkanlıklarınızı ve önyargılarınızı bıraktığınızda değişim başlayacaktır. O zamana kadar nane yemeyi sürdürecek, sorunun şunda ya da bunda olduğunu sanacaksınız.

Cem Şen

1968 yılında doğdu. 1981 yılında savaş sanatları eğitimi almaya başladı. 1987 yılında Zen Budizm’in Türkiye’deki temsilcisi olan İlhan Güngören ile tanıştı ve 1987-1990 yılları arasında Güngören’in asistanlığını yaptı. Bir yandan Güngören’i Zen çalışmalarında ve Tai Chi Ch’uan derslerinde destekleyen Cem Şen aynı zamanda Namık Ekin, Mustafa Aygün gibi eğitmenlerle savaş sanatları eğitimini sürdürdü. 1990 yılında ilk çeviri eseri yayınlandı. Aynı yıl çalışmalarını tümüyle Taocu çalışmalara yönlendirdi. Sırasıyla Mantak Chia, Master Wang, Master Wu, Eric Steven Yudelove gibi ustalardan eğitim alan Cem Şen aynı zamanda bu ustalardan farklı Taocu sistemleri öğretme yetkisi de aldı. Halen ustalar ile çalışmalarını ve dünyanın farklı yerlerinde bulunan yaşayan büyük bilgelerle iletişimini ve arayışlarını sürdürmektedir. 1991 yılında Dharma Yayınları’nı ve ardından 2003 yılında bu yayınevinden ayrılarak Klan Yayınları’nı kurmuş olan Cem Şen’in içlerinde “Enerjinin Dansı: T’ai Chi Ch’uan” ve “Dolmuşa Binme ve Dolmuştan İnme Sanatında Zen” adlı kitaplarının da bulunduğu 8 kitabı ve yaklaşık 40’a yakın çeviri eseri bulunmaktadır.