“8 Saniye” filminin en etkileyici, ömrüm boyunca unutamayacağım sahnesi neydi biliyor musunuz? Esra İnal çamurun içinde debeleniyordu rüyasında, boğulmak üzereydi ve ustası başında duruyordu. “Bana yardım et” dediğinde ustası ona “Neden ayağa kalkmıyorsun?” diye sordu ve ayağa kalktığında Esra, aslında bileğine kadar gelen bir çamurun içinde debelendiğini gördü…
İşte hepimizin yaşadıklarının tüm özeti. Bizi boğan, bizi sıkan, canımıza okuyan tüm problemlerimiz, bileğe kadar bir çamur aslında. Onun içinde debelenip duruyoruz. Aslında küçük çocuklar gibi sevdik de o debelenmeyi ilk başlarda. Üstümüz başımız kirleniyordu ama çok da eğleniyorduk. Fakat oyun artık işkenceye döndü, çünkü ayağa kalkabileceğimizi unuttuk. Tüm evren ondan ibaret zannettik… Halbuki bizim esas varlığımızın yanında, gerçek boyutumuzun yanında, cidden bileğe kadar çamurdan ibaretti her şey…
Şimdi ayağa kalkma zamanı… Nasıl mı yapacağız bunu diye sormayın? Sadece kalkın ayağa. Kalkalım ayağa ve boyumuzun ölçüsünü görelim. Bunun nasılı, ne yapmalıyımı yoktur. Siz yerde yatarken, ayağa kalkmak istediğinizde “nasıl?” diye mi düşünürsünüz? Sadece kalkarsınız… Kalkın ve kalktığınızı görün…
Sonrası mı? Çevrenize bakmamız yeterli. Bakalım neler göreceğiz ve en önemlisi de ayağa kalkıp yürümeye başladıktan sonra hayat deneyimlerimiz nasıl değişecek, hayatlarımız neye dönüşecek? Şahsen ben de bunun yanıtını bilmiyorum, ama eminim “Ruh”umuzun muhteşemliği ile hayallerimizin ötesinde bir deneyim bizleri bulacak. Nasıl mı? Evren bana bunu göster… 🙂
Hadi ayağa kalkın, hadi… 🙂