Hep Eric Pearl ile birlikte görmüş, asistanı olarak tanımış, beraber sohbetlerini okumuştum ama nedense bir şey bana “sadece görünen değil, daha fazlası, derini var” hissini ısrarla vermişti onun hakkında. İşte bunu keşfedebilmek adına buluştuk Nilgün Sarar ile yeni taşınmış olduğu çatı katı şirin ve enerji dolu ofisinde…

 

N: Herkesin hayatında “ben kimim, nereden geliyorum, nereye gidiyorum” demeye başladığı ve hemen akabinde kişisel gelişim, parapsikoloji, şifa konuları ile ilgilenmeye başladığı bir zaman oluyor. Bu kimi zaman hayatın büyük bir tokadı, kimi zaman ise çevreden etki veya bir olay ile başlayabiliyor. Sizin yaptığınız bu enerji çalışmalarına ilginiz nasıl başladı? Var mı sizde de büyük bir olay veya tokat?

Nilgün Sarar: Bende önemli bir olay veya tokat yok. Ben çocukluğumdan beri insanları ve çevreyi seyretmeyi, gözlemlemeyi çok severdim. Halen de öyle. Niye gece hava kararıyor, neden sabah kalkıyoruz, neden okula gidiyoruz, dünyanın sonu nasıl olacak, heryer karanlık mı olacak, bu bir oyun mu… gibi küçük yaşta merak eder, gözlemlerdim. Dinlemesini de çok severdim, sakin ve durgun bir çocuktum. Enerji çalışmalarına 1987 senesinde Berlin’de başladım.

N: Sizi de fişekleyen bir şeyler olmuş, tesadüfi olmamış bu konulara girişiniz.

N.S: Evet, beni tetikleyen başlangıç mutsuzluk duygum ve arayışımdı. Çocukluğumdan süregelen sorular artmaya başlamıştı; neden hayat bu kadar zor, neden iyi insanların başına kötü şeyler geliyor, neden… neden…

Bu konularla ilk tanışmam Transandantal Meditasyon ile oldu sonra araştırmacı yapım burada bırakmadı ve başka ne var, neler yapabilirim diye araştırdığımda, alternatif tıp, tamamlayıcı tıp ile tanıştım. Onun okuluna gittim ve eğitim aldım. İnsan bedenini tanımak çok istiyordum bu bana büyük fırsat oldu. Bu eğitimden sonra ilk adımı atarak Reiki hocası oldum. O dönemde Türkiye’de henüz Reiki bilinmiyordu ve arkadaşlarıma Reiki’yi anlattığımda veya seans yapayım dediğimde tam anlayamıyorlar, hatta “Nilgün enerji veriyor, Nilgün elektrikçi mi oldun” diye şaka ile takılıyorlardı.

İlerlemeye devam ettim, Reiki mastırı oldum.. Kryon kitaplarını okuduğumda – ki o zaman daha Türkçe’ye çevrilmemişti – çok ilgimi çekti ve oradan EMF dengeleme tekniği ile tanıştım ve kurslarına katılmak üzere Amerika’ya gittim. Ve her bir adım hayatımla o kadar uyum içinde gelişti. Oğlum Amerika’da okumak istedi. Beraber Amerikaya gittik ve 2 gün sonra EMF (Elektronik Manyetikalan Dengeleme Tekniği) kursun katılma imkanım oldu. Yani evrenden bana gelen mesaj “Nilgün doğru yoldasın, istediğini , aradığını buldun ve bu yolda da devam et” şeklinde idi. Ben de buna çok inandım ve halen o yolun yolcusu olarak inanıyorum. EMF’de yoğunlaştıktan sonra kitaplarını, bazı dökümanları Türkçe’ye çevirdim ve EMF Hocası oldum, Türkiye’ye geldim ve uygulayıcılar yetiştirmeye başladım. Şu anda Türkiye’de 70 den fazla uygulayıcı var bendendesr almış. Araştırmacı yapım burada da bırakmadı ve nasıl devam edebilirim diye arayışım da devam etti. Tet Şifa tekniğini ve DNA Aktivasyon teknikleri bunları da öğrendim, hocası oldum, kitaplarını Türkçeye çevirdim, uygulayıcılar yetiştirdim. Ruh, beden, zihin üçlüsüne yönelik çalışmaları tamamlamak istedim ve zihine yönelik olan NLP’ye ilgi duydum, eğitimini aldım, önce uygulayıcısı sonra mastırı oldum. Tüm bu öğrendiklerimi kombine ederek uygulamaya başladım.

Ta ki 2001 senesinde bir gün bir kursta biri, Eric Pearl diye biri olduğundan, Reconnection (Tekrar Bağlantı) adında bir kitap yazdığını ve tüm bu enerji şifa çalışmaları ile hafiften gırgır geçtiğini çok farklı bir çalışmadan bahsettiğini anlattı.

N: Benim anladığım sizin gibi araştırmacı ruhlu biri konuyu orada kapatmaz, değil mi?

N.S: Evet, kursta arkadaşlarla aramızdaki sohbet orda kapandı ama benim için yeni bir araştırma alanı açıldı J Hakikaten araştırdım ve Eric Pearl hakkında ve bilgilere ulaştım. Kursuna katılmak için Paris’e gittim ve 2001 de Eric Pearl ile tanıştım. Eiğitime katıldım ve 1 ve 2 ve 3. derec eğitimini aldım. Çok etkilenmiştim ve Eric’e “Türkiye’ye gelecek misin” diye sordum. Eric önce kitaplarımı çevirin sonra gelirim dedi.

Bu eğitim ve Eric‘le tanıştıktan sonra Tekrar Bağlantı beni çok etkiledi. Pek çok arkadaşımla paylaştım. Kitabın çevirimi için çalışmalara başladım. tamamladık ve 2004 senesinde piyasaya çıktı. Ve ardında 2005 senesinde Eric sözünü tuttu ve ilk kez Türkiye’ye geldi ve burada kurs düzenledik. 2005’ten sonra Eric Türkiye’yi çok sevdi ve 2006 ve 2007 ve 2008’de tekrar geldi. Şimdi tüm yoğunluğumu Tekrar Bağlantı’ya vermiş durumdayım. Eric’le beraber her sene Avrupa’da turneye çıkıyorum, ona yardımcı oluyorum, baş asistanıyım.

Benim asıl amacım tüm bu öğrendiklerimi Türkçeye çevirip Türk halkı ile paylaşabilmek, onlara da öğretebilmek. Çünkü ben inanıyorum ki Türk insanı çok saygı duyulacak, derin bir ırk ve ben de elimdekileri paylaşmak istiyorum.

N: Sizi o kadar çok teknik ve bilgiden sonra Tekrar Bağlantıya bu derece bağlayan ne oldu? Diğer tekniklerde, enerji çalışmalarında eksik gördüğünüz bir şey mi oldu? Tekrar Bağlantının bunlardan farkı nedir?

N.S: Ben Paris’te Eric’in kursundan çıktıktan sonra çok şaşırdım. Ve sorgulayama başladım. Acaba 1987 senesinden bu yana öğrendiğim şeyler doğru değil miydi, kandırmaca mıydı? Eric derki; “eğer Tekrar Bağlantının felsefesini çok iyi anlamışssan zaten diğer öğrendiklerini uygulayamazsın; bu çok yeni ve tüm bu senin yaptıklarını da içeren ama onlardan çok daha kapsamlı. Bunu bir şemsiye olarak düşün, diğer şimdiye kadar öğrendiğin ve uyguladığın teknikler o şemsiyenin altında. Tabii ki onlara da saygı duyacak ve teşekkür edeceksin ama aşık olmayacaksın ve bir üst basamağa çıkmayı bileceksin”. Bu konuşma beni ciddi derecede etkiledi. Özellikle Tekrar Bağlantıda diğer tekniklere göre derece, sınıf, kademe ve mastır gibi bir şeyler yok. Tekrar Bağlantıda ne bir sembol var, ne bir konuşma var, ne kaide, kural var. Çok rahat ve serbestçalışıyorsunuz.

N: Peki biraz evvel Tekrar Bağlantının felsefesinden bahsettiniz. Bize biraz anlatabilir misiniz felsefesini?

N.S: Tekrar Bağlantının felsefesi şuna dayanıyor. Bu bir sanat, bu bir felsefe, bu bir bilimsel olay. Teşhis koymak, terapi etmek haftada 3 kere gibi ortadan kalkıyor Tekrar Bağlantı’da diğer tekniklere göre en büyük farkı “ben” olayı ortadan kalkıyor. Bunların hepsi ve özellikle “ben” de ortadan kalkınca, çok özgür ve saf bir çalışma oluyor. Kişi iyileşse, şifa görse de şifayı veren, yaratan siz değilsiniz, hiçbirşey olmasa da yine bunu yapan siz değilsiniz. Ve beni en derinden etkileyen felsefesi de bu oldu. Çok özgür bir çalışma.

N: Uygulama yapacağınız kişi size yönlendirme yapabiliyor mu?

N.S: Yapmamasını tercih ediyorum. Çünkü biraz evvel dediğim gibi burada şifayı veren ben değilim, dolayısıyla benim birşeyi bilmem değişiklik yapmıyor. Bazen geliyorlar “benim şuram, buram ağrıyor diyorlar” kendilerine “lütfen bunları bana anlatmayın diyorum, çünkü hastalık beni ilgilendirmiyor, teşhis koymuyorum, tedavisini ben yapmıyorum. Herkese aynı şeyi yapıyorum. Oradaki kişi alması gerektiğini alıyor. Bence asıl kutsal olan da bu. Evren o kadar zeki ki, o kişinin alması gerektiğini ona veriyor ve gerektiği süreçte veriyor . Tekrar Bağlantı esnasında sizi mavi kopyanıza bağlıyor, hücrelerinize bağlıyor. Ve buna bizim aklımızın yetmesi mümkün değil. İşte o sebepten bana bir yönlendirme yapmayın, bunu yapan ben değilim diyorum.

N: O zaman buradan şu konuya geçmekte fayda var. Benim, tüm şifa tekniklerinde hep sorduğum ve sorguladığım bir şey. Benim kendi yaşam felsefeme, inancıma ve şimdiye kadar pek çok değişik kaynaktan okuduğum bilgilere dayanarak; mükkemel bir yaradılış ve onun an ve an işleyen bir akışı var ve pek tabii bunları da yaratan yüce, sevgi dolu bir yaratıcısı var. Biz bu muhteşem yaradılışa, sahip olduğumuz potansiyel güçlerimizi, içimizde yatan hazineyi keşfetmeye, tekrar hatırlamaya ve bu hazine, güçler sayesinde Allahın yarattığı en yüce varlık olarak bazı deneyimlerle kendimizi güçlendirmeye, geliştirmeye geliyoruz. Ve kudretimiz bir ölçüye kadar yetebiliyor, dolayısıyla işleyen muhteşem sisteme, akışa bir ölçüde müdahale edebiliyor ya da akışın doğru yönünü fark edip seçimlerimizle biz akışın da izin verdiği yöne dönebiliyoruz. Akışın tersine bir değişim yaratabilmek ya da akışı bozabilmemiz mümkün değil. Ve hayatımızda olan her oluşumun muhakkak bir sebebi var ve akış ile uyumlu olduğu için hayatımızda tezahür ediyor, hiçbirşey tesadüfi veya rastlantısal değil. Yani sizdeki bir sağlık sorunu belki de sizi daha güçlü kılmak ya da içinizdeki gerçek yaratıcılığı ortaya koyabilmenizi sağlamak, farkındalığınızı geliştirmek amaçlı evren tarafından sunulmuş bir hediye olabilir. Ve siz bu sorun ile gücünüzü keşfettiğiniz, farkındalığınızı arttırdığınız anda artık bu sağlık sorununu taşımanıza gerek kalmayabilir. Şayet kalıyorsa da belki yeni bir takım ihtiyaçlar için yine aynı sorun yol göstermeye devam edebilir. Halbuki şifa tekniklerinde genelde “derdin mi var, gel, ben sana derman olayım” durumu var hep. Bazı şifa tekniğini uygulayan kişiler, bir kişinin rahatsızlığına, derdine derman olmaya çalışıp dakişi düzeldiği zaman“ben” yaptım durumuna geçebiliyor.

Bu durumda şifa tekniğini veren kişi, akışı, sistemi değiştirebildiğini, müdahale edebildiğini mi iddia edebiliyor? Bana göre, şifa şayet oluşuyorsa artık zamanı geldiği için oluşuyor, gereken mesaj alındığı, farkındalık kazanıldığı için sorunun artık kalmasına gerek kalmadığı için evren, işleyiş buna müsade ediyor. Dolayısıyla şifacının yaptığı “ben” lik bir durum sözkonusu değil, akışa, evrene uyumsuz bir düzeltme yapabilmesi mümkün değil. Sizin, daha doğrusu Tekrar Bağlantının bu konuya yaklaşımı nasıl acaba merak ediyorum?

N.S: Bana sorarsanız sizin de dediğiniz gibi kişi şayet şifaya hazırsa beni bulabiliyor ve bana geliyor ve şifadan fayda sağlayabiliyor. Bu, onun için yürüdüğü yolda yazılan bir parça. Meselabazen soruyorum bana gelenlere beni nasıl buldunuz diye, çok ilginç cevaplar gelebiliyor; bir kitapevine girdim aslında başka konuda bir kitap ararken Tekrar Bağlantı kitabını gördüm, ilgimi çekti ve aldım, okudum ve size gelmeye karar verdim diyorlar. Gelenler bazen sadece bedenin belli bir yerindeki rahatsızlığa yönelik gelirken, sonunda büyük değişimler geçirebiliyorlar.

N: Evrenin şifası ona, onun veya şifacının istediğini değil, gerekeni veriyor.

N.S: Bana sorarsanız zaten insan vücudu hiçbir zaman hasta olmak üzere programlanmamış. Yani hastalık tamamı ile dünyevi bir şey. Onu yaratan yine insan, onun korkuları, hayalleri, düşünceleri, baskıları… Doğallıktan kopan insan hastalıklara sürükleniyor. Burada en önemli şey farkındalık. Eğer bir kişi hasta olduğunu fark eder de acaba ben niye hasta oldum diye kendine sorar, yaşadığı evrene, içine, özüne, geldiği kaynağa vakit ayırıp, sorguladığında bir farkındalık başlatacak ve sonunda hastalığın nedenini anlayabilecektir. Tüm cevaplar aslında bizim içimizde. Doğuştan olan hastalıklarda bile aslında seçimi biz yapıp geliyoruz. Anneyi, babayı, nerede doğacağımızı seçtiğimiz gibi, bu şekilde dünyaya gelmeyi de her ne kadar biz şu an hatırlamasak da biz seçiyoruz ve onun da bir anlamı var. Orada da çok büyük dersler var, sadece kendimizin yaşadığı değil, anneye, babaya, çevreye, topluma verilen dersler var. Herşey evrende aslında büyük bir denge içerisinde, benim de vermek istediğim en önemli mesajlardan biri de budur; denge içinde yaşamak, hiçbirşeyi abartmadan, farkında olarak denge içinde yaşamak.

N: Neden Tekrar Bağlantı? Bir yere bağlı idik koptuk da tekrar mı bağlanıyoruz?

N.S: Atlantis uygarlığından bu yana baktığımızda insanlık inanılmaz bir düşüş, kopuş yaşamış. Tekrar Bağlantının ismi de oradan geliyor yani sizi bu koptuğunuz hatlara, ve bedenimizdeki meridyen ve akupunktur hatlarının tekrar bir uyum içine alınması gerek.

N: Bu tarz çalışmaları yapan, farkındalık üzerine çalışan kişilerde özellikle daha üstruplu, daha dingin ve örnek olması gereken davranış veyaşantılar beklerken, bazılarında inanılmaz çelişkiler görebiliyorsunuz. Şifa ve/veya hayat dersleri, farkındalık gelişimi için destek almak istediğiniz kişinin ailesine, çevresine kötü davranışlarını, umursamaz hallerini veya çıkarcı, suistimal eden beklentilerini görünce benim için o kişi isterse yukarıdan onaylı hoca, şifacı, guru, v.s olsun hiç bir değeri kalmıyor. Yaptığı şey ticaret, çıkar için yapılan, egodan öteye geçemeyen değersiz bir çalışmadan öteye gidemiyor. Siz deTekrar Bağlantı için yeni uygulayıcılar yetiştiriyorsunuz. Bu konuya bakışınız nasıl acaba?

N.S: Bu konu beni de çok rahatsız ediyor ancak şunu da fark ettim ki zaten o tarz insanların çalışmaları çok uzun sürmüyor. Belki bir furya ile, bir moda olarak ben Reiki hocasıyım diye başlıyor ve bir süre sonra görüyorsunuz grafiği hafif hafif aşağıya inmeye başlıyor. Ben, ben diyorum çünkü kendimi anlatmak için diyorum, yaklaşık 20 sene oldu bu çalışmalara kendimi adıyalı. Arkadaşlarım bana “Nilgün senin artık kendi büyük bir yerin olmalı, Türkiye’de çok tanındın” diyorlar. Ama ben halen tüm telefonlara kendim cevap veriyorum, çünkü benim yaptığım iş ticari amaçla yapılan bir iş değil. Her şey insan için ve ben insana çok büyük saygı duyuyorum. Biri beni arıyorsa, bana gelmek istiyorsa ona bilgi ben verebilirim,çünkü seansı da ben yapıyorum. Çok kutsal, sorumluluğu yüksek bir iş bu. Böyle görmeyen, yapmayanın zaten ışıkları da çok çabuk sönüyor.

N: Alan için de, veren için de büyük bir sorumluluk var bence ve bunun farkındalığı ile bu çalışmaların yapılması, paylaşılması, aktarılması gerekir. Eski uygarlıklarda bu tarz önemli bilgiler, mistik öğretiler öyle her elini kolunu sallayıp gelene verilmezmiş. Kişi uzun bir dönem eğitimden geçer, insanlığı, yaşam bütünlüğü test edilir, ona göre görev ve sorumluluk teslim edilirmiş. Keşke eski usül devam ediyor olsaymış, herhalde şu anda bu konularla ilgili çalışma yapan mastır, hoca, guru nüfusu rahat yarıya inerdi!

N.S: Zaten daha eğitimleri alırken bile kişiler yavaş yavaş elimine olmaya başlıyor. Bakıyorsunuz ilk gün tanıtıma gelen ertesi günü vazgeçmiş olabiliyor ya da 2. gün gelen 3. gün devam etmeyebiliyor. Burada istek ve amaç çok önemli. Ben de profesyonel olarak ilerlemek için aldım bu eğitimleri ve bu sebeple yarı yolda kalmadım, hep devam ettim ileriye doğru. Asistan oldum ve bunun için çok emek ve zaman harcadım. İnşalah ileride hoca olarak artık sadece Türkiye’de eğitimlerimi vereceğim.

N: Eskilerde “el verme” diye bir tabir vardı. Zamanı gelince Bilge, ermiş, şifacı bilgi ve gücünü bu sorumluluğu taşıyabilecek başka birine devir ederdi. Eric’de size “el vermiş”, şimdi siz bayrağı taşımaya devam ediyorsunuz. Eric Pearl yine herzaman sizinle olacaktır ama Türkiye’de artık bu konuda bayrağı sizin taşıma sıranız gelmiş.

N.S: Evet, çok yaklaştım. Şu an bir tek 3’ü aşsamayı öğretebiliyorum. 1 ve 2’yi de öğretme seviyesine geldikten sonra dediğiniz gibi bayrağı taşıyabileceğim ki bu da çok yakında olacak umuyorum. Hayatım boyunca ticaretle de uğraştım, pek çok farklı konu ile ilgilendim ama hiçbirinde şimdi yaptığım çalışmalarda aldığım hazzı ve mutluluğu almadım ve ben inanıyorum ki benim hayat amacım bu.

N: Herkes’in bir hayat amacı, hatta görevi var. Ne mutlu onu bulabilmiş olana.

Bu arada bu konu ile paralel başka bir konu var ki genelde bu tarz sohbetlerde hep konuşulur ama ben tartışmayı dahi uygun görmüyorum; şifa verenlerin ücret alması konusu. Kaynağı ne olursa olsun, verilen emek, harcanan zamanın karşılığı olmalıdır. En büyük eleştiri, Tanrıdan gelen şifa nasıl para ile verilir konusu. Şifayı veren de, alan da akşam evine giderken bakkala girdiğinde ekmek istediğinde bakkal; “Ayşe teyze nasıl geçti şifa seansın borcun 2YTL lütfen deyip, Nilgün Hanım siz Tanrıdan, evrenden aldığınızı şifa olarak veriyorsunuz, buyrun ekmeğinizi, suyunuzu, borcunuz yok” demiyor. Aynı şekilde ev sahibi de demiyor, şifa vermek için gideceğiniz yere bindiğiniz otobüs şöförü de demiyor. Şifa seanslarına para verilmemeli, farkındalık konuları ücretli paylaşılmamalı diyenler acaba bu konularda kitap alırken neden aynı itirazı yapmıyorlar? Eğitim, şifa verenler eğitimlere, seminelere gittiğinde ücret ödüyor ve tüm bunları herkes ile paylaşmak için mesleklerini, kariyerlerini bu konuya yönlendiriyorlar. Bu itirazları yapan kişiler firmalarından ay sonunda kariyerleri, verdikleri emekleri sonucu maaş alırken, şifacılara, farkındalık yolunda yürüyen bu kişilere, hayatlarını idame ettirebilmek için Tanrı mı maaş veriyor sanıyorlar acaba?

Ha, bu arada hiç bir maddi sıkıntısı olmayıp, bu eğitimleri, şifaları ücretsiz paylaşanlar da var. Bu onların kendi seçimidir, sonuçta yaptıkları bu paylaşım hayatlarını idame ettirme de bir sakınca doğurmuyorsa neden olmasın. Ama bu durumda olan kaç kişi var? Bir elin parmak sayısını geçer mi bilemiyorum.

Velhasıl, çok uzatmıyayım. Eğer siz de bu konuda hem fikirseniz,konuyu sadece düşünce yapısı ile burada böyle paylaşmış olalım.

N.S: Çok güzel ifade ettiniz ve sizinle aynı fikirdeyim. Ben de eğitimlerimi alırken, verilen emek karşılığı istenileni ödedim.

N: Peki; Tekrar Bağlantı ya geri dönelim. Hem fiziksel, hem ruhsal sıkıntılara yardımcı oluyorsunuz değil mi?

N.S: Şifa denildiği zaman, şifayı çok geniş düşünmek lazım. Şifa, zihinsel, fiziksel, ruhsal ve duygusal olarak gelir insana. Bazılarını fiziksel ihtiyacı vardı, bazılarının duygusal. Evrenin zekası kimin hangi yönde şifası olduğunu çok iyi biliyor ve şifa o kişiye o yönde akıyor. Özellikle kendini sevmeyen, hayatla barışık olmayan, hayattan hiç keyif almayan, ilişkilerde sorun yaşayan, enerjisi düşük olan kişilerde çok faydası oluyor. Şifa benim için dengedir.

N: Bu durumdakilerle de aynı tarz çalışma uyguluyorsunuz yoksa bu durumlarda daha konuşarak mı seans yapıyorsunuz?

N.S: Hayır, tüm ihtiyaçlarda aynı çalışmayı yapıyoruz. Diğer şifa tekniklerindeki gibi ihtiyaca göre şekil, teknik, usul, v.s değiştirmeye gerek yok. Ve kişiler şifa seansı sonunda gözlerini açtığında “ay sanki içimden sıkıntı koptu, gitti. Nilgün Hanım yeni doğmuş gibiyim, çok güzel kuş sesi duydum, koku aldım” gibi yorumlar yapıyorlar. Halbuki odada ne koku var ne de kuş. Evren herkese ihtiyacını onun durumuna göre veriyor.

N: “Nabza göre şerbet vermek” sözü de evrenin bu işleyişinden mi geliyor acaba?

Gelen kişilerin Tekrarbağlantıya inanması gerekiyor mu?

N.S: Hayır kesinlikle böyle bir gereklilik yok. Bu nedenle de çok özgür bir çalışma.

N: Biraz evvel konuştuğumuz gibi evrendeki, yaradılıştaki sistem mükkemel bir şekilde işliyor. İster inan, ister inanma. Şifa gelecekse belki Nilgün Hanım vesile oluyor, belki de 1 dilim elma!

Peki, Reiki genelde şifa amaçlı kullanılır ama mesela araba park etmek için yer ararken veya sınava girerken başarılı olmak için de kullanmak vardır içeriğinde. Tekrar Bağlantıda da böyle kısmet açma, başarılı olma v.s gibi konular için kullanılır mı?

N.S: Hayır, Tekrar Bağlantı tamamen ruh, beden ve zihindeki şifalandırma sistemidir. Tekrar Bağlantı kişide bir farkındalık yaratmaya başladığına zaten hayatında da bazı ters giden şeyler de düzelebiliyor, karşısına bolluk, bereket zaten çıkmaya başlıyor.

N: Aslında herşey insanın kendisinde, başkasının “hokus, pokus” yaptığı bir şey yok. Belki başkası, yol, yöntem ile onun kendisinde yatan bu hazineyi keşfinde, hatırlamasında bir vesile olabiliyor.

N.S: Tekrar Bağlantı, reiki veya hangi yol, yöntem olursa olsun benim için en değerli şey farkındalık. “Ben nereden geliyorum, nereye gidiyorum, kimim, bu dünyadaki görevim ne…” diye sorgulamaya başlayarak farkındalık yaratabilmek. En önemlisi ise ruhsal, fiziksel ve bedensel denge içerisinde yaşayabilmek, bunu istemek, gerisini akışa bırakacaksın. Bir şeyi istemek demek, “bende o şey yok” mesajını evrene vermek demek. Eric hep şuna dikkat çeker, bazı yöntem ve seanslarda, isteklerde hep Tanrıyı, melekleri, şunu, bunu çağırıyorsun yanına, bu demektir ki bunların hiçbiri benim yanımda yok. Halbuki bunların hepsi dünyevi yaşamda yaşadığımız korkular. Her saniye ben Tanrı ile beraberiz, Tanrı içimizde. Amacım ise içimdeki Tanrı’yı dışarıya yayabilmek ve böylece bu yaşamdaki görevlerimi tamamlayıp, öteki boyutlara geçebilmek. Benim felsefem bu.

N: Nilgün Sarar olarak, geleceğe yönelik çalışmalarınız, planlarınız nelerdir?

N.S: Evet aslında çok güzel bir proje var aklımda ve buna da sponsor arıyorum. Her sene Amerikada olan “Üstadlık Konferansı”,bilimsel ve ruhsal bir toplantı. Dünyanın en ileri gelmiş bilimsel adamları ve enerji konularında çok çalışmalar yapmış kişiler biraraya geliyorlar. Bunların içinde Eric Pearl, Echart Tolle, Dr.Masaru Emoto gibi büyük isimler var. Bütün bu isimlerin bir arada olduğu ve ilk defa Türkiye’de gerçekleşecek bir toplantı projem var.

N: Bu isimlere Türkiye’den de katılabilecek değerli isimler olabilir. Eminim daha zengin, geniş bir bakış açısı yakalanabilir.

N.S: Evet kesinlikle. Bu tarz enerji, spiritüel çalışmalarının bilimsel kaynaklarla desteklendiği 3-4 günlük bir konferans düzenlemek istiyorum. Ama tabii maddi yönü beni aşan bir proje bu dolayısıyla sponsor arayışındayım.

N: Çok güzel bir proje. Özellikle Mevlana’nın “Gel, gel kim olusan ol gel” diyen, dünyanın en evrensel, en bütünsel mesajının verildiği ülkede yapılması gerçekten daha manalı olabilir. Umuyorum bu sohbetimiz, sizin bu güzel projenize sponsor bulmanız için bir vesile olur.

N.S: İnşallah.

N: İstemiştim ki Nilgün Sarar’ı artık sadece Eric Pearl’ün asistanı olarak tanımayalım, çünkü biliyorum ki Nilgün Hanım’ın bu gözükenden daha derin, güzel bir hazinesi var. Çok keyifli ve güzel bir sohbet oldu, çok teşekkür ederim. Umuyorum en kısa zamanda bahsetmiş olduğunuz bu güzel projenin temellerinin atıldığı haberi ile yine bir araya geliriz.

N: Ben teşekkür ederim.

Neslihan Yavuzer Behmuaras