“Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”

Bu satırları okuduğumda Hrant Dink Şişli’nin kaldırımında yüzüstü kıpırtısız yatıyordu. Hafızama silinmemek üzere kaydedilen o fotoğraf her güvercin gördüğümde yeniden canlanıyor.

Kendimin ve hayatına şahit olduğum insanlarımın “güvercin tedirginliklerini” düşünüyorum sonra. En temel insan ihtiyaçlarından olan kendini güvende hissetmek duygusunun yok olmasının ne demek olduğunu bir daha, bir daha düşünüyorum. Hrant Dink’in azınlık olmak penceresinden yazdığı bu satırların bütün kendini “insan” hissedenler için geçerli olduğunu düşünüyorum.

 

İdeolojilerle, dinlerle, etnik kökenlerle, derisinin rengiyle bölünüp parçalanmış ve bütün “ötekileri” yok etmek, yok saymak için yüzyıllardır savaşmış, katletmiş, ezilmiş, hapsedilmiş “insana” yaptıklarımızı düşünüyorum. Sonra, karnını doyurmak için aldığı her lokmadan sonra etrafını tedirgince gözleyen ve ancak bir tehlike olmadığını anladıktan sonra ikinci lokmasına uzanan, bunu her lokmadan önce yapmak zorunda hisseden güvercini bir daha düşünüyorum.

Her ne şekilde olursa olsun farklılıklarımızı kabullenmedikçe, anlamaya çalışmadıkça, “biz ve bizim gibiler” dışındakilere yaşam hakkı tanımadıkça bu güvensizliğin yok olmayacağını ve bunu gerçekleştirmedikçe ne ülkemizin ne de dünyanın yaşanılır olmayacağını düşünüyorum.

Genlerimize kazınmış bu “insanlığın acı yükünden” arınmamız gerekiyor artık. “Öteki” diye bir şey olmadığını, hepimizin aynı havaya, suya, güvene, hukuka, adalete, sevgiye hakkı olduğunu anlamamız gerekiyor. Kendimize yapılmasını istemeyeceğimiz şeyleri başkalarına yapmamamız gerekiyor. Kendi küçük dünyalarımızdan çıkmamız, yeryüzünde yaşanan her kötülükte payımız olduğunu anlamamız, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demememiz gerekiyor.

Kimsenin yaşadığı topraklarda “güvercin tedirginliği” hissetmemesi bir ütopya gibi görünse de buna inanmamız ve inancımızı paylaşmamız bile önemli bir adımdır bu yolda. Güvercinlere bakın, Ferhan Şensoy’un dizeleri aklınıza gelsin.

“yorulduk mu güvercinim/umudum
bir yerlere konalım mı
çok ıslandı kanatların
durup nefes alalım mı
belki yolumuz yakın
sen uçarsan ey umut
doğan güneş bizden yana
ilk doğuşu değil ki bu.”

Gülseren Karaçizmeli