Hiç aklımda yoktu büyürken manken olmak.

Ben daha çok kaşif, sporcu yada bir kere sanırım hostes demiştim, nedense babam kızmıştı.

Ama annem ben tam da buluğ çağındayken bir butik açınca, Rumeli piyasasında kendimi defile tanıtım ve mankenli bir dünyada bulmuştum. O ara istemiş olmalıyım sanırım.

İş olarak ne keyiflidir en başlarda… Sanki her iş bir okul gezisidir. Asla sıradan değildir. Hangi gün nerede olduğunuzu bilmezsiniz. Etrafınız çoğunlukta yaşıtlarınız genç ve güzel görünümlü insanlarla çevreleniverir. Birdenbire o güne kadar yaşadığınız dünya sanki eriyerek yok olur ve her geçen gün artan iş ile beraber daha çok yepyeni bir başka gerçeklikte var olmaya başlarsınız.

Serttir. Rekabet, vergi, ajans ilişkileri ve sorunları, kıskançlıklar, entrikalar, ajans katalog masrafı vekomisyonu gibi kavramlarla birlikte girer hayatınıza….

Güzeldir, Hele de dans etmeyi, müziği seviyorsanız, kendinizi müziğin eşliğinde dans eder gibi yürümeye bırakıvermek…

Hoştur…

Bunu sokakta yapamazsınız. .Hayatınızı Müzikal filmlerine çevirmeye kalkışmadıkça)

Deli derler.

Biliyorum.

Ego tatmin fabrikası gibidir. Fotoğraflarınız çekilir.

Size bakılır.

Giydiklerinize, mimiklerinize, tüm beden hareketlerinize bakılır. Hem de özel ışık altında bakılır.

İnsanlar size bakmak için gelirler ve siz de buna hazırsınızdır, hazırlıklısınızdır, bilirsiniz ki sizi inceleyecekler.

Yapılanın odak noktasında olansınızdır.

Yani ne utanması?

Ne insanlardan saklanması?

Ne demekmiş o, kendini sevmemek?

Hatta tersine sorunlar daha sık görülür.

Dengeleyebilirseniz kendinizle daha bir barış hali…

İş başarısının getireceği şöhretle ilgili olarak bir yığın ego sınama ve tanıma fırsatı sunar.

Profesyonelliği öğretir. Olmazsan işin biter

Sınırlarını belirleyip mesleksel tanımını kafanda oluşturunca, dış dünyadan etkilenmeden çalışabilirsin.

Ama bu anlamda ülkemizde batıya göre durum daha zor. Hala manken nedir tam olarak bilinmezken…

Güzel, genç ve hoş belki az da boş kadın sanılırken…

Hâlbuki bir şey tanıtılır orada, bir şey satılmaya çalışılır.

İşin komik yanı ben liseden sonra işletme okudum. Yani bir ürün nasıl üretilir, pazarlanır, fiyatlandırılır ve bunun gibisinden parasal mali işler hakkında bir yığın ders saati demek…

Ama bunu bir de gözlerimle gördüm ve gördüğümü anladıkça dehşete düştüm.

İnsanların aslında pek de ihtiyaçları olmayan şeyler üretiliyor ve reklamlar arasında sıkışmış bir kitleye basbayağı da yön veriliyordu. Ve ben de bu sürecin bir parçasıydım.

Kendi varlığımın enerjisini ve bilhassa bedenimi, bir yığın faydasına ve güzelliğine bile inanmadığım şeyi sattırtmak için kullanarak para kazanıyordum.

Sonra o paralarla aynı şeyleri almak için?

Hayır. Kesinlikle…

Ama var olabiliyordum, özgür olabiliyordum, kendim olabiliyordum para kazandıkça.

Bu kıymetli idi. Kaybetmek ya da boşa harcamak doğru olmazdı.

Hayır yapamadım. Neyin, nasıl ve ne şartlarda kaça üretildiğini gördüğüm için az öz Salı pazarını tercih ettim.

Ben başka hayallere sahiptim.

Hepsi şimdi gerçekleşmiş olan…

İnsan giydiği ile adam olmaz ki? Nasrettin Hoca’dan duydum. Düşünsenize, ne çok baskı var zihinlerimize para harcayalım diye? Oysa kaynaklar güzel kullanılabilir. Bana her kış 3 ya da 4 kazak yeter ve onlarda yıllarca eskimez bile.

Diğer belki başka bazı işlerde öyledir, bilemem. Ama mankenlik bana bunu sundu.

Tüketimi körükleme ve körükletme.

Bir manken işinde iyi olmak istiyorsa tanıttığı ürüne inanması ya da çok iyi bir oyuncu olması gerekir. İzleyenine enerjisini yollamakta çünkü. Bir gün fark ettim ki ben işime saygımı yitirmişim. Zevk vermez olmuş salınmak orada. Dünyayı sayesinde gezebildiğim mesleğim, aynı zamanda bana dünyanın halini de göstermiş. Kendi payımı göstermiş.

Yüreğime dokunmuş.

“Aç kalırım çalışayım” korkumla, “Hayır, böyle yaşama! Sen bu değilsin, korkma! O eşyalara ihtiyacın yok. ‘Hiç’i kabul et ve çık git!” fikri arasında gezinmek…

İnatla mantıklı olmaya çalışıp, “bu sene son” diye bir sene daha mankenlik yapmak.

Olgunlaşmak. 30 yaşlarına gelmek…

Sert ortamda büyümenin verdiği yıpranmalar, kapanmalar…

Mankenlik bir örneklemedir.

Var olan-üretilen bir potansiyeli işaret etmektir.

Potansiyel bir tarzı sunmaktır. İsterseniz, beğenirseniz vardır o şey.

O sizin potansiyelinizdir. Siz de öyle olabilirsiniz.

Beğenmenize neden olacak, sizi dolduracak her şey yapılır.

Aslında hepimiz her gün uyandıktan sonra yaptığımız her şey ile birini modellemekteydik.

Kendimizi!

Bir gün bir karar aldım ve neyi modellediğime çok dikkat edeceğim dedim.

Bu, dikkatle ilerlerken sonunda kendimi işi bırakır buldum, çünkü ruhum sıkılınca mutsuz oluyordum.

Huzurlu olamıyordum.

Ve mankenlik iyi ya da kötü olmadığı, sadece birmeslek, geçim kaynağı olduğu halde bana huzur vermiyordu bu haliyle.

Modellemeyi tercih ettiğim bir şey bulamadım.

Ben de kendim olmaya karar verdim.

Modellik yapıyorum hala, ama sadece kendimi modelliyorum. Bu daha eğlenceli aslında.

Ve evet sokakta dans da ederek yürüyorum. İ-pod var kulağımda.

En son kendimi emekli ettiğim zaman bir tirajlı gazete bana kadın ekinde yazı yazmayı teklif etti. “Ne yazacağım?” dediğimde, “Ne istersen.” dediler.

Ben de öyle yaptım. Haftada bir, azıcık, minicik bir yer…

Yazdım canımın çektiğini.

Sonra bana “Acaba moda ile ilgili de birazcık yazar mısınız?” dediler. “Elbette!” dedim ve yazdım.

Yazdığım son yazı oldu.

Kovuldum.

İşin gerçeği son on yıldır televizyon izlemiyorum. Şimdi ortamlarda durumlar nedir acaba?

Konuk Yazar