Bütüne Tanrı dersek, en büyük, en büyük bilince Tanrı dersek, bu en büyük, herşeyi kapsayan dev bilinç, tüm bilgilere sahip, zamana, mekana da sahip. Ve biz onun küçük parçalarıyız sadece.
Düşünce soyut bir kavram değil mi? Şuur da öyle. Şuur, yani farkındalık. O zaman bir organizmanın bilinci olması için illa bir beyne sahip olması gerekmez? Biyolojik şuur kapalıyken bile hastalar bazı deneyimler yaşadıklarını öne sürmüşler çünkü mesela… Bitkiler de insan duygularına karşı oldukça duyarlı, bu deneylerle ispatlandı yakın zamanda. O zaman bi kedinin de bilinci olabilir, ağacın da, ve belki taşın da? Okültistler Doğanın, yani dünya gezegeninin de yaşayan bir organizma olduğunu öne sürüyorlar. Çok mu olağandışı? Yani bi beyne, akciğere, kalbe, veya buna benzer fonksiyonlara, hücrelere sahip olamayan bir “şey” canlı, ve bunun yanında “şuurlu” kabul edilemez mi? Pozitif bilime göre öyle. Ama bu insanlar bunu reddediyor, hayvanları, bitkileri bırakın, dünyanın bir bilinci olduğunu öne sürüyorlar. Dünyadaki her şeyin. İnsan, kedi, zürafa, keçiboynuzu, kömür, çakıltaşı, hava, vs. farketmeden…
Şimdi hücrelerimizin de bir bilinci olduğunu varsay.. Bizim de bilincimiz var, yani insanın.
Pek ya biz dünyanın hücreleri gibiysek? Yani bizim, insanların, bitkilerin, suyun, toprağın, hayvanların, bakterilerin, taşın, elementlerin, havanın, hepsinin bilinci dünyanın bilincini oluşturmaz mı? Dev bir okyanus gibi, Ortak Bilinç. Ve her birimizde onun bir parçasıyız. Okaynusa düşen yağmur damlaları gibi.
Benim hücrem bana ait olduğunun farkında değil, ama ben onun bana ait olduğunun farkındayım. O benim alt kümem gibi.
Biz de dünyanın alt kümesiyiz. Onun bilincinin, alt bilinçleri. Dünya da güneş sisteminin alt kümesi. Güneş sisteminin bilincinin alt bilinci.Sonra galaksi, evren.. Ve evenin ötesinde ne varsa onun bilinci var.
Biz de çok küçük gibi gözükse de onun bir parçasıyız, Bütün’ün.
Bütüne Tanrı dersek, en büyük en büyük bilince Tanrı dersek, bu en büyük, herşeyi kapsayan dev bilinç, tüm bilgilere sahip, zamana, mekana da sahip. Ve biz onun küçük parçalarıyız sadece.
Hücrelerini oluşturan, en küçük yapıtaşını, Atom modelini düşün.. Çekirdeğin çevresinde dönen elektronlar.
Sonra da güneş sistemini düşün. Güneşin çevresinde dönen gezegenler. Çok garip! Bu kadar benzerlik.
Belki bizim güneş sistemimiz , dev bir organizmanın atomlarından sadece birisi. Biz de o elektron-gezegen’lerden birinde yaşayan, küçücük küçücük varlıklar…
Belki bizim atomlarımızın üzerinde de birileri, “bir şey”ler yaşıyor? Belki soluk alıp vermiyorlar ama bir bilince sahipler?
Karşı karşıya konmuş iki ayna gibi sonsuzdan gelip sonsuza gidiyor herşey.
Ve evren de koskoca bir bilinç. Ötesinde bir şey varsa, o ondan bile büyük.
Bu dev, bizim de parçası olduğumuz o bilinç herşeyi biliyor.
Ve tesadüfü ortadan kaldırıyor bu.. Çünkü hepimiz birbirimize bağlıyız. Sen, güney Afrika’daki bir taşın üzerinde gözlerini dinlendiren yeşil kertenkeleye bağlısın, o bana bağlı, ben de henüz adı konmamış, NASA tarafından keşfedilememiş bir galaksiye kazara giren o küçük göktaşına bağlıyım.. Bilinçlerimiz bağlı, çünkü hepsinin özü aynı. Ne yaparsak yapalım, birbirimizden haberdarız farkında olmadan. Dev bir örümcek ağı, müthiş bir plan, karışık ama mükemmel bir sistem, evren.
Akciğer hücremle, kanımdaki hemoglobinler birbirlerinden habersiz belki, ama beynim hepsinden haberdar. Evren de herşeyden haberdar çünkü biz ona aidiz, onun içindeyiz. Bir gün okyanusa düşen damlacık gibi, o dev bilinçle bütünleşiriz belki de…