Bazen, zihnimize yerleştirilen o karmakarışık kelimeler cangılında, bahçesindeki çiçeklerin arasında dolaşan kör bir bahçıvan gibi dolaştığımızı düşünüyorum. O kelimelerin varlığından haberdarız, onları kullanıyoruz ama kullandığımız kelimelerin anlamlarına ne kadar sahibiz? Kaçımız ‘iyi’ ve ‘kötü’ kelimelerinin tarifini yapabilir? Nedir iyi? İyi insan kimdir? Bu sorulara kim kesin bir cevap verebilir? Sanırım bir yanıyla çok basit, bir yanıyla çok muhteşem olan bir ‘el çabukluğuyla’ Tanrı’nın her kavramın içine bir parça da o kavramın ‘zıddından’ koyması bizi şaşırtıp körleştiriyor. Aslında çok çabuk çözümlenebilecek bu el çabukluğunu kavramamıza engel olmak için oyuna küçük bir hile daha eklenmiş. Bizdeki her şeyi ‘mutlak’ olarak kavramak isteği. Mutlak iyiyi ve mutlak kötüyü aradığımızda, hiçbir insanın arayışımıza uygun olmadığını görerek afallıyoruz. Sanki büyük bir büyücü, bir sokak sahtekârının kılığına girip gözümüzün önünde kartları karıştırıp koyuyor.

“Seç bakalım” diyor, “hangisi iyi, hangisi kötü?”… Biz saf müşterilerin hepsi gibi çok emin bir biçimde elimizi uzatıp gösteriyoruz: “İyi bu”. İyi sandığımız kartın altından ‘sıkıcı’ ya da ‘kötü’ çıkıyor. “Kötü bu” desek onun altında da iyiyi ya da eğlenceliyi bulacağız belki de. Bizim asla kazanmamıza izin verilmeyen bir oyun bu. Tabii, arada sırada müşteriler “Bunu kimse bulamaz” deyip sıkıntıyla dağılmasın diye de bazılarına doğru kart bulduruluyor. “İyi” diyorsun, ‘iyi’ çıkıyor. Herhalde en çok da doğru kartı bulan şaşırıyordur. Çok basit görünen bu oyunun müthiş bir el çabukluğuyla içinden çıkılmaz bir karmaşaya ve sürprize dönüşmesinden dolayı insanoğlu bu ‘iyilik’ ve ‘kötülük’ kavramıyla uğraşıp durmuştur. Bazen bu uğraşların kendisi bile acıklı bir oyuna dönmüştür. Nietzsche, iyilik ve kötülük kavramlarının çarpıtıldığını söylemişti. Eski Yunan’da iyi, cesur ve sert anlamına geliyordu. Sonra Hıristiyanlık bir ‘köle ahlakı’ yaratmıştı ve iyi, hımbıl ve sessiz anlamını kazanmıştı.

Enerji dolu ve sert olanlara da kötü denmişti. Halbuki yaşam savaşında insanın iyiliğe değil, güce ihtiyacı vardı. Evrimin amacı, sürü halinde dolaşan insanoğlunu daha iyi yapmak değil, güçlü bireyler geliştirerek ‘üstinsan’ yaratmaktı. Bütün bunları söyleyen adamın kendisi ise çelimsiz bir sıskaydı, gözleri bozuktu, doğru dürüst göremiyordu, bayılma nöbetleri geçiriyordu. Yirmi üç yaşında askere gitmiş, bir yarasa gibi kör olmasına rağmen askere alınmıştı. Askerliği pek uzun sürmemişti ne yazık ki. Bindiği attan tepetaklak düşmüş, göğüs kaslarını kopartmıştı. Ama inatçıydı. FransaPrusya harbine gönüllü hastabakıcı olarak katıldı. Lakin Tanrı’nın şakacılığının sonu yoktu. Güce tapınan bu sıska oğlanın önüne ilk yaralı geldiğinde, askerin omzundan akan kanı görünce küt diye bayılmış, kan göremeyen hastabakıcıyı da hemen evine göndermişlerdi. Kan görmeye dayanamayan, atın üstünde duramayan, otuz beş yaşında zihnen ve bedenen çökerek ölümün eşiğine gelip paçayı zor kurtaran bu sıska adam, yazdıklarıyla dostlarını bile korkutuyordu.

Başkalarına epeyce ürkütücü gözüken ünlü besteci Wagner bile onun ‘çılgın’ olduğunu söylüyordu. Bir zaman sonra izlendiğini sanmaya, paranoya krizleri geçirmeye başladı. Çıldırarak öldüğünde daha kırk altı yaşındaydı. Bütün geleneksel inançlara, ahlaka, kurumlara isyan eden, Almanca’yı gerçekten çok güzel yazan bu adamı hastalıklı bir karikatüre çeviren Tanrı’nın ‘iyi’ olup olmadığı da sorulmaz mı? Tanrı’nın bile iyiliğinden şüphe edebileceksek kime ‘iyi’ diyebileceğiz? Nietzsche’nin iddia ettiği gibi ‘hımbıllara’ mı iyi diyoruz? Nice hımbılın bir fırsat bulduğunda bir canavara dönüştüğüne de tarih tanıklık etmedi mi? Hem nedir iyilik? Bir sezgimiz var iyilikle ve kötülükle ilgili ama sadece bir sezgi bu. Kör bir bahçıvanın, bahçesindeki çiçeği kokusundan tanıması gibi ama ‘tarif et’ desek tarif edemez, bizim iyiliği ve kötülüğü tarif edemememiz ve sadece kokusundan tanımaya çalışmamız gibi. İyilik ve kötülük her an yer değiştirebilir. Savaşta düşmanını öldüren asker iyi midir, kötü müdür? Sizin askerinizse iyidir, düşmanın askeriyse kötüdür.

Peki aynı olaya tamamen değişik isimler vermeye muktedir olan sizler biraz da utanılacak bu yeteneğinizden dolayı iyi mi yoksa kötü müsünüz? Evleri soyup çaldıklarının bir kısmını fakirlere dağıtan bir hırsız iyi midir, kötü müdür? Parayı alan fakire göre iyidir, evi soyulan adama göre ise kötüdür. Belki de hiçbir zaman saf ve mutlak bir iyilik ve kötülük bulamayacağımız bu hayatta acaba ilk kim ‘iyi’ ve ‘kötü’ kavramlarını kullandı? Herhalde bilim adamları daha iyi bilecektir ama ben bunu ilk insanların buldukları yiyeceklerin tatlarıyla ilgili olarak kullandıklarına inanmaya eğilimliyim. Şeftali bulduysa iyidir, kaktüs yemeye kalktıysa çok kötüdür. Ama bunda bile kesinlik yoktur. Şeftaliye dokunamayan insanlar gördüm, kaktüsü ise susuzluktan ölmek üzere olduğun bir çölde kesersen içinde su bulursun.

Doğanın büyük üçkâğıtçısının karıştırıp önünüze koyduğu kâğıtlara saf bir kumarbaz gibi hemen atlayıp, “Ben gördüm, ben gördüm, bu iyi, bu kötü” demeye kalkarsanız büyük bir ihtimalle kaybedersiniz. Bu oyun, oyun kurucusundan başka kimseyi eğlendirmez. Kazanamazsınız.

Bütün insanlar kötüdür çünkü.

Ve, bütün insanlar iyidir.

Bize göre çok daha düz ve sıradan olan hayvanlar hakkında bile karar vermek kolay değildir. Bir ceylanı parçalayıp yeni doğmuş yavrularını besleyen leopar iyi midir, kötü müdür? Bizim bütün bu karmaşa içinde sığınabileceğimiz basit ve çok bilinen tek bir gerçek var bence: Hayatta mutlak hiçbir şey yoktur. İyilik ve kötülük her an yer değiştirebilir, birine göre iyilik olan bir başkası için kötülük olabilir.

İyilik ve kötülük tabiatta saf halde bulunamaz. Nietzsche’nin dediği gibi tarihte dönem dönem iyilikle kötülüğün tarifi değişse bile, insanlar bir duygusal karışım olarak yaşamaktan kurtulamazlar. En iyi tanıdığınız insanın kendiniz olduğunu düşünürsek, siz söyleyin, iyi biri misiniz? Hatta yaralı bir asker gibi girip sığınacağınız son mevzie de taarruz edelim; “Kimseyi bilerek üzmedim” tesellisinin arkasına saklanmaya çalıştığınızda dahi bu sözünüzde bir yalan yok mu? Peki ya Tanrı’ya ne demeli? Kötülüğü icat eden birine ne diyeceğiz? Hiçbir değerin saf ve mutlak halde bulunmasına izin vermeyen, kimseyi tam anlamıyla iyi ya da kötü yapmayan Tanrı bize iyilik mi yapıyor, kötülük mü? Bizi hep şaşırttığı ve kuşku içinde bıraktığı için ‘kötü’ diyebilirsiniz. Hayatı bu belirsizlik içinde hep heyecanlı ve çekici kıldığı için de ‘iyi’. Ama sanırım o sizin ne dediğinizle pek ilgilenmez. O, bizim şaşkınlığımızla çok eğleniyor çünkü.

(Aktüel)

Konuk Yazar