Son yıllarda etrafımızı birçok farklı doğu kökenli öğreti sardı ve zaman ilerledikçe de bu sarılma, “ay yeter boğulduk!” noktasına doğru hızla ilerliyor. Artık sadece Reiki bilmenin sıradanlaştığı, Yoga’nın beden eğitimi derslerinde kasa atlamak kadar alışılmış geldiği, sürekli “daha yeni”, “daha ileri”, “daha güçlü” olduğunu iddia eden öğretilerin, farklı adlarla karşımıza çıktığı bir dönem bu. Aslında temelinde insanın ruhani boşluğunu doldurmaya çalışmak adına sürekli öğütecek yeni bilgiler aradığı ve bu bağlamda binlerce yıllık öğretilerin, çekirdek misali tüketildiği bir çağdayız. Bunca hengame arasında da bu kadim bilgilerin “kökenleri”, “gerçekleri” ve bizlere aslında “neleri öğretmeye çalıştıkları” kaybolup gidiyor. Bu noktada, bu çalışmaların öğreticilerinin tipik tanıtım bilgilerinden öte, yaşanmış ve paylaşılan deneyimlerin daha aydınlatıcı olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda da, herhangi bir tekniğin üstadı olmayan, ama birçok konuya burnunu sokmuş bir yaşam yolcusu olarak sizlerle, kendi deneyimlerim üzerinden bu “doğulu” öğretileri anlatmaya çalışacağım. Çünkü ne kökeninin ta Atlantis’e kadar uzandığı söylenen Reiki, TV ekranlarında birilerinin poposundan gönderilecek kadar “basit”tir; ne Feng Shui, sadece “sosyetik”lerin modasıdır; ne de benzeri öğretiler çiklet kıvamında çiğnenip atılacak kadar sığdır.

“Su” ve “Rüzgar”ın Dünyası

“Feng Shui” nedir? İlk duyduğunuzda genellikle verilen tepki “O ne ki?” ile “Ay, ben bunu biliyorum, evin orası vazo, burasına çiçek falan koyuyorsun değil mi?” arasında gider gelir. Çince de Feng, rüzgar; Shui, su anlamına gelir. Bu iki doğal olgu, madde dünyasındaki enerji kutbiyetini temsil eder. Nitekim yeryüzü, zıt kutuplardaki enerjilerin birbirlerine olan ilişkilerinden doğan etkileşimler sonucu şekillenir. Çinliler, binlerce yıl süren gözlemleri sonucunda; evlerini ve çevrelerini, karşıt enerjilerin rahatça akabileceği bir biçimde düzenleyip, eşyalarını bu enerji akışını engellemeyecek biçimde yerleştirmeyi öğrenmişler ve ortaya “Feng Shui” çıkmıştır. Kökeni MÖ 7000’li yıllara dayanan Feng Shui’ye “Çin Ergonomisi” de diyebiliriz. Çinliler için bu öğreti yaşamlarının ayrılmaz bir parçasıdır; sadece evlerini değil, şehirlerini de “Feng Shui” prensiplerine uygun inşa ederler. Mesela Hong Kong, para akışını içine alacak, ama dışarı kaçmamasını sağlaması amacıyla girişi dar ama içi geniş bir körfezin kıyılarına inşa edilmiştir. Yine meşhur Çin Seddi, aslında akıncılardan korunmak amacıyla değil, Çin ülkesinin sonsuza kadar varolmasını sağlamak amacıyla, ülkenin “Ejderha” köşesini güçlendirmek amacıyla yapılmıştır. (Bu bilginin kaynağı, doğrudan Çinli üstatlardır.) Çin’de “Feng Shui” ayrıca öğretilen bir öğreti değil, yaşamlarının ta kendisidir. (Tabii şu dönemde Çin’de de bu işin tüccarları türemiştir, kapitalizmin bulaştığı her yerde olduğu gibi.) Amma velakin bu kadim bilgi, batı dünyasında transfer olduğunda, ortaya çeşitli problemler çıkmıştır.

“Kara Bereliler”in Form Okulu

“Feng Shui”nin temel üç akımı vardır. İlki “Toprak Okulu”dur. “Feng Shui”nin ilk çıktığı zamanlarda, yani binlerce yıl önce uygulanan bu akımın öğretilerine uygun olarak Çinliler evlerini, doğanın kucağında; enerjinin bol aktığı yerlerde kurarlardı. Fakat şehirleşme başladığında, yeni bir arayışa girildi ve “Pusula Okulu” oluştu. Bu ekolde, yerleşimler o dönemin en güvenilir aracı pusulaya göre yapılıyordu. Günümüzde halen elde pusula, hesaplamalar yapan birçok “Feng Shui” uzmanına rastlıyoruz, ama açıkçası bu yöntem zordur ve Batı şehirleşme yapısına uygun değildir. Nitekim ben de Feng Shui ile ilk tanıştığımda okuduğum kitapta yönlerle karşılaşmış ama hiçbir şey anlamamıştım. Zaten uzun yıllar bu konuyla ilgilenmeyişimin temelinde de bu yatıyordu. Malum ben yönlerle ilgisi “Kıble nerdedir acep?”le sınırlı bir toplumun çocuğuydum ve öyle pusulayla falan işim de olmazdı. İşte bu noktada, Batılılar için en uygun ekol karşıma çıktı. “Form Okulu” adı verilen bu yeni sistemi “Kara Bereliler” olarak adlandırılan bir grup Taoist Budist keşiş ortaya koymuş. Bu sistemde elinize pusula alıp karmaşık hesaplara girmenize gerek yok. Evinizin kapısına sırtınızı yaslarsınız ve “Bagua Harita”nızı da çıkartırsınız. Gerisi doğru köşelerde, gerekli çalışmaları yapmaktan ibarettir ki, yazının devamında bunların örneklerini okuyacaksınız.

Çi ve Bagua Haritası

Çince’de “Çi (Chi)”, yaşam enerjisi anlamına gelir. Hintliler aynı kavramı “Prana”, Japonlar “Ki”, Mısırlılar “Ka”, Sufiler “Nefes”… olarak adlandırmışlardır. Yaşam enerjiniz, engelsiz aktığı sürece, hayatınız harikadır; ama bir blokajla karşılaştığında çeşitli sorunlar baş göstermeye başlar. (Mesela bedensel hastalıklarımız gibi.) “Feng Shui” de amaç, Çi’nin -deyim yerindeyse- kaymak gibi akması ve yaşamlarımızı dolu dolu hale getirmesidir. Çi’niz ne kadar doluysa yaşantınız o kadar verimli, olumlu mutlu ve üretkendir. Bu enerji, çeşitli toplumların “batıl” inancı değil; artık Batılı bilim adamlarının çeşitli aletler vasıtasıyla ölçebildikleri ve gözlemleyebildikleri, yaşamlarımızın temel kaynağını oluşturan bir enerjidir. Nitekim doğu öğretilerinin hepsinin temelinde, bu enerji akışının düzgün olmasını sağlamak yatmaktadır. Reiki ile bu akışı engelleyen blokajları çözmeye ve sorunu şifalandırmayı amaçlarsınız; akupunkturda vücuttaki çeşitli noktaları iğneler vasıtasıyla uyararak bu akış sağlanmaya çalışılır; yoga çeşitli asanalar (duruşlar) ile bu akımı arttırmayı hedefler… Bu ve benzeri çalışmalar, bedensel akış üzerine yoğunlaşırken; Feng Shui çevresel akış üzerine çalışmaktadır. Bu düzeni sağlarken de bir yol göstericiye ihtiyaç vardır ki buna “Bagua Haritası” adı verilir.

“Bagua Haritası”nı ilk oluşturan kişi, Fu Hsi’dir. Bir doğa gözlemcisi olan bu Çinli zat, kaplumbağaların farklı ihtiyaçları için farklı yönlere hareket ettiğini ayırt etmiş ve onların, 9 eşit parçaya bölünmüş bir sekizgeni andıran kabuğunu, insan yaşamında kullanabileceği bir örnek gibi ele alarak, bugün “Feng Shui” nin temelini oluşturan “Bagua haritası”nı çıkarmış.

Batılı evlerinde de bu haritayı çıkartmak, sırtınıza kapıya verdiğiniz yöntemle gayet kolaydır. Evinizin planını bir kağıda çizin ve plan üzerinde dokuza bölün. İşin püf noktası evinize giriş kapısının bulunduğu yöndür. Evinizin planına göre giriş kapınız haritanızın tabanını oluşturur. (Yani haritada bilgi, kariyer, yardımcı insanlar bölümünü) Kalanını da örnek harita üzerinden yerleştirirsiniz. (Tabii bu haritayı nasıl çıkartacağınızın ayrıntılarını buraya sığdırmak pek mümkün değildir, kitaplardan takip ederek daha net öğrenebilirsiniz.) Ben bu noktada doğrudan örnek olaylar üzerine geçiyorum ki kafanız karışmasın.

Feng Shui ile Koca Bulmak, Aşkını Alevlendirmek

Açıkçası beni “Feng Shui”ye iman ettiren, yaşadığım ilk örnekte aldığım sonuçtu. O dönemde fellik fellik “hayat arkadaşımı” arzuluyordum. Derken Reiki hocam Gülüm bana aldığı Feng Shui eğitiminden bahsetti ve bana eşimi bulmam için önerilerde bulundu.

Gülüm bana önce evindeki “ilişkiler köşesini bul ve oraya öpüşen bir çift heykeli koy” dedi. Hemen gidip Atlas Pasajı’ndaki hediyelikçilerden, tepesinde mumluk olan öpüşen bir çift heykeli almıştım. Sıra gelmişti “İlişkiler” köşesini bulmaya. Bu köşeyi bulmak için önce sırtımı evimizin giriş kapısına verdim ve evimin en sağ üst köşesini belirledim. (Bu tekniği odanızda da uygulamanız mümkün ki bu durumda oda kapısına sırtınızı verip, en sağ üst köşeyi belirleyin.) Sonra da bu köşeye heykeli yerleştirdim. Yine Gülüm’ün önerisine uyarak heykelin mum başlarına da pembe kalpli iki mum koydum. (“İlişkiler” köşesindeki tüm çalışmalarınızı ikili yapıyorsunuz hiç unutmayın. Çünkü “çift”i temsil eden objeler bulmanız gerekiyor.) Heykeli ve mumları yerleştirdikten sonra, içimden “Hayat arkadaşımı bana getir” diye defalarca dua ettiğimi hatırlıyorum evrensel güce. Aradan üç ay geçtikten sonra –şimdi eşim olan- kız arkadaşımla heykele bakıyorduk ve şaşkınlık içinde onun, heykeldeki kızın birebir aynısı olduğunu görüp, birbirimize bakakalmıştık.

Peki bu nasıl olmuştu? Öncelikle ben niyetimi gerçekleştirmeye artık hazırdım, ama içimdeki yaratıcı harekete geçirecek ve o kişiyi bana çekecek bir sembole ihtiyacım vardı. Bu sembol de o heykeldi. Ben evrene, ne istediğimi sembolik bir dille ifade etmiştim ve sadece Çi’nin bu isteğim için daha güçlenerek aktığını düşündüğüm bir konuma o sembolü yerleştirmiştim. Tabii “İlişkiler” köşesini sadece eş  bulmak için değil, mevcut eşinizle ilişkiniz açısından değerlendirmek de mümkün. Yalnız bu köşede kıpkırmızı bir renk değil de, pembe renk kullanmak daha yararlı; çünkü çok kırmızı, çok ateş demek ve kavgası dövüşü bol bir ilişkiniz olabiliyor.

Feng Shui ile Para Kazanma Sanatı

Sırtımızı kapıya verip en sağ üstü belirledik ve eşimizi bulma faaliyetini yaptık mı? Gelelim şimdi diğer önemli meseleye, kaldırın sol kolları ve bu sefer de evinizin en sol üst bölgesini işaret edin. İşte burası da sizin evinizin “varlık” bölgesidir. “Feng Shui” de aynı zamanda her bölgenin bir de elementi vardır. “Varlık” bölgesi de ağaç elementi ile temsil edilir. Bu yüzden, bu köşeyi güçlendirmek için bitkilerden, sudan ve ayrıca da varlığı sembolize eden objelerden yararlanabiliriz. Ben bu köşe üzerine çok çalıştım açıkçası. Önce yine Atlas Pasajı’nda altın yaldızlı bir Buda heykeli buldum. Böyle ayaklarının altında paralar falan vardı. Sonra evim ve arabam olmasını arzuladığım için, bir ev objesi ve bir de oyuncak araba buldum. Evimin o köşesinde obje yerleştirecek bir şey olmadığı için, bir raf çaktım ve tüm bu objeleri rafın üstüne dizdim. Ağaç elementini güçlendirmek üzere bir şelale resmi buldum, böyle ormanın içinde gürül gürül akan. Kazançlarımın farklı yollardan gelmesi amacıyla da resmi seçerken şelalenin birkaç farklı yoldan akanını buldum. Bu resmi de rafımın üstüne koydum. Rafın altına da büyük bir bitki yerleştirdim ki ben evime yıllardır bitkiler alırım, ama ömürleri en fazla birkaç ay olur. Ama bu bitki, değil iki-üç ay sonra ölmek bir sene içinde üç katı büyüdü. Hem ağaç köşesi, hem simgesel olarak su objesi ile beslenmek, eh tabii benim düzenli de sulamam sonucu coştu bitki. (Evimin bir başka köşesinde bu kadar büyümeyeceğine eminim o bitkinin, bu yüzden köşelerin hiç de yabana atılmaması gerektiğini düşünüyorum ben.)

Gelelim sonuca: Öyle aman aman zengin değilim, ama maddi sıkıntı da çekmiyorum. İhtiyacım ne kadarsa o kadar geliyor ve halime şükrediyorum. Gerçi henüz evim ve arabam yok. Bazen çok sıkıştığım dönemler de oluyor, amma velakin birkaç farklı kanaldan para kazanabiliyorum. Kısacası işime gayet yaradı bu yöntem, ama açıkçası böyle gürül gürül akmasını sağlamak için daha ne yapabilirim, bulduğumda sizlerle paylaşırım bir şekilde.

Kıssadan Hisse

Verdiğim iki örnekle “Feng Shui”nin aslında hiç de öyle zor ve karışık bir çalışma olmadığını göstermeye çalıştım. Tabii ki binlerce yıllık bu öğreti de sayısız uygulama ve teknik mevcut. Ben sadece iki köşeye yönelik çalışmaları anlattım ama evinizde çalışabileceğiniz altı köşe daha ve bir de merkez mevcut. Bu noktada bana en çok katkısı olan kitabın, Dharma Yayınları’ndan çıkan “Batılılar için Feng Shui” olduğunu belirtmem gerekiyor. Piyasada çok sayıda Feng Shui kitabı mevcut, ama bu kitap, bana en kolay ve uygulamaları en mümkün önerileri sundu. Eğer “Feng Shui” konusunda bir uzmandan yardım veya eğitim almak isterseniz de Mine Dural’ı önerebilirim sizlere. (Tel: 0 532 232 61 78) Reiki hocam Gülüm’e, Feng Shui’yi öğreten dolayısıyla da beni bu öğretiyle tanıştıran da O’dur.

“Feng Shui”, büyük ve kapsamlı bir öğretidir; ben, sadece kendi deneyimlerimden yararlanarak sizlere, bu dünyanın kapısını aralamaya çalıştım. Yaşamlarınıza katkım olabilirse ne mutlu bana…

(İlk Yayın: Cosmopolitan)

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...