Bu sayıda “Çekim Yasası” konusu üzerine yazacağım ama konu geniş bir alana yayıldığı için kısım kısım inceleyeceğim. İncelemeye konu olacak olan kitap ise Rhonda Byrne’n yazdığı “ Secret/Sır” olacak. Zira çekim yasasını denilince insanların aklına ilk bu eser geliyor.

 

Bu konudaki niyetim “ Çekim Yasası” hakkında “bozulmamış bilgiye” ulaşmak. Deyim yerindeyse, “ Çekim Yasası’nı dünyaya pazarlayanların”inançlarını, yaşam felsefelerini ana bilgiden ayırmak…

Bu ayrışma, saflaştırma işlemini yaparken de“ Çekim Yasası’nın”ait olduğu spritüel ( ruhsal) anlayışı elek olarak kullanacağım. “The Secret/Sır” adlı kitabın girişinde efsanevi Zümrüt Tabletlerin kaynak gösterildiği “ Yukarıda olduğu kadar aşağıda, içeride olduğu kadar dışarıda” sözü gibi “ Çekim Yasası” da Spritüel Dünyaya aittir.

Esasen o sözün aslı “ Yukarıdaki aşağıdakine, aşağıdaki de yukarıdakine benzer” sözüdür. Bu söz, yaradılışı kavramaya çalışan okültizm’in“kendimizi ve dünyamızı gözleyerek ( aşağıdaki), evreni( yukarıdaki) anlayabiliriz” anlayışını açıklar. Bu nedenle okültizm’de insana “küçük-evren” ( mikro-kozmos) denir.

Ancak yazıya Ruhsal ( Spritüel) Öğreti’ye göre yapacağım bir inceleme ile değil, Klasik Amerikan Ruhu’nun yani “Amerikan Rüyası” söylemi ile özetlenen toplumsal-psikolojinin “Çekim Yasası Bilgisi’ne” nasıl sızdığını ve özünden uzaklaştırdığı tespiti ile başlayacağım.

Amerikan Rüyası, 1950’lerde Demokrat Parti iktidarında “ her köşede bir milyoner yaratacağız” söylemi ile Türkiye’de kendini göstermişti. Çoğumuzun bildiği gibi “Amerikan Rüyası “ söylemi, “ kısa yoldan çok zengin olmak” düşüncesinden doğar.

Bu söylemin kökenleri için internette çıktığım gezintide, “ ABD’deki ilk başarılı İngiliz kolonisi olan ve dönemin Britanya Kralı’nın adının verildiği Jamestown kolonisinin önde gelenlerinden olan Yüzbaşı John Smith’in bu söylemin kaynağı olduğunu ve hatta “ John Smith ve Amerikan Rüyası’nın doğuşu” adında bir kitabın ABD’de basılı olduğunu gördüm.

Bu bilgi, yazıda değinmek istediğim Püriten Ahlakı ile bağlantılıdır. Üst bölümlerde “ Secret/Sır” kitabının yazarlarını ve içinde kaynak olarak geçen kişilerin inançlarını, daha açıkçası zenginliğe bakış açılarını anlayabilmek için ABD’deyi biçimlendiren toplumsal psikolojiyi anlamak gerektiğini yazmıştım. Her ne kadar yazar Byrne, Avustralya’lı da olsa kitabın beslendiği ve bugün spriütel/ruhsal alanda yayınlanan bilgilerin çoğunluğunun ana dağıtım merkezi olan ABD’yi esas almak gerekli.

ABD’nin Beyaz Anglo-Sakson Protestan (Wasp) denilen ve hala ana unsuru olan ilk göçmenleri Protestan mezhebine mensuptular. Amerika’nın Kurucu Babaları da bu mezheptendir. Hatta Obama’da Protestan Cemaatler Kilisesi’ne (Püriten/ Congregational Church) üyedir. Obama’nın hukuk okuduğu Harvard Üniversitesi’de Püritenler (Congregational) tarafından kurulmuştur. Söz konusu püritenlerin ilk kolonilerinden olan New England (Massachusetts- Plymouth) ve Obama bağlantısı hakkında da yakın zamanda gazetelerimizde haber çıkmıştı. Buna göre “ New England Tarihi Soyağacı Derneği” uzmanlarına göre Obama ile Gerald Ford, H.Truman, J. Madison, L. Johnson ve baba ve oğul Bush’lar yani altı ABD başkanı akraba idi. Obama aynı zamanda Brad Pitt ve İngiltere Başbakanlarından W. Churchill ile de uzak akraba idi. Hatta yine gazetelerden öğrendiğimize göre, Brad Pitt ile akrabalıkları üzerine sorulan bir soruya Obama “ anlaşılen güzel genleri O almış” diyerek yanıt vermişti. Aynı haberde Hillary Clinton da Madonna, Alanis Morisette ve Celine Dion ile akraba gözüküyordu. Sanırım bu haber, Wasp’ların yani Beyaz Anglo-Sakson Protestan denilen kesimin ABD’de ne kadar etkili olduğunu yeterince gösteriyordur.

Protestanlık ise Avrupa’da Katolikliğe karşı Kalven ve Luther öncülüğünde başlayan hareketler ile doğmuştu. Katolik Kilisesi’nin ve Papaların otoritesinin baskılarına tepki olarak, Martin Luther, Almanya’da Wittenberg Kilisesi’ne ( 1507) astığı 95 maddelik yazı ile kilise otoritesine baş kaldırmış ve Papaların dini otoritesi yerine sadece kutsal kitabın dini otoritesini tanıyacağını bildirmişti. Papalığın otoritesinin sarsılmasını kendi lehlerine gören bazı krallar ve prensler de bu harekete destek vermişlerdi. Ardından Hristiyanlık bölündü, mezhep savaşları çıktı…

Sonuçta bu hareket kendisini Britanya Adası’nda Püritenlik olarak gösterdi. Ancak Püritenlerburada da, Anglikan Kilisesi ile anlaşmazlığa düşünce ABD’ye göç etmek zorunda kalmışlardı.

İngiliz Püritenler kendilerinin Yahudilerden sonra seçilmiş ikinci halk olduklarına inanıyorlardı. Püritenlerin Cenevre İncili’ne göre Yeni İsrail, İngiltere idi ancak Püritenler burada tutunamayınca bu sefer “Büyük Okyanus, Kızıldeniz” ve “İsrail’de Kuzey Amerika “olmuştu. Bugün ABD’de Evanjelik denilen ve İsrail’e koşulsuz destek verenler, Püritenlerin bugünkü tutucu kanadıdır. Gazetelerde yer alan Obama’nın İsrail’i öven konuşmalarına da bu açıdan bakıldığında şaşırmamak gerek…

İşte bu göçmenler zaman içerisinde hem ABD’ye hem de Dünya’ya yön vermişlerdir.

Max Weber, “ Protestan Ahlakı ve Kapitalizm’in Ruhu” adlı yapıtında Püritenlerin ABD’nin ekonomik gelişimine olan etkilerini incelemiştir. Yazara göre Püritenler, kendi kurtuluşları için çalışan, Tanrı dışında arkadaşlar ve komşular da dahil olmak üzere kimseye güvenmeyen bu nedenle de bireyciliğin ortaya çıkmasına sağlayan bir topluluktu.

Yazara göre bu topluluk, öte dünyadan ziyade bu dünyaya yönelip, sermayelerini lükse harcamayıp, biriktirdikleri için Kapitalizm’in gelişmesini sağlamıştır. Püritenlerin bu yaşam biçimine dayanak olan ahlaka Protestan Ahlakı deniyor.

Gelelim “ Secret/Sır” kitabına.

Bu kitapta “ Çekim Yasası” anlatılırken Püritenlerin bazı inançlarının etkileri gözükmekte.

Püritenlere göre kader önceden bellidir; kimin cennete kimin cehenneme gideceği, kimin kutsanmış kimin lanetli olduğu…

Bu inanca göre kimin kutsanmış olduğu Tanrısal işaretlerle bellidir. Bu işaretler iki türlü ortaya çıkar birisi özel yetenekler diğeri ise zenginlik. Bu nedenle özel yetenekleri olmayan veya ünlü olmayan Püritenler zengin olana kadar çalışırlar. Püritenlere göre “ Tanrı, seçilmiş insanları işlerindeki başarılarına göre kutsuyordu”.

Böylece zenginleşmek bir ibadet oluyor ve zenginlik ise seçilmişliğin, kutsanmışlığın Tanrı tarafından verilmiş işareti!

Bu inancın “ Secret/Sır” kitabındaki izdüşümü “ Sırrı bilenlerin zengin olduğudur”

Buna göre Evren’in insanların kullanımına açık bir çekim mekanizması vardır. Tabii bu çekim mekanizmasının da yasaları…

Evren’in çekim yasasını çalıştırabilenler yani sırrı bilip, uygulayanlar, bu yaşamlarında kutsanırlar, birer seçkin ve doğal olarak zengin olurlar.

“Secret/Sır” kitabına göre, tıpkı püriten ahlakındaki gibi önemli olan zengin olmaktır. Nasıl zengin olduğun önemli değildir. Yeter ki çalış ve seçilmiş olduğunu düşün. Yeter ki sırrı yaşamına uygula ve kendinin çekim yasasını uygulayabilen bir seçkin olduğunu düşün.

Yine söz konusu kitaba göre bunu yaparken sakın şüphe duyma. Çekim yasasını uygularken sürekli olumlu düşün, hiçbir biçimde şüphe etme. Şüphe edersen olumsuz olayları, maddi –manevi sıkıntıları kendine çekersin. Eğer ilk çekim yasasını, farkında olmadan veya farkında olarak uygulayıp, zengin olduysan ve sonrasında iflas ettiysen bu senin kendinden, mutlu geleceğinden şüphe ettiğinden dolayı kendine çektiğin olumsuzluktur…

Püritenliği etkileyen düşüncelerden biri de “ Kendini seçilmiş olarak düşünmek ve her şüpheyi şeytanın baştan çıkarması olarak reddetmek, kendinden emin olamama, yetersiz inancın sonucudur” inancıdır.

Aynı düşünce, çekim yasasında da, yukarıda değinmiş olduğum gibi, “ şüpheye düşmek, olumsuz düşünmek ve bunun sonucunda olumsuzlukları yaşamına çekmek” olarak kendini gösteriyor. Halbuki bir insan bir işi yaptığında doğal olarak olumlu ve olumsuz olasılıkları düşünür. Bir insanın bir konu hakkında durum değerlendirmesi yaparken olumlu olduğu kadar olumsuz olasılıkları da düşünmesinin sonucunda evrenin o kişiye olumsuz düşünceler karşılığı olumsuz deneyimler göndereceği düşüncesi garip kaçıyor.

Gerçi işin bu kısmında bilinçaltı devreye giriyor ama kişinin bilinçaltı da karma yasasına bağlıdır, kişi yaşamında zenginliği deneyimleyecek ise bilinçaltı olumsuz bile çalışsa etkisiz kalır…

Aslında yazıda esas olarak ortaya koymak isteğim, Püritenlerin “ seçilmişlik ve zenginlik “ bağlantılı inançları ile “ Secret/Sır” kitabındaki “ sırrı bilmek ve uygulamaktan doğan seçkinlik ile zenginlik bağlantılı inancının” koşutluğu(paralellik) idi.

Üst bölümlerde kısaca değindiğim üzere “ Secret/Sır” kitabına göre tıpkı Püritenlerde Tanrı’nın zenginleri ve zenginliği kutsadığı gibi, Evren de zenginliği ve zenginleri kutsamakta.

Oysa ki, Çekim Yasası’nın de içinden çıktığı Ruhsal Öğreti’ye göre insanlar tekamül kanunlarına( ruhsal olgunlaşma/karma) göre yaşar. Yaşamlarını ruhsal gelişimleri için gerekli olan deneyimlere göre yaşarlar. Buna göre kişinin fakir olması bir lanet olmadığı gibi zengin olması da kutsanmışlık göstergesi değildir. Kişi ruhsal deneyimi için gerekiyorsa yaşamının tamamını fakir geçirebileceği gibi, tümünü zengin olarak da geçirebilir…

Kaderci olmamalıyız ama bazı deneyimlerin de kader olduğunu unutmamalıyız…

Böylece yazının ilk aşamasında Kapitalizm’in Kuzey Avrupa ve ABD’de rahatlıkla gelişmesini sağlayan Protestan Ahlakı’nın “ Secret/Sır” adlı kitaptaki çekim yasası ile bilgilere etkisi konusundaki tespitlerimi sunmuş oldum. Aslında seçkincilik ve zenginliğin kutsanması başka ezoterik geleneklerde de gözükmekte ve bu düşünce biçimi spritüel( ruhsal) bilgilere zarar vermekte ama onları ayrıca incelemek gerek…

Bu yazının diğer sayıdaki devamında “ Secret/Sır” kitabından doğrudan alıntılar yapıp, tekamül( Ruhsal olgunlaşma) ve karma yasaları üzerinden eleştirilerde bulunacağım. Böylece ikinci aşamada “ Çekim Yasası’nın”, kişinin yaşamında tekamül ve karma yasalarına göre nasıl bir etkide bulunabileceği üzerine tespitlerde bulunmaya çalışacağım.

“ Çekim Yasası” üzerine üçüncü yazımda ise rüyalar, bilinçaltı, olumlu düşünce, yaşam enerjisi ve meditasyona değinmeyi tasarlıyorum. Hatta bu yazı kendi içinde kısımlara ayrılabilir…

Bu arada merak edenler varsa Oğuzlar’ın Metafizik Öğretisi üzerine yazdığım ilk yazıdaki işlemeyi düşündüğüm konuları yeterli kaynaklar edindikçe yazıcağım. Ve hatta Oğuzlar’ın Metafizik Öğretisi’ni de bir iki sayfa olacak biçimde kısaca özetleyip, eksik kalan kısımları da tamamlayacağım bir yazı yazmayı da şu an tasarlıyorum…

Bir sonraki sayıda derKi’de görüşmek üzere…

Derya Koca