Müslüman Dünyası’ndaki Kıyamet söyleminde, Kıyamet’in on büyük işaretinden biri debu “Ye’cüc Me’cüc” konusudur. Bu konu hem Müslüman dünyasına özgü gizli bilimcilikte hem de Kur’an’da geçmektedir. Ye’cüc-Me’cüc, Kur’anda, Zülkarneynden söz edilirken, bir öykünün ikinci kahramanı olarak sunulmaktadır (Kehf: 83-98). Bu öykü Hans’a uyarlanmış(!) haliyle şöyle: “Sana Zülkarneyn’den(çift zaman sahibi iki boynuzludan yani bir çift boynuz oluşturan iki karadelik ucundaki kirişten sıçrayarak gelenden) soruyorlar. De ki, “Size ondan bir hatıra anlatacağım!” Gerçekten de biz onu yer yüzünde güçlü kıldık. İhtiyaç duyduğu her araç-gereci sağladık. O da uçandairesi ile batıya doğru bir yol tuttu. Vardığı yer Missisipi Deltası idi. Orası suyu, çamuru bol bir yerdi. Hatta aracı bu yüzden çamurlanmıştı. Buradaki toprağı kutsayarak adına Grace(Kureys)land (İnayet Ülkesi ya da Emin Bölge) dedi.
Orada bir kavimle karşılaştı. Bu kavim, aslı Türk soyu olan Algonkinaların “Athabaskan” kolu idi. O zaman ona “Dilediğini yap!” dedik. “İster onları yok et, istersen onlara iyi davran!” Kavmin şefi Tennessee ilk iman edip uyanlardan olduğu için, Zülkarneyn onlara iyi davrandı.
Bir süre sonra Zülkarneyn doğuya, Güneş’in doğduğu yöne yönelerek oradan ayrıldı. Doğuya geldiğinde öyle bir toplulukla karşılaştı ki, onlar daha güneşten korunmayı bile bilmiyorlardı. Yani ne evleri ne elbiseleri vardı! Zülkarneyn bir onlara bir kendine baktı! Doğrusu onun saltanatı, gördüğü kavim ile kıyaslanır gibi değildi! Şükretti ve güneyden Kuzeye üçüncü bir yol tuttu.
Ermenistan’la Azerbaycan arasında o büyük vadiye vardığında, korku ve öfkelerinden söz anlamayacak durumda olan bir kavimle karşılaştı. Yardım istediler ve “Ey, Zülkarneyn!” dediler. “Ye’cüc ve Me’cüc burada fesat çıkarıyor. Onlarla aramıza bir set yap da biz de sana dilediğinden dilediğin kadar verelim.” O zaman o çift boynuzlu “Bana Rabbimin verdikleri yeter!” dedi ve yardım etmeye razı oldu. “Hadi kas gücünüzle bana yardım edin de gereğini yapayım!” dedi.
Sonra da vadide iki dağın uçlarının birleştiği yere demir yığmalarını söyledi. Oraya demir yığarak vadiyi doldurdular. O demirler akkor olana kadar ısıttılar. Sonra Zülkarneyn onlara, “Şimdi de bakır getirin!”dedi. O seddin üzerine bakır da eritip döktüler. Böylece Ye’cüc Me’cüc fesadı bitti.”
Sanırım hiç böyle bir Zülkarneyn okumadınız. Bir daha okuyacağınızı da sanmam! Bu çeviride tek sadık kalınan yer, Ye’cüc ve Me’cüc’ün ikincil karakter olarak sunuluşudur! Size oldukça ilginç geleceğini biliyorum. Ama bana asıl ilginç gelen, Müslümanların bunca zaman, Zülkarneyn’den çok, bu Ye’cüc ve Me’cüc’ü merak etmiş olmalarıdır. Bunun nedeni, Kıyamet’in “can pazarı”nı, Zülkarneyn’in ise “ötelere açılan bilgi”yi temsil ediyor olması olabilir ve bu pekâlâ haklı bir tercih olarak da görünebilir ama biz yine de Hans’ın verdiği bilgiler çerçevesinde her ikisini de eşdeğerde önemseyerek ele alacağız.
21 Ekim 2001 Pazartarihli e-söyleşisinde Hans şöyle diyor: “Sieg Saga’nın bizlerden sakladığı bir çok isim var. Ben sadece 7SCE, 9SCE ve 10SCE’yi biliyorum. 1SCE halen bizim için meçhul. Bir de bir rivayet var ki, 1SCE doğrudan Zülkarneyn’in kendisidir. Bunu Dr. Siegfried Saga söyledi. Ama “Kur’an’da zikredilen isimler üzerinde şaka bile olmaz” diyerek uyardık. Olumlu-olumsuz hiçbir şey söylemedi Sieg Saga bunun üzerine… Yani o maçhulde kaldı.
Kafa patlattık acaba Vanessi Zülkarneyn mi diye? Zülkarneyn’in aracının adı da Vanessi çünkü. 10SCE (1-N=Vanen) ama Vanessi serisi Tarıkların(Uçandairelerin) “Vanen” Tarıklarından bir farkı var: Vanessi’ler karadelik tekilliğini kullanarak geçmişe “oldukları gibi” giderler. Yani yaşça küçülüp bebek olarak doğmaksızın, kendileri, araçları yanlarında ne varsa (Hamburger, ketçap, özel notları, dev bir fabrika vb.) olduğu gibi geçmişe gidebilirler. Buna Veloction yoluyla nakil deniyor. Geçmişte yapılmış bir çok şey de zaten bu nakille gerçekleşmiştir. Bir örnek: Hint Wimana resimleri… Walhalla’nın adı, Walkirie’nin adı. Bir çok efsanenin adı “gelecekten geçmişe” veloction belgelerden ibarettir.
Veloctionun tam bir kelime anlamı yok ama şöyle düşünebirsiniz: “Gelecekten geçmişe bırakılmış arkeolojik bulguların teleportasyonu”. Bunu yapmak için dönen ve halka tekilliği olan, üstelik güvenli bir dönme hızı olan karadelik bulmak gerekir. Zülkarneyn’nin bunu bulduğunu düşünebiliriz. Çünkü Zülkarneyn üç yolculuğunda da “Geleceğin teknolojilerini” kullanmıştır. Batı-Doğu ve orta yolculuklarında üç imalat yapmıştır. Bunlardan “Orta” olan set mimarisinde Stephen Hawkting’in bulgusu olan “Minikaranokta” teknolojisini uygulamış olmalı.
Demir kütleleri ile hidrojen atomundan küçük bir mini karanoktacık yapmış ve bu sayede Yüce-Cüce (Ye’cüc-Me’cüc), bir zaman bükülümü altında izdüşümlü bir radyan dünyaya aktarılmıştır. Mini karanoktacıklar sayesinde bu Gog/Mog’lar, paralel cosmosa alınarak, bir çeşit uzay-zaman çekmecesine alınmış ve böylece de geçici olarak diskalifiye edilmişlerdir.
Aynı karanokta kaldığından, bu kez Ashabı Kehf’in mağarası yani karadelik tekillik hunisi içinde etkisini sürdürmüştür. Aynı karanoktacık enerjisi Tabutüssekine (Yahudilerin Ahit Sandığı) ile link kurmuştur. Denizin ayrılmasında rol almıştır. Aynı karanoktacık patlayıp akdelik biçiminde açılınca bu aknokta da tam tersine çekimci dalgaları emerek yok eder ve sığası (Kapasitesi) dolunca da elektrik yükünü yok ederek açılır. Çünkü bir karanokta ne kadar küçükse o kadar çabuk Hawking buharlaşmasına uğrayarak patlayıp açılır. Her mini karanokta yarattığınızda, karşılığında otomatikman bir “Aknokta oluşur. Bu bir tür mini-minnacık Big-Bang gibidir. İşte bu sayede, söz konusu karadelik, akdelik genleşmesi yapınca. Hz. İsa göğe alındı. (Uzay-zaman küresi dışına çap doğrultusunda çıktı). Mini karanokta da ileride patlayıp içeriğini boşaltınca Ye’cüc-Me’cüc istilası başlayacak. Çünkü Dünyamız ile izdüşüm Dünyamız, birleşecektir.
Hatırlarsanız, uykuda ya da bir deneyde Elektrik ve manyetik alanlarımızın, birbirine dik olarak ayrıldığını, uyanınca da birleştiğini söylemiştim. Böylece elektrik alanda bizim Dünyamız, manyetik dik alanda ise Ye’cüc-Me’cüc dünyası ayrık durmaktadırlar. Bunu beceren mini karanoktacık yani Zülkarneyn’in yapay karadelik imalatıdır. Bu sentetik karanoktacık Hawking Buharlaşması’yla içini boşalttığında, Kiriş, Sedd olarak Dünyamıza dik dipolarizasyon oluşturan Ye’cüc-Me’cüc dünyaları da birleşmiş olur. O zaman Ye’cüc-Me’cüc her tepeden (Osilasyonun tepe noktası) Dünya’ya yayılırlar ve/veya biz onların dünyasına yayılmış oluruz ve/veya kiriş ile yay parçası birleşip aynı şey olur.
Bu olay olmazsa Hz. İsa’nın Aknoktacık kanalıyla dönmesi imkansızlaşır, yani iki olay birbirine takma geçmedir. Dolayısıyla Ye’cüc-Me’cüc’ün yok edilmesi de “Hz. İsa’nın” görevidir.”
Şimdi burada hem bir özet hem bir netlik sağlamak için, Hans’ın Zülkarneyn ve Ye’cüc Me’cüc hakkında ne dediğine bakalım.
Ona göre Zülkarneyn, çift boynuzlu, çift zamanlı demektir. Karn, boynuz; Karneyn, iki boynuz demektir. Peki bu boynuz sembolü nedir? Bu boynuz, zaman gezmenliğinde kullanılan karadelik türünü ifade eder. Bazen iki karadelik bir çift boynuz oluşturacak biçim alırlar. Bu iki boynuzun uçları birbirine oldukça yakındır. (25 İnc) Aradaki kirişten zaman sıçraması yapılmakta, zamanda ileri ve geri gidilmektedir. Her zaman gezmeni, geçmişte de gelecekte de bulunabildiği için, Hans tarafından “Çift Zamanlı” olarak adlandırılmaktadır. Dolayısı ile her çift zamanlı, aynı zamanda Zülkarneyndir. Hans, “Tüm Kehf uyurları, Hızır ile yolculuk yapanlar, bir Siyonist, bir Hawking, bir Hybrid ve Tarık ile yolculuk yapan herkes Zülkarneyn’dir. Kur’an’da geçen Zülkarneyn “uzay-zamanda”, ihtiyarlamadan, gençlesmedenkendini ve eşyalarını olduğu gibi taşıyabilen yegane kişidir. Zülkarneyn’in Tarık’ı bambaşka bir yoldan geçmişe gitmiştir ve yapay bir karanokta oluşturmuştur ve geçmişteki Ye’cüc Me’cüc istilasını geleceğe (bilgi çagına, teknolojik nimetler çağına) ertelemiştir. Bunların her birinin 7 anlamı vardır. Ye’cüc-Me’cüc’ün de öyle… Meselâ, Me’cüc; Meti, Yeşil cüce, bakteri bitki anlamlarına gelebilirken; Ye’cüc, bir başka adıyla Yeti ya da Amip gibi hayvansaldır. Dolayısıyla benim 7 anlamdan bir-ikisine değinmem elbette aklınızı karıştırıyor.” diyor.
***
Zülkarneyn aslında oldukça eski ve mitolojilerde bile kendini gösteren bir konudur. Örneğin Vikingler neden öyle bir boynuz seçmişlerdir kendilerine?
“Thule Quanaak” nedir? Thule, “Zul”; Quanaak da “Karn” karşılığıdır. Ve bu bir gizli öğreti örgütünün adıdır. Zig-Zag ekibi de bir zamanlar o örgütle birlikte çalışmış ama örgütü Masonlar ele geçirince yollarını ayırmışlardır. Bu arada Hitler’in parapsikoloji, medyumluk ve gizemciliğe olan ilgilisi, bu ilgi içinde zaman gezmenlerine duyduğu gizli ilgi ve eğilimi de anlatmıştık.
Hans, Hz. Muhammed zamanında, Müslümanların ilk armayı denediklerini ve “âlâmet-i farika” olarak “Ay”ı seçtiklerini, peygamberin de içten ayın çukuruna basarak onu “U” ya da boynuza yaklaştırdığını söylüyor!
Sanırım Mehdî, Süfyani savaşlarını başarı ile tamamladığında ve artık beyaz bayrağa dönmenin zamanı geldiğinde, bu konu yeniden gündeme gelecek ve belki de WEMB armasının bir köşesine bu “U”laşmış, “Lîr”leşmiş ya da “boynuzlaşmış” Hilâl sembolü de konacaktır. En azından Hanif grubun böyle bir ayrıcalık işareti olacaktır.