İnsanoğlu varoluşundan bu yana hep bilginin peşinde koşmuştur. Kimi zaman doğaya hakim olabilmek, kimi zaman kendini tanımak ve kimi zaman da daha güçlü olabilmek için. Şu ya da bu nedenle hep bilgiyi aramış ve hedefleri doğrultusunda kullanmıştır. Bilgi depolama şekilleri ise papirüs kağıtlarından, kodlara kadar farklı boyutlarda evrimleşmiştir.

Bilginin 0’lı ve 1’li kodlara dönüştüğü yaşantımızda, internet ve sanal gerçeklik hayatımızda gün geçtikçe daha fazla yer almaya başladı. Eskilerde araştırma dendiğinde aklımıza kütüphaneler ya da kitap arşivi olan tanıdıklarımız gelirken, şimdilerde araştırmalarımızı internet üzerinden gerçekleştiriyoruz. Böylelikle bilgiye ulaşma hızımız her geçen gün daha da artıyor. İnternet üzerinden yapılan aramalarla istediğimiz detayda ve farklı alanlarda araştırmalar yapabiliyoruz. Hal böyle iken, internette arama dediğimizde şüphesiz devreye arama motorları girmektedir. Türkiye’de ve dünyada arama motoru dediğimizde ise, aklımıza gelen isimlerden ilki Google. Google artık bir arama motoru olmasının ötesinde bir marka olmuş durumdadır.

Ancak gözden kaçan çok önemli bir nokta var. Google gözüktüğü gibi “özgür” bir arama motoru sayılmaz. Google’da aranan bilgiler ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Tabi burada sitelerin trafiği ve tıklanma oranları da belirleyici, ancak işin sansür boyutu da var. Gel görelim ki; Çin’de (www.google.cn)“Tiananmen” şeklinde yapılan bir aramada bu alanın bölgesel güzellikleri gelmektedir. Oysa ki aynı aramayı Google İngiltere’de (www.google.co.uk) gerçekleştirdiğimizde “Tiananmen Meydanı Katliamı” çıkmaktadır. Yine Çin örneğinde “bağımsızlık”, “insan hakları” gibi kelimeler arandığında Çin Hükümeti’nin resmi sitelerine yönlenmektedir. Batı ülkelerinde de benzer konudaki örneklere rastlanabilmektedir.

Bilgiye ulaşmanın bu kadar hızlandığı ve kolaylaştığı çağımızda ilginçtir ki, bilginin kullanım alanları her geçen gün daha da daralmakta, genel kültür seviyemiz yükseleceğine düşüşe geçmektedir. Bilgiye daha rahat ulaştıkça bilgi sahibi olmanın değeri düşmekte midir yoksa, birşeye kolay ulaşabildiğimizde onun değerini bilmemek üzerine kurulu insan tabiatından mıdır bilinmez cehalet kol gezmeye başlamıştır. Aslında şu ya da bu şekilde insanlığımıza bağlı cehaletimizin yerini daha da kötüsü olan bahillik almıştır. Artık herkes herşeyden az az bilir oldu. İşin özünü, aslını, detayını bilen kalmadı. Geçtiğimiz çağa bilgi çağı denildi. Ardından bilgiyi kullanma çağına girdik. Şimdilerde ise, her yer bilgi kaynamasına rağmen bilgiyi ne yaptığımız oldukça belirsiz. Sanırım bu durum biraz da olsa insanlığın trajedisinden kaynaklanıyor.

Bilgi bilgi dedik de, bu bilgi nedir kaynağı neresidir hiç bakmadık. Kütüphanelerde literatür çalışmaları yapılıp, en doğru kaynak araştırması yapılırken, internetteki her bilgi nerdeyse hiç akıl süzgecinden geçirilmeden doğru kabul ediliyor. Saçma sapan su götürmez saptamalar kimi zaman akademik eserlerin içine bile girebiliyor.

Internet bilgi halkasını genişleten bir sisteme dönüşüyor. Bu olumlu gelişme maalesef tembelleşen beyinleri yüzeysel olarak yemlemek için kullanılıyor. Internet ve arama motorları sayesinde artık bilgi parmak uçlarımız kadar yakınımızda ve buna rağmen ironik bir biçimde daha bilgisizleşen toplumlar yaratıyoruz. Elde edilen bilgilerin doğruluğu ve geçerliliği düşünen beyinler için daha fazla soru işareti yaratmaktadır. Bunun en önemli nedeni ise, birileri tarafından filtrelenmiş bilgilerin bizlere sunulmasıdır.

Bu noktada biz okur-yazarlara ciddi sorumluluk düşmektedir. Bilgilerin bazı beyinler tarafından filtrelenmiş formatları yerine bilgi ve ışığın kaynağında gerçeklik ve sanal gerçeklikte buluşmak dileğiyle.

Elif Oktav Erdemli