sana son sözlerimi söylüyorum bu son kıtada bir daha
gözlerini açacaksın ve onu göreceksin en yakınında
oyun alanında yalnız değilsin, bu aşkı yaşayacaksın hem de bu hayatında

göklerdeki binlerce melek kutsarlardı aşkımızı kanatlarıyla,
gaia ana sulardı ruhumuzu nehirlerdeki gözyaşlarıyla,
tanrı bile kıyamazdı bize sevgiyle bile dokunmaya
sevimli iki ruhtuk biz aşklarıyla birleşmiş…

yaşamıştık yüzlerce asırı birlikte elele
ve o eller görmüştü nice ‘el’ gibi görünen kardeşler
rol almıştık binlerce sahnede el’lerle elele
selamlamıştık evreni perde inince gülümsemekle

hiç kimse ayıramazdı bizi, zaten bilmiyorduk ayrılık nedir ki
ellerimizi bırakmadık hiç, kaybetmek nedir bilmiyorduk ki
gözlerimizin içindeki evren yetiyordu bize, ihtiyaç nedir bilmiyorduk ki
sarılıp bizi yaşıyorduk, bizden başka ne olabilirdi ki

birgün karar verdik biraz değişiklik yapmaya
aşkımızı geliştirip ‘sonsuz’ kereler kutsamaya
ayrılmayı deneyecektik, öğrenecektik kaybetmeyi, aramayı
ayrıldıktan sonra kaybettiğini arayıp bulmayı…

ve başladı bizim aşk dolu oyunumuz böylece
tüm evren oyun alanımız oldu bir kez daha gönlümüzce
daha önce yüzlerce kez gelmiştik, ‘evet’
ama bu sefer ki daha farklıydı, daha cesurcaydı elbet

melekler, ruhlar, tanrılar heyecanlandılar katılmak için bize
rol almak için sıralandılar oyun alanının gişesinde
gişenin tabelasında yazıyordu en önemli hatırlatma altın sözlerle
aşk sonsuz bir oyun… girişi olur da çıkışını kimse bulmak istemez

herkes bir kere daha gülümsedi adımını atmadan önce içeriye
melekler çıkardılar kanatlarını, ruhlar girdiler bedenlere, tanrılar terkettiler tahtlarını
ve imzaladılar “ben artık aşk’ım” kontratını gönül sözleriyle
o sözle vazgeçtiler kimliklerinden katılmak için bize

biz yaratmıştık aşkı, yaşatmıştık evrene
imrenmişti ruhlar, tanrılar, melekler öğrenmek istediler bunu hevesle
onun gözlerine baktım son kez ve attım içeri adımımı oyun evrenine
artık ben kimdim, o kimdi, biz kimdik bilmiyorduk bakıyorduk şaşkın çevremize

çevremde yüzlerce kişi gördüm onların kim olduğunu bilmezken,
onlar da bana şaşkın gözlerle baktılar, sanki daha önce hiç yaşamamış gibiydik bunu
halbuki her birimiz inmiştik defalarca oyun alanına binlerce farklı rolde
ama bu sefer ki farklıydı billiyorduk kalbimizde…

Sonsuz aşkımızı kutsayacaktık bir kere daha sonsuz aşkımla elele
Ve ruhlar, tanrılar, melekler de tadacaktı bu şarabın kutsanmasını; kutsayan hep onlar olmuşken önce
Onlar da bilecekti artık neyi kutsadıklarını ruhlarında, hissederken bu eşsiz anları yüreklerinde
Ve belki de vazgeçeceklerdi tüm kimliklerinden sonsuza kadar, bulmak istemeyeceklerdi çıkışı yazdığı gibi gişede

Unutmuştuk ama unutmak demek değildi ‘o artık yok’ içimde
Aşkımız öyle güçlüydi ki, ‘güç’ çocuk oyuncağı gibi kalırdı içersinde
İçimde bir ses “hmm, ayrılık böyle oluyormuş demek” diye yineliyordu kendince
Öğrenmem için öyle unutmuştum ki kendimi, anlamıyordum neydi bu içimdeki ses delice

Oyun alanı çok büyüktü oyundaki bedenlerimize göre
Ama hiçbir oyun alanı yeterince büyük değildi, büyüklükleri ufaltan kalbimize göre
En uzakta başlasak bile hissetmiştim onu içimde gözlerimiz görmese de
Koşmaya başladım hemen, ulaşmak istiyordum ona yine acele edip biran önce

Ama oyuna girmemize gerek yoktu hemen kavuşmamız gerekli olsaydı diye hissetti içim
Dışım acı içinde salyalar saçıp, deliler gibi koşarken dağlarda denizde çölde
İçim gülümsüyordu huzurla, dışım kaptırmıştı kendini oyuna
Oyun hemen bitsin istiyordu dışım, eksik hissediyordu kendini kimsesiz ve yalnız

Zaman ilerledi ve halen bulamamıştım onu hiçbiryerde
Girmişti hayatıma binlerce ruh, tanrı, melek yaşamıştık bir sürü şey bu evrende
Oyunumda eşlik ediyorlardı bana, kendi senaryolarını yazarken
Ve senaryolarının başlığını “Sonsuz Aşk” diye atarken

Sonra birden buldum onu karşımda, gözlerimiz kilitlendi
Tanıdık birbirimizi o anda, ruhlarımız tekrar alevlendi
Biliyordu dışlarımız “işte aradığım hep o’ydu”
İçlemiz kutsuyordu o anı; sesimizi ruhlar, melekler, tanrılar duydu

Bir an uyandım uykudan karşımda “Sonsuz Aşk”ı buldum
Birbirimize tekrar sarıldık sanki gitmiş gibi bir yere
Aslında oyun alanında sanırken kendimizi kapatmıştık gözlerimizi ellerimizle
Onca mesafe var sanırken aramızda vardı aslında sadece bir karış mesafe
Ve o mesafeyi aşıp kavuştuğumuzu sanmıştık, aslında esas oyun buydu

Sonra çevirdik gözlerimizi evrene baktık çevremizde gözlerini elleriyle kapatmış binlerceyi
Kanatları, bedenleri, tahtları duran binlerce ruhu, tanrıyı, meleği
Alkışlayıp kutsadık cesaretlerini, o cesaretler ki yaşamak içindi ‘sonsuz aşk’ı
Aşkı yaşadıkça görüyorduk yokoluyordu tahtları, bedenleri, kanatları..

Artık biliyorduk biz neden biz’iz de bizden farklı birşey değiliz
Neden tüm evren bizi kutsar, sınırsızca seviliriz
Bizim ‘sonsuz aşk’ımızdır bu evreni renklendiren
‘sonsuz aşk’ ulaşılmaz birşey değildir yaşanır, artık biliyor bunu tüm evren

büyük cesaret isterdi atmak adımı oyun alanına
kimse çıkışı bulmak istemez kolay kolay yazıyordu kapısında
hince gülümsedik ne yapacağımızı anladığımızda sonsuz aşkımla
sarılıp birbirimize kapattık gözlerimizi ellerimizle dönmüştük yine alana

‘sonsuz aşk’ olur mu diyen kalbini lütfen bir kez daha sorgula ey umudunu kaybetmiş ruh
hiç yaşamamış gibi davranma, o bir adım ötende bu yazı hatırlatmaktadır sana
senin inanmadığın şeyi yaşamak için tanrılar bile vazgeçiyor tanrılıklarından
sen ‘sonsuz aşk’ken sanki yokmuşsun gibi davranmasana

sadece ilahi bir aşk değil anlatmak istediğim lütfen karıştırma
ilahi aşk bile kutsanabilir sevgilinin elini tutmakla
evet, onu dışarıda değil içinde aramak lazım bunu bilirim
ama içinde aramak değildir ki dışındakilerle yaşamayacaksın ‘sonsuz aşk’ı anlasana

sana son sözlerimi söylüyorum bu son kıtada bir daha
gözlerini açacaksın ve onu göreceksin en yakınında
oyun alanında yalnız değilsin, bu aşkı yaşayacaksın hem de bu hayatında
sarıl bir kere de benim için, kutsa ‘sonsuz aşk’ı onunla gözlerini açınca… 😉

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...