Reiki eğitimi için gelen arkadaşlarla yaptığımız sohbetler sırasında, geçmişten bugüne kadar taşıdıkları kızgınlık ve öfkelerden kurtulmaları gerektiğini öneriyorum. Bu öneri Reiki ilkeleri içinde de yer alır: “Özellikle bugün öfkelenme.” Öfke, kızgınlık bizleri sürekli içten içe yiyen, taşıdıkça ağırlaşan ve yolumuzda yürürken hızımızı kesen olumsuz duygular değil midir? Özellikle de hastalıkların zihinselve duygusal nedenleri hakkında biraz bilgimiz varsa açıkça görebileceğimiz üzere, pek çok rahatsızlığın da temelini oluşturur. Eğitime gelen bir bayan annesinin 3 kez anjiyo olduğunu ama kalbinde hala sorunlar olduğunu söylerken, O’na reiki ile nasıl yardımcı olacağını da sordu. O’na basit bir soru sordum ” Anneniz geçmişten bugüne kızgınlık, kırgınlık ve öfkesini taşıyor mu?” Bu soruyu sormak derin bir bilgiyi gerektirmiyor, sadece enerjiler ve insan arasındaki temel ilişkiyi biliyor olmak yeterli. Cevabı; “Kesinlikle geçmişteki tüm bu şeyleri taşıyor ve hala onlar hakkında söylenip sinirleniyor, sonra da çevresindeki tüm şeylere karşı öfke duymaya başlıyor.”oldu. Eğer affetmek yerine kızgınlık ve öfkenin yükünü taşıyorsak, sonucun bu şekilde çıkabiliyor olması da çok normal değil mi? Yüreğindeki kırgınlığı 10-20 yıl taşıyor olmanın olumsuz sonuçları farklı şekillerde de çıkabilir ancak birincil olarak kalpte çıkma ihtimali yüksektir. Rahatsızlıklar ya bir uyarıdır ya da birikimlerin sonucu olan kronik rahatsızlıklara dönüşür.

 

Reiki’nin prensipleri aracılığı ile bize vermek istediği şeylerden biri de hastalıklara yol açabilecek unsurların önüne geçmektir çünkü onların gerçekleşmesine izin verirsek, şifalandırma süreci hem rahatsızlığı fiziki hem de zihinsel ya da duygusal alanda da yapmamızı gerektirir. Bu bayanın annesine yardım edebileceği en önemli konu aslında fiziksel şifa değil, duygusal ve zihinsel şifaydı bana göre.

 

Eğitime gelen başka bir arkadaş ise durmaksızın devam eden olaylar nedeniyle öfkesinin önüne nasıl geçebileceğini sordu. Hem geçmişte olup bitmiş şeylere karşı hem de devam eden durumlar karşısında nasıl affedici olabileceğimiz sorusunun cevabı da aynıdır aslında.

 

Bakış açımızı değiştirmek…

 

Yaşamın bize öğrettiği kalıpsal beklentilerden sıyrılarak farklı bir bakış açısı geliştirmemiz tüm olayları farklı değerlendirmemize yol açabilir. Geçmişte olup bitmiş, belki ilgili kişinin de artık hayatta olmadığı ve onunla ilgili kırgınlıkların da düzelme imkanının olmadığı durumlarda ona karşı olan öfkenin devam etmesinin kime faydası olabilir. Aksine ancak yukarıda yazdığım gibi zararı dokunabilir. Yaşam hepimize bir yol çizer, bu yol aslında çoğu kez bizim seçimlerimizle biçimlenir. Bu seçimler bizlere her koşulda bir şeyler öğretmektedir.Yaşamımızdaki her olayın, durumun, konumun bizlere bir şeyler öğrettiğini düşünürsek, bu öğrenim sürecinde öfkelenmek, kırılmak ve bunlara benzer duygularla körleşmek yerine, sabırla neler öğrenebildiğimize bakmak gerek. Belki çoğu kez neyi öğrendiğimizi o anlarda göremesek de, zamanı geldiğinde, geriye dönüp baktığımızda nasıl katkısı olduğunu açıkça görebiliriz.Aynı zamanda o süreçte yaptığımız hataları da görüp daha farklı olmayı seçebiliriz.Bu durumda yaşamımızda bir şekilde yer alan insanlarla olan ilişkilerimizin bize yapacağı asıl etki belki o durumlarda veya koşullarda öfkemizi kontrol edemesek bile, o duyguları geleceğe taşımamak olabilir.

 

Yetmişli yaşlardaki bir yakınım 25 yıl önce ölen annesi hakkında hala söylenip durur. Yaşamının tüm olumsuzluklarının başlangıç sebebi olarak gördüğü annesini suçlamaya devam eder.Oysa yola sebep olan başkaları da olsa, o yoldaki edimler ve seçimler bize aittir.Olaylar karşısındaki tutumlarımız bize aittir, kendimiz için bir şeyler yapmayıp sadece geçmişteki belli noktalara takılı kalıp, tüm yaşam sorumluluğumuzu onlara-geçmişe yüklemek ve bunları bugüne taşımak ne derece doğrudur? Yıllar boyu kronik rahatsızlıklarla yaşamak aslında kronik olan bu duygularla yaşıyor olmaktır.

 

Sevdiğim bir Zen hikayesi vardır; “İki Zen öğrencisi bir dereden karşıya geçecekken bir kadın görürler. Öğrencilerden biri dereden geçemeyen kadını karşıya kadar taşır, orada bırakır ve iki öğrenci yollarına devam ederler.Çok uzun bir süre sonra diğer öğrenci “bizim kadınlara dokunmamız yasak ama sen kadını karşıya kadar taşıdın” der memnuniyetsiz bir tavırla.Diğeri; “ben kadını sadece karşıdan karşıya taşıdım ama görüyorum ki sen yol boyunca taşımışsın.” der.

 

Bu hikayede olduğu gibi, yol boyunca taşıdığımız olumsuz duyguların ve yararsız düşüncelerin bize katkısı ne olabilir?

 

Yaşamın bize getirdiği tüm zorluklar karşısında, bunun bir öğrenme süreci olduğu düşüncesi ile tüm bakış açımız ve dolayısıyla dayaşamımızı değiştirebilir. Bu bakış açısı bizim için affedebilmeyi de kolaylaştırır.Herkesin farklı bir rolü büründüğü yaşamda bizlere olan katkılarından dolayı onlara minnet bile duyabiliriz ve böylece onları kolayca affedebiliriz.Bakış açımızı değiştirmek ve affetmek üzerimizdeki bu gereksiz yükleri atmamıza yardımcı olur.Böylelikle, yürüdüğümüz yolda daha özgür, daha hafif ve akıcı olabiliriz.Bunu yapmak ilk bakışta çok zor gibi gelse de kendimiz için yapabileceğimiz en doğru adımlardan biridir.

Konuk Yazar