Benim için meditasyon ile gerçekte meditasyon bir ve aynı; ama kendi görüşünün doğru olduğunu düşünen kim böyle bir iddiada bulunmaz ki? Öyle değil mi? Bu açıdan bakınca, gönül rahatlığı ile meditasyon hakkındaki düşüncelerimi sizlerle paylaşabilirim; çünkü soru zaten öznel bir soru: “SİZE GÖRE meditasyon nedir?”

Bana göre meditasyon, şimdiki zamana odaklanabilmemi sağlayan her tür uygulama olabilir. Nitekim, meditasyon için kullanılan Budhist bir terim olan Bhavanga ya da “oluşun zemini”, zihinsel gelişim anlamında ele alınmakta ve 5 şekilde uygulanmaktadır: durarak (oturarak, yatarak), hareket ederek (yürüyerek, çalışarak), (Hakikat hakkında) okuyarak, (Hakikat hakkındaki bir konuşmayı) dinleyerek ve (Hakikat hakkında) konuşarak. Bu beş eylemin de ortak koşulları aynıdır: beklentisizlik, tarafsızlık, tutunmamak, farkındalık ve konsantrasyon. Oluşun zemininde olmak (bhavanga), şimdiki zamanda olmak anlamındadır çünkü oluş başka bir yerde olamaz. 

Şimdiki zamanda olmak, ne yazık ki bilinçsizce kullanılan bir kavramdır. Şimdiki zamanda olmak mümkün değildir çünkü şimdiki zaman içinde kalınabilecek bir zaman dilimi değildir. Bununla birlikte, içinde olunabilecek tek zaman dilimi de şimdiki zamandır. Bu paradoks meditasyonu tanımlanamaz ve aşkın yapan özelliklerden biridir.  

Meditasyon uygulaması pek çok farklı şekilde olabilir. Yalnızca Budha tarafından 40 tane ayrı meditasyon öğretilmiştir. Bugün bu 40 ayrı meditasyon türü içinde en fazla uygulananı nefesi izleyerek yapılan meditasyondur. Oysa yürüyerek yapılan meditasyonla uyanışa yani Nirvana’ya ulaşan pek çok bilge olduğu gibi, Budha’nın en yakın izdeşi Ananda, Budha’nın ölümünün ardından, ilk Budhist konsülün toplanacağı günün gecesinde, bedeni oluşturan 4 element üzerine meditasyon yaparak uyanmıştır. Anlaşılacağı üzere pek çok meditasyon vardır ama meditasyonu meditasyon yapan nitelikler aynıdır.

Peki meditasyonun amacı nedir? Meditasyonun iki temel amacından bahsedebiliriz: Bunlardan ilki zihni arındırmak, ikincisi ise mutlak şimdiki zamana çekilmek suretiyle tam uyanıklığa ulaşmak. 

Meditasyon pek çok insan için zevkli bir şey gibi tanımlansa da bu tanım tümüyle doğru değildir. Daha doğrusu, eğer zihniniz yeterince arınmışsa meditasyon kesinlikle çok zevkli bir deneyimdir ancak zihin yeterince arınmamışsa o zaman meditasyon oldukça sıkıntılı, acı verici ve ürkütücü de olabilir. O sebeple ilk olarak 7 adımlı bir hareket planını takip ederek zihnin arındırılması doğru olacaktır. Zihin arınıncaya kadar “tüm karma ‘oluş zemininde’ ya da şimdiki zamanda ve bilincimizde sonuç verir.” Evet aynen öyle, meditasyona her oturduğunuzda karma ve sonuçlarıyla boğuşursunuz. Bu sebeple öğrencilerime her zaman söylediğim gibi, “meditasyona oturmak acımasız bir arenaya girmek gibidir.” Bu arenada sanrılarınız, inançlarınız, kusurlarınız, ehil olmayan eylemleriniz, tüm yaşamlarınızda yapmış olduğunuz eylemlerinizin sonuçları size saldırır. Eğer bu saldırılara “taraf olmadan” soğukkanlılıkla bakabilirseniz, zihniniz yavaş yavaş arınmaya ve güçlenmeye başlar. Özellikle günlük yaşamda da doğru eylemleri uygulamayı sürdürüyorsanız o zaman zihin yeterince arınıp güçlenecektir. 

Zihin yeterince arındığında ve güçlendiğinde bilincin derinliklerine doğru, ki bu aynı zamanda fiziksel evrenin ve fiziksel olmayan evrenin ya da olanın ve olmayanın derinliklerine doğru hareket etmeye başlayacağınız anlamına gelir. Bu hareket tam olarak 8 adımda gerçekleşir ve bu 8 adımın ilk 4 adımı maddi dünya ve sınırlarını kapsarken ikinci 4 adımı maddenin ötesine, bu ikinci dört adımın son iki adımı ise varoluşun ve nihayetinde yokluğun ötesine geçer. Bu 8 adımı tamamladıktan sonra varlık ve yokluğun sonuna ulaşırız. Bu adımın ötesinde Nirvana, Mutlak Hakikat durmaktadır. 

Bu 8 adım pek çok öğretide karşımıza çıkmaktadır. Hatta bir Hıristiyan azizesi olan Avilalı Theresa, İçsel Saray olarak adlandırdığı manevi dünyada 6 tane içsel odadan bahseder. Bu 6 içsel oda tam olarak meditasyondaki 8 aşamanın ilk 6 aşamasına karşılık gelmektedir. Aynı şekilde ünlü Hıristiyan mistik Meister Eckhart da bu 8 meditasyon aşamasını ayrıntılarıyla tanımlar. 

Zihin/bilinç yeterince arındığında, artık şimdiki zamana doğru çekilmeye hazırızdır. Bu noktada meditasyon için kullandığımız teknik, eğer doğruysa, bizi bir seri sürekten geçirecektir. İlk olarak 1. Adım’ın içindeki 5 süreçten geçmemiz gerekmektedir. Bu 5 süreci tamamladığımızda, düşünme, değerlendirme, neşe, mutluluk ve tam dikkatlilik durumuna ulaşırız. 2. Adım’da düşünme ve değerlendirmeye ihtiyaç kalmaz ve bırakılırlar. Bu sayede biraz daha şimdiki zamana çekiliriz. 3. Adım’da neşe devre dışı kalır. 4. Adımda ise mutluluk devreden çıkar. Bu sayede 4. Adım’da tam anlamıyla şimdiki zamana giriş yaparız. Bu adımla birlikte maddi olan varoluştan ayrılır ve maddi olmayan varoluş düzeyine çıkarız. 5. Adım’da beden algısında, tam gevşemeye ve çözünmeye bağlı olarak genleşme başlar. Adeta evrenin kıyısına doğru hareket ettiğimizi fark ederiz. Bu aşamada diğer gezegenler vs gibi alanları gözlemlemeye başlarız. 6. Adım’da bedendeki bu genleşmeye bilinçteki genleşme eşlik eder ve 6. Adımın sonunda varoluşun sınırına geliriz. 5. Adımda beden, 6. Adımda ise bilinç geride kalır ve 7. Adım’da “Hiçlik” boyutuna geçeriz. 8. Adım’da ise bu boyutu da geçer ve “Ne varlık ne yokluk” olarak tanımlanan boyuta ulaşırız. Bu boyutun ötesinde ise Öte Kıyı, Paramita, Nirvana vardır. Öte Kıyı’ya geçmek için sadece meditasyon yeterli olmayacaktır. Bunun için hem meditasyon hem de Öte Kıyıya Ulaştıran Bilgelik’e (Prajna Paramita) ihtiyacımız vardır. 

Meditasyon düşüncenin olmaması hali değildir. Sadece düşüncenin şimdiki zamanı işgal etmemesi halidir. Şimdiki zamanda yalnızca kesintisiz bir akış olabilir. Bu akış geçmiş ve gelecek ile ilişkili değildir. İnsan, şimdiki zaman hakkında düşünemez. İnsanın tüm düşünceleri ya gelecek ile ya da geçmiş ile ilişkilidir. Şimdiki zamanı düşünmeye gerek de yoktur zaten. Bu sebeple düşünmek, yani şimdiki zamanı ele geçirecek şekilde düşünmek meditasyonun içinde olabilecek bir şey değildir. Bununla birlikte meditasyon sırasında düşünceler olabilir. Hatta meditasyonda düşünebiliriz bile. Eğer şimdiki zamanda oluşan düşünce akışını, o düşünce akışına kapılmadan izleyebilirsek o zaman meditasyonda düşünce oluşmasında, hatta bizim bu düşünceleri düşünmemizde bile sakınca yoktur. İş ki düşünce bize geçmişi ya da geleceği dikte edip de bizi şimdiki zamandan koparmasın. 

Meditasyon kendimizi bir şeye inandırmak değildir. Meditasyon, yalnızca ve yalnızca şimdiki zamana çekilebilmektir. Bunun için de zihnin arınmasından başka bir yol yoktur. Bu yolun dışında kalan yöntemler transtan başka bir şey değildir. Trans ise Hakikati kavramının yöntemi değildir. 

Meditasyon yapmak için en iyi yöntem bu konuyu iyi bilen bir öğretmen bulmaktır. Kendi kendine gelişme becerisine sahip çok ama çok ender insandan biri değilseniz, ilerlemenin en hızlı yolu bir öğretmenin denetiminde çalışarak bilgelik öğrenmektir. Teknik olarak meditasyon kolaydır. Önemli olan meditasyonda bilinç seviyelerinin ve anlayışın gelişmesidir. Bunun için size bilgeliği öğretecek bir öğretmen bulmalısınız. Öğretmen sizi hem teknik olarak hem de anlayış olarak geliştirmek için risk alacak, çabalayacak ve en nihayetinde özgürleşmenize yardımcı olmaya çalışacaktır.

Peki meditasyonda ve uyanma, aydınlanma yolculuğunda en önemli sır nedir?

Ünlü Tibetli bilge Milarepa, kendi Aydınlanmış üstadı ile çalışıp, son inziva için üstadının yanından ayrılırken ona teşekkür eder ve adet olduğu üzere ondan kendisine çok çok özel, son sırrı vermesini rica eder. Ustalar her zaman en önemli sırrı en sona saklar ve yalnızca hayatlarını emanet edebilecekleri öğrenciye bu sırrı verirler.

Milapera’nın ustası, “Ah doğru ya,” der “az daha unutuyordum.” Ardından döner ve pantalonunu sıyırıp Milarepa’ya kıçını gösterir. Kaba etleri uzun süre meditasyonda oturmaktan nasır tutmuştur. Ustası, Milarepa’ya, “İşte en büyük sır işte bu,” der.

Tek sır vardır kardeşlerim: doğru yöntem ve doğru çaba.

Sevgi ve dostlukla öte kıyıda buluşmak umuduyla…

Umarım bu yazım tüm varlıklarda derin bir anlayış yaratsın ve onların uyanışları için güçlü bir ses olsun.

Cem Şen

1968 yılında doğdu. 1981 yılında savaş sanatları eğitimi almaya başladı. 1987 yılında Zen Budizm’in Türkiye’deki temsilcisi olan İlhan Güngören ile tanıştı ve 1987-1990 yılları arasında Güngören’in asistanlığını yaptı. Bir yandan Güngören’i Zen çalışmalarında ve Tai Chi Ch’uan derslerinde destekleyen Cem Şen aynı zamanda Namık Ekin, Mustafa Aygün gibi eğitmenlerle savaş sanatları eğitimini sürdürdü. 1990 yılında ilk çeviri eseri yayınlandı. Aynı yıl çalışmalarını tümüyle Taocu çalışmalara yönlendirdi. Sırasıyla Mantak Chia, Master Wang, Master Wu, Eric Steven Yudelove gibi ustalardan eğitim alan Cem Şen aynı zamanda bu ustalardan farklı Taocu sistemleri öğretme yetkisi de aldı. Halen ustalar ile çalışmalarını ve dünyanın farklı yerlerinde bulunan yaşayan büyük bilgelerle iletişimini ve arayışlarını sürdürmektedir. 1991 yılında Dharma Yayınları’nı ve ardından 2003 yılında bu yayınevinden ayrılarak Klan Yayınları’nı kurmuş olan Cem Şen’in içlerinde “Enerjinin Dansı: T’ai Chi Ch’uan” ve “Dolmuşa Binme ve Dolmuştan İnme Sanatında Zen” adlı kitaplarının da bulunduğu 8 kitabı ve yaklaşık 40’a yakın çeviri eseri bulunmaktadır.